Rokoko, 17. yüzyılda ortaya çıkan Barok sanat akımının etkisini kaybetmesiyle 18. yüzyılda üslubun değişmesiyle varlığını sürdüren stilin adıdır. Fransa’da Barok sanatı, halkın güncel yaşamına inememiş, daha başlangıçta saray çevresinde kalmıştır. Rokoko, Barok sanatın gösterişinden uzak, sade ve zariftir. Ayrıca Rokoko sanatı, yumuşak renkleri ve kıvrımlı çizgileriyle kendini hemen belli eder. Aşk, doğa, romantik karşılaşmalar, eğlence ve gençlik sahnelerini tasvir eder.
Çeviren: Simge Şahin
Rokoko Sanatının Başlangıcı
1700’lü yılların başında, (1715’de ölen) XIV. Louis döneminin sonunda, Fransa’da önceki 50 yılın sanatını yöneten klasisizm ve “Grand Manner”dan (Poussin’in sanatına dayanan klasisizm ve Yüksek Rönesans sanatından gelen bir estetik tarzı ifade eder.) Rokoko olarak adlandırdığımız yeni bir tarza doğru bir değişme vardı. Versailles Sarayı (politik gücün merkezi olan kralın şatosu), Paris’te bir kez daha yer işgal eden soylular tarafından terk edildi. Monarşiden aristokrasiye doğru bir değişim, bu dönemdeki sanatın farklı olmasını sağlamaktadır.
Aristokrasi, ne çeşit bir yaşam stiline yol açtı? Aristokrasi’nin devasa bir politik gücü olduğu kadar zenginliği olduğunu da hatırlayın. Çoğu kişi, boş zamanında bir şeyin peşinde olmayı seçip ve romantik entrikaların içine girmiştir. Dahası lüks bir kültür ve Fransa’daki çoğu insanın hayatıyla sert bir zıtlık oluşturan bir aşırılık meydana getirmişlerdir. Fransa nüfusunun sadece küçük bir yüzdelik dilimini oluşturan soylular, servetin %90’ından fazlasına sahipti.
Fragonard, Salıncak
Birçok Rokoko tablosu gibi Fragonard’ın Salıncak tablosunun konusu da çok karmaşık değildir. Resim, arkada sanki o ilişkiden bihabermiş gibi gölgede kalmış adam tarafından itilen salıncaktaki bir hanımı izleyen, çalılıkların içinde gizlenmiş genç bir beyefendiyi tasvir ediyor. Kadın öne doğru sallandıkça, genç adam, elbisesinin altına bir bakış atıyor.
Figürler gür otlarla, orman gibi bir bahçe ile çevrelenmiştir. Soldaki heykel, ‘’sessiz’’ dercesine parmaklarını dudaklarına götürürken arka plandaki diğer heykel, iki aşk tanrısı figürün sarıldığını göstermektedir. Tablonun renklerinin pastel pembe, yeşiller ve ayrıca hareket anlayışı ve belirgin köşegen çizgileri olmasına rağmen tablo barok bir resmin ciddiyetinden yoksundur.
Yakından bakarsanız eğer pembe ipek elbisedeki dağınık fırça darbelerini, bacaklarındaki uzun çorabını ve çorap lastiğini görebilirsiniz. Aydınlanma çağı filozoflarının kınayacağı şey, tam da bu tür bir tabloydu. Onlar, insanın en asil hâliyle ahlaki davranışının bir örneğini gösteren yeni bir sanat tarzı istediler.
III. Ahmet Çeşmesi
III. Ahmet Çeşmesi, İstanbul’da Topkapı Sarayı’nın giriş kapısı ile Ayasofya arasında konumlanmaktadır. Lale Devri döneminde inşa edilmiştir. III. Ahmet tarafından görevlendirilen mimar Mehmet Ağa, 1729 yılında çeşmeyi tamamlamıştır. Türk rokoko tarzının en güzel örneklerinden olan bu çeşmenin köşeleri, yumuşatılmış dikdörtgen planlıdır. Köşelerde sebiller bulunan çeşme, üzeri ahşap saçaklı bir çatı ile kapatılmıştır. Simetrik bir yapı olan çeşmenin üst örtüsünde dıştan görülebilen kubbeler, görsel zenginlik için yapılmıştır. Çeşme, rokoko sanatını yansıtan bitkisel motifler, bezemeler ve mukarnas gibi mimari işlemelerle estetik bir görünüm kazanmıştır. Uzun vazolar içine yerleştirilmiş çiçek motifleri batılılaşma ile Osmanlı bezemesinde görülmeye başlamıştır.