Büyük sanat eserleri, bir kere görüldü mü daha derin anlamlar açabilecek garip dokunuşlar içerir. Bugün yedi sanat eserinden örneklerle bunları açığa çıkartacağız.
Kültürel tarihin en güzel tabloların – İnci Küpeli Kız’dan Picasso’nun Guernica’sına, Öpücük’ten Edvard Munch’ın Çığlık’ına kadar – ortak yönleri nelerdir? Her biri anlamını derinden, içeriden ateşleyen, yeteri kadar takdir görmeyen ve sık sık gözden kaçırılan bir ayrıntıyla birbirlerine bağlanmıştır. Bu, en azından, aşina olduğumuz eserlerle yeniden bağlantı kurmaya ve gerçekten görmeye davet eden bir yazıdır.
Bu eserleri birleştirirken, her birinin, bir kez tespit edildiğinde, heyecan verici yeni okumaların kilidini açan ve sonsuza dek bu başyapıtlarla olan ilişkimizi değiştiren bir tuhaflık oluşumu içerdiğini fark ettiğimizde şaşırmıştık.
Mona Lisa’nın sağ elinin tedirgin duruşundan, Frida Kahlo’nun en esrarengiz otoportrelerinde gizlenmiş tarot sembollerine kadar bu olağanüstü ayrıntılar kendilerini göstermeye başladıkça, Charles Baudelaire’in bir sözünü hatırlamıştım. “Güzellik,” demişti Fransız şair ve eleştirmen 1859’da, “daima tuhaflığın, sadeliğin, sınırsızlığın ve bilinçsiz garipliğin dokunuşlarını içerir.”
Sandro Boticelli, Venüs’ün Doğumu, 1482
Rüzgardan savrulan altın sarısı saçlarıyla sağ omzunu kapatan Sandro Botticelli’nin Rönesans başyapıtındaki tanrıça, resmin dikey ekseninde minyatür bir motor gibi dönerek hayal gücümüze girmektedir. Bu mükemmel logaritmik kıvrılma, tesadüfi bir süsleme veya fırça kazası değildir. Notilus kabuklarının kıvrılmasıyla gözlenen dönme, Raptor kuşlarının sahneye dalmasıyla gözlemlenebilen aynı dönmedir ve antik çağlardan beri düşünürleri hipnotize etmiştir.
Botticelli’nin resminde – zamansız zarafeti kutlayan bir eser – gizemli sarmal, Venüs’ün sağ kulağına, ona gerçeğin ve güzelliğin sırlarını açığa vurarak fısıldıyor.
Hieronymus Bosch, Dünyevi Lezzetlerin Bahçesi, 1505
Hieronymus Bosch’un etli soytarılıklar karnavalında sakladığı bir yumurta, resmin eleştirmenleri ve hayranları tarafından yeterince iyi bilinmektedir. Fakat bu hassas detay, eserin gerçek anlamını nasıl açığa çıkartmaktadır? Biz çalışmanın dış kabuğunu ve tasvir ettiği kırılgan bir dünyanın hayaleti olan yumurtayı açığa çıkarmak için üç parçalı tablonun yan panellerini kapatırsak, resmini kırılmış ve kırılmamış bir tür yumurta olarak tasarladığını keşfederiz. Bosch’un resmini açıp kapatarak, sırayla bir yavru kuş dünyasını harekete geçirdik ya da masumiyetimiz kaybolmadan önce zamanın elini başlangıçtan önceki güne döndürdük.
Johannes Vermeer, İnci Küpeli Kız, 1665
Vermeer’in ünlü portresinde durmadan bize doğru ya da bizden uzaklaşan bir inci gördüğünüzü düşünüyor musunuz? Tekrar düşünün. Resmin gizeminin etrafında döndüğü şişkin ucuz mücevher, hayal gücünüzün sadece bir uydurmasıdır. Bir bilek hareketi ve beyaz renkli iki bürüm boyayla sanatçı, beynimizin oksipital loblarının birincil görsel korteksini, ağırlığı olmayan incisini oluşturmak için kandırmıştır. İstediğiniz kadar şaşı bakın, küpeyi kulağına bağlayan bir ilmik yoktur. Onun küreselliği bir aldatmacadır. Küpeyi, beyaz kesme ağaçlarının en asillerinden gelen ağırlıksız bir süspansiyona yorduk. Vermeer’in değerli mücevheri, dünyadaki kendi hayali varlığımıza yansıyan zengin bir optik illüzyondur.
JMW Turner, Yağmur, Buhar ve Hız, Büyük Batı Demiryolu (1884)
Turner’ın yaklaşan lokomotifin bulanık yolunda hızlı koşan yaban tavşanını resme sakladığı bir sır değil. Sanatçının kendisi, resim üzerindeki çalışmaları henüz bitmemişken Kraliyet Akademisi’ni vernik gününde ziyaret ettiğinde karşısına çıkan bu ufaklığa dikkat çekmişti. Fakat bu küçük ayrıntı, Turner’ın teknolojisi konusundaki büyük meditasyonunun anlamını nasıl ateşliyor? Ama neden bunu belirtmede kendini mecbur hissetti? Antik çağlardan beri tavşan yeniden doğuşun ve umudun simgesidir. Resmi ilk kez 1844’te sergilendiğinde gören ziyaretçilerin korku duyguları, iki buçuk yıl önce Noel Arifesinde gerçekleşen, trenin resimdeki köprüye 10 mil raydan inmesiyle meydana gelen bir kaza nedeniyle hala taze idi.
Georges Seurat, Bathers at Asnieres
Seurat’ın bugüne kadar sergilenen ilk eseri olan Seine nehrinin kıyısında tembel bir öğle yemeği saatini uzatan Parislilerin büyük resmi, 1884 yılında tamamlanmıştı. Yıllar sonra, bir mesafeden bakıldığında belli olan küçük noktalar uygulama tekniği ile resmi mükemmelleştirmek için sanatçı tarafından tabloya dokunuşlar yapılmıştır. Seurat’ın noktalama stilinin temelini oluşturan renk teorisinin kökeni, tonların yan yana dizilmesinin, hayal gücümüzdeki tonların devamlılık yarattığını açıklayan Fransız bir kimyacı Michel Eugene Chevreul’in iddialarına dayanıyor. Seurat’ın resminin puslu mesafesinde, Chevreul’ün de sorumlu olduğu, endüstriyel bir inovasyona göre mumlar üreten bir fabrikadan duman çıkıyor. Çalışmayı varoluşa süren boya fırçaları gibi görünen bu bacalar, Seurat’ın şaşaalı görüşü olmasa mümkün olamayacağı bir düşünür için övgüdür.
Edvard Munch, Çığlık, 1893
Edvard Munch’un Çığlık’ının uluyan figürünün, sanatçının Paris’te 1889 Universal Exposition’da karşılaştığı bir Perulu mumyanın yüzündeki donmuş ifadesine borçlu olduğu kabul edildi. Ancak Munch, geçmişten daha çok gelecek için ve özellikle teknolojinin hızı konusunda endişelenen bir sanatçıydı. Şüphesiz ressam, bir kaide üzerinde duran ve aynı Fuarda köşkün üzerinde yükselen 20.000 küçük ampulle dolu muazzam bir lambanın nefes kesici gösterisinden çok daha fazla etkilenmiştir. Thomas Edison’un fikirlerine bir övgü olan heykel, Munch’in aklında bir şalteri açan yeni bir putperestliği müjdeleyen kristal tanrı gibi yükseldi. Çığlık’taki bağıran yüz ve onun dış hatları, Edison’ın dehşetli elektrik toteminin ampul biçimindeki kafasını ve sarkık çenesini olağanüstü bir hassasiyetle yansıtıyor.
Gustav Klimt, Öpücük, 1907
Kuşkusuz sevgi ve tutku, uzun beyaz laboratuvar önlüklerinden ve bilimsel testlerin mikroskobik slaytlarından en uç noktada durur. Gustav Klimt’in Öpücük resmine göre öyle değil. Ressamın çalışmalarını resmettiği yıl, Viyana, trombositlerin ve kan hücrelerinin dili ile hayattaydı, özellikle de Klimt’in kendisinin yıllar önce tıbbi temalara dayanan resimler oluşturmaya davet edildiği Viyana Üniversitesi civarındaydı. Üniversitede öncü bir immünoloji uzmanı olan Karl Landsteinerı, (ilk kan gruplarını ayıran bilim insanı) kan transfüzyonlarını başarılı kılma çalışmaları zorluyordu. Klimt’in resmindeki kadının kıyafeti üzerindeki merak uyandıran sembollere daha yakından bakın ve aniden ne olduklarını fark edeceksiniz: Petri kapları*, sanki sanatçı bize onun ruhunu taramayı teklif ediyormuş gibi hücrelere saldırıyor. Öpücük Klimt’in sonsuz sevginin aydınlık biyopsisidir.
Petri Kabı: Hücre kültür kabı biyologların kültür hücreleri ya da küçük yosun bitkiler için kullandığı basit bir cam veya plastik silindir şeklinde, kapağı olan bir kaptır
Bu yazıyı beğendiyseniz şunlara da göz atabilirsiniz:
Kaynakça:http://www.bbc.com/culture/story/20190103-eight-odd-details-hidden-in-masterpieces