Hayatınızı kelimelere adayan insanların, gözlerini yumarken telaffuz ettikleri son cümlelerini derledik. Sevdiğimiz ve saygı duyduğumuz yazarların dünyaya nasıl veda ettiklerine bir bakalım.
Çeviren: Elif Dağatar
Ernest Hemingway, kendini öldürmeden önce karısına şu sözleri sarf etmiş;
“İyi geceler kedicik.”
Peter Pan hikâyesiyle tanıdığımız J.M. Barrie, daha 6 yaşındayken, 13 yaşındaki ağabeyini kaybetti. Oğlunun ölümünü atlatamayan annesine biraz olsun teselli vermek için ağabeyi gibi giyinmişti. Bu annesinin çok hoşuna gitmişti ve o günden sonra Barrie annesinin küçük ve sevimli David’i olarak hayatını sürdürecekti. Gün geçtikçe ağabeyi David’in rolünü üstlenmeye başlamıştı. Barrie ise silinmekteydi. James Matthew Barrie, kendi evinde şu kelime ile hayata gözlerini yumdu:
“Uyuyamıyorum.”
Çocuk edebiyatının en önemli eserlerinden biri olan Oz Büyücüsü kitabıyla kendinden söz ettiren L. Frank Baum’un ölüm hakkındaki son sözü:
“Şimdi bataklık kumunu aşabilirim.”
“En kayıtsız insanların bile içinde hassas noktalar vardır. Yaşamla da ölümle de dalga geçen, tamamen kaybolmuş ruhların bile dalga geçemeyeceği şeyler vardır.” demişti bir keresinde Edgar Allan Poe. Yaşarken de ölümün kıyısındayken de sözleriyle bizi etkilemeyi başaran ünlü şairin son sözü ise şöyledir:
“Tanrım, zavallı ruhuma yardım et.”
Thomas Hobbes, var olan her şeyin fizik madde olduğunu ve her şeyin maddenin hareketiyle açıklanabileceğini öne sürmüştür. Hobbes‘a göre evrende töz (cevher) olarak yalnızca madde vardır. İngiliz filozofun ölüm için kullandığı sön cümleleri ise şöyledir:
“Son yolculuğuma çıkmak üzereyim, belirsiz karanlığa koca bir atlayış.”
Gerçeküstü ve absürd tiyatronun öncüsü, grotesk ve kara güldürü oyunların ‘ kurucusu’ sayılan Alfred Jarry’nin tam da ondan beklenecek sözleri:
“Ölüyorum… Lütfen bana bir kürdan getirin.”
İyi bir haberi yakalamak uğruna her şeyi yapmaya hazır olan ünlü gazeteci ve yazar Hunter S. Thompson’ın son sözü, yüzümüzde buruk bir gülümseme bırakıyor:
“Rahat olun, acıtmayacak bile.”
İzleyicilerin romantik oyunlara alışkın olduğu dönemde, gerçekçi oyunlar yazan ünlü şair ve oyun yazarı Henrik Ibsen, aykırı tavrını sergiliyor:
“Tam aksine!”
Kısa öykü türünün en başarılı yazarlarından Anton Çehov’un son sözleri:
“Uzun zamandır şampanya içmemiştim.”
Kalp rahatsızlığından dolayı hayata veda eden Mark Twain’in kızı Clara’ya son sözleri:
“Hoşça kalın. Eğer görüşebilirsek…”
Louisa May Alcott’un sandığının aksine menenjit değildi. Ölümü civa zehirlenmesinden oldu.
“Menenjit değil miymiş?”
Jean Cocteau’nun, ölümü kabullendiğini gösteren son sözleri:
“Doğumumdan itibaren ölümüm yürüyüşüne başlamıştı. Bana doğru geliyor, acele etmeden.”
Leo Tolstoy, Rus köylüsünün yoksul, perişan durumuna çok üzülüyordu. Bütün servetini köylülere dağıttı, her haliyle onlar gibi yaşamaya başladı. Kaba saba giyiniyor, giydiği her elbiseyi kendisi dikiyordu. Değişmeyen tek tarafı bıkıp usanmadan yazmasıydı. Son sözleri de yine onlarla ilgili oldu:
“Ama köylüler… Köylüler nasıl ölür ki?”
Masallarıyla büyüdüğümüz Hans Christian Andersen’ın son sözleri:
“Nasıl olduğumu sorup durmayın! Ben de bilmiyorum.”
Evinin dışında bir kalp krizi geçiren Charles Dickens, çevresindekilere onu yere yatırmalarını söylüyordu:
“Yere yatırın!”
H.G. Wells, öldüğünden bihaberken şu sözleri söylüyordu:
“Gidin buradan! Bir şeyim yok benim.”
Johann Wolfgang von Gothe, ölmeden bir gece önce gelini ile optik üzerine bir tartışma yapıyordu. Ölmeden önce söylediği son sözleri, daha fazla ışık için panjurların açılmasını istemesi üzerineydi:
“Daha fazla ışık.”
W.C. Fields, ölmeden önce aktris sevgilisi Carlotta ile konuşuyordu:
“Sen hariç, bütün dünya içindeki herkesle birlikte belasını bulsun, Carlotta!”
Voltaire, kendisinden Şeytan’ı lanetlemesini isteyen rahibe:
“Benim güzel dostum, şimdi düşman edinmenin hiç sırası değil.”
Dylan Thomas’ın son sözleri şöyleydi:
“18 bardak viski içtim… Bence rekor budur.”
Oyun yazarı George Abernard Shaw’ın son sözleri:
“Ölüm kolay, komedi zordur.”
James Joyce şu cümlelerle veda etmiş:
“Kimse mi anlamıyor?”
Bob Hope’un son sözü, nerede gömülmek istediğini soran eşine olmuş:
“Şaşırt beni.”
Roald Dahl’ın son sözlerinin şu mükemmel son sözler olduğu düşünülür, “Bilmelisin ki korkmuyorum. Sadece hepinizi o kadar özleyeceğim ki!” Aksine, bilincini kaybettiği düşünüldüğünde gidişini rahatlatmak için bir hemşirenin morfin enjekte etmesinin ardından şu sözleri fısıldamıştı:
“Siktir.”
Salvador Dali, son sözlerinin “Ölümüme inanmıyorum.” olacağını düşünse de şu sözleri söylemiştir:
“Saatim nerede?”
Emily Dickinson’ın son sözleri romanlarından bir alıntıyı anımsatıyor:
“Gitmeliyim, sis yükseliyor.”
Henüz 41 yaşındayken göğüs kanserinden ölen İngiliz yazar Jane Austen, kendisine bir şey isteyip istemediğini soran kardeşi Cassandra’ya şöyle karşılık vermiş:
“Şu anda tek istediğim şey ölmek. Ölmek dışında hiçbir şey istemiyorum.”