Sevgililer günü olsun ya da olmasın, aşk hikâyesi okumak her zaman güzeldir. Özellikle de Bella ve Marc Chagall’ın arasında olduğu gibi büyülü ve dokunaklı bir hikâye ise. Öyleyse kendinizi hazırlayın çünkü acıklı bir son bizi bekliyor olacak.
İlk Görüşte Aşk
Gözlerine bir bakış attığınızda, sanki gökyüzünden düşmüş gibi masmavilerdi. Tuhaf gözlerdiler… uzun, badem şeklindeydi… ve her biri küçük bir tekne misali kendi kendine yelken açmış gibiydi.
Marc ayrıca otobiyografisi My Life (1922)’daki bu tanışma hakkında şöyle yazmıştı: “Sessizliği benim, gözleri benim. Sanki çocukluğum, bugünüm, geleceğim hakkında her şeyi biliyormuş gibi, sanki benim içimi görüyormuş gibi.”
Ayrı Düşme
1911’de Marc, Bella’yı Rusya’da bırakarak o zamanların önde gelen sanatçılarından sanat eğitimi almak için Paris’e gitmişti. Bununla birlikte, Fransızca bilmediği için ve ailesini özellikle Bella’yı özlediği için gidişinin ilk zamanları çok zorluk çekmiş.
1914’e kadar Paris’te kalmış ve Vitebsk’teki nişanlısı olmadan daha fazla dayanamamıştır. “Onu sabah akşam düşündü.” yazmıştı Marc’ın biyografi yazarı Baal-Teshuva. Bella’yı kaybetmekten korkan Chagall, daha sonra Belarus’a devam edip Bella ile evlenip daha sonra onunla birlikte Paris’e dönmek istediğinden Berlin’deki bir sanat satıcısından aldığı çalışmalarını sergileme davetini kabul etti.
Yeniden Birleşme
Bir sonraki zorluk Bella’nın ebeveynlerini, Marc’ın kızları için uygun bir koca olacağına ikna etmekti. Sadece fakir bir aileden gelen bir ressam olmasına rağmen geçimini sağlayabileceğini göstermek zorundaydı. 1915’te evlendiler ve Bella kısa sürede Marc’ın hayatının geri kalanında tuvallerinde yer alan birincil ilham perisi oldu. 1916’da Ida’lı bir kızları vardı ama bu Bella’nın kocasının yöneticisi olarak hareket etmesini durdurmadı. Birinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden sonra Chagall’ın ressam kanatlarını yayabileceği Fransa’ya taşındılar.
Çokça Aşk
Aşklarının gücü resimlerinde belgelenmiştir. Çoğu zaman Chagall kendini ve Bella’yı çeşitli şehirlerde uçarken tasvir etti. Paylaştıkları aşk, yer çekiminden daha güçlüymiş gibi…
Ani Son
Yıllar geçti ve ikinci dünya savaşı başladı. Kızlarının yardımıyla Chagalls, Birleşik Devletlere kaçtı. Fakat birdenbire Bella öldü. Savaş zamanı ilaç sıkıntısı nedeniyle tedavi edilmeyen bir virüs enfeksiyonu vardı. Yas tutan Chagall, aylarca çalışmayı durdurdu ve tekrar başladığında ilk fotoğrafları Bella’nın hafızasını korumakla ilgilendi. Üstelik önümüzdeki 20 yıl boyunca açıklamaya devam ettiği not defterini sakladı! Boş sayfaları her ikisinin de hareketli renkli portreleriyle doldurdu.
Sen Aydınlatırsın Geceyi (2013) adlı filmde bu tablodan esinlenen bir sahne görüyoruz;
Filmin yönetmeni Onur Ünlü, bir röportajında bu sahne için şöyle demiştir: “Ama mesela Chagall’ın kasabanın üstünde sevgilisiyle uçtuğu meşhur tablosunu gördüğümden beri o tabloyu çekmek istedim hep. Oradaki şey müthiş bir durum. Gerçeklik değil de inandırıcılıkla ilgileniyorum daha çok. Gerçeklik başka bir şey ve bir seyirci olarak sıkılmaya başladım bu gidişattan. Çok gerçekçi filmler gördük, her şey çok gerçekçi. Artık bıkıyoruz belki de bunlardan.”
Kaynak: https://www.dailyartmagazine.com/bella-and-marc-chagall/ – https://eksisinema.com/roportaj-onur-unlu-sen-aydinlatirsin-geceyi/