Parlak mavi-yeşil Turkuaz taşı, dünyada bu taşa ulaşma imkânı bulan tüm kültürler arasında yüzyıllar boyunca değer verilmiş ve saygı duyulmuş taşlardandır. Taşın birçok kaynağı her küçük parçası çıkarılarak çoktan tarih olmuştur. Firuze taşı olarak da bilinmektedir.
Çeviren: Simge Şahin
Neyshabur Turkuaz taşı madeni, İran. Fotoğrafçı: Farhad Safari.Binlerce yıldır madenden çıkarılan ve kültürlerin göz koyduğu ilk değerli taşlardan olan Turkuaz taşı ilk Sina ve İran’da baş göstermiştir. Bu kaynaklar Mısırlılara ve Perslilere değerli bir taş olarak tedarik edilmiştir. Diğerlerine nazaran daha kolay kesilip şekil verilebildiğinden mücevher ve dekorlar için kullanılmıştır. Diğer maden bölgeleri Çin, İran, Amerika ve Mezoamerika’nın güneybatısında bulunmaktadır. İpek yolu ticaret güzergahı bu taşın daha da uzaklarda görülmesini sağlamıştır.
Pliny, Aristoteles ve Marco Polo yazılarında Turkuaz taşından bahsetmiştir. Turkuaz kelimesi, bu taş Avrupa’nın çoğuna Türkiye’den getirildiği için 17. yüzyılda Fransızcada ”Türk” anlamına gelen turquois kelimesinden gelmektedir.
Antik Mısır
Antik Mısır kayıtları bu taşın ilk kullanım kayıtlarındandır. (bazı kaynaklarda MÖ 5500). Mefkhat olarak adlandırılan bu taş kraliyet ailesi ve tanrıçaları Hathor ile ilişkiliydi. Tılsımlarda, boncuklarda, kolyelerde ve meşhur Kral Tutankhamun’un altın büstünde görülmektedir. Açık mavi-yeşil renk verimliliği ve yeşilliği temsil etmektedir. Altın yüzük ile birlikte turkuaz taşlı kutsal mısır böceği, orta krallık mücevherlerinin ve koruyucu tılsımların klasik bir örneğidir.
Pers İmparatorluğu
Pers İmparatorluğu (günümüzdeki İran) ilk zamanlarda turkuaz taşını kullanan başka bir kültürdür. Onlar bu taşı mimari ve mozaiklerine entegre ederek, cami duvarlarını süsleyerek çok eşsiz bir şekilde kullanmışlardır. Turkuaz taşını zafer anlamına gelen perozah olarak adlandırmaktadır. Bu renk kutsaldır ve dünyadaki cenneti temsil etmektedir. İran İsfahan’daki Shah Camii şuan UNESCO dünya mirası sit alanıdır. Yapımı 1611’de başmimar Shaykh Bahai tarafından başlamıştır. Mozaiklerdeki turkuaz taşı kobalt ve lacivert taş ile bolluk içinde kullanılmış, duvarlar ve kubbe tavanları boyunca hat sanatıyla detaylandırılmıştır. Tavanlar İslam mimarisinin süsleme ve taşıyıcı geçiş tekniklerinden biri olan mukarnas ile kaplıdır.
Mezoamerika
Turkuaz taşı dünya çapında Amerika’da, tıpkı sanat ve altından daha fazla değer verilen törenleri kadar önemliydi. Orta Meksika’daki Aztekler turkuaz taşını maskeler, zırhlar, bıçaklar ve mücevherler üzerinde dinî tören ve ritüelleri süslemek için kullanmıştır. Bu taşı aynı zamanda sene anlamına gelen xihuitl olarak adlandırmaktadırlar. 15. yüzyıl çift başlı yılanı göğüsün üzerine giyilmekteydi. 15.000 turkuaz mozaik içi boş tahta figürü kaplamaktadır. Yılanların derilerini değiştirmesi turkuaz taşının yenilenme ve verimlilik anlamına gelmektedir. Bu yılan figürleri ayrıca güçlüdür ve korkuyu hatırlatır.
Bu farklı kültürler ve onların turkuaz taşını nasıl işleyip sundukları çeşitlilik göstermektedir fakat bu taşa duyulan saygı her kültür arasında çok benzerdir. Bugün hâlâ turkuaz taşını tıpkı yüzyıllar önce olduğu gibi özel ve hatırlatıcı bir kıymetli taş olarak görüyoruz.
İznik Yeşil Cami
Bursa’nın İznik ilçesinde Osmanlı Devleti’nin ilk vezirlerinden Çandarlı Halil Hayreddin Paşa tarafından yaptırılan Yeşil Cami, minaresindeki 12 bin parça turkuaz, mavi ve yeşil renkli çinilerle dikkat çekiyor.
Ayrıca kitabelerinde mimar olarak Musaoğlu Hacı isminin geçmesi, bu camiyi mimarı bilinen ikinci Osmanlı dönemi eseri yapıyor. Düzgün kesme taşla inşa edilen Yeşil Cami, iç mekânda eyvanlar, müezzin mahfilleri ve mihraptaki süslemeleriyle de Osmanlı mimarisinin erken döneminde inşa edilen yapılar arasında özel bir yer ediniyor.
Dikdörtgen planlı olan bu sahanlık, sütunlar ve kemerlerle üç bölüme ayrılmıştır. Ortasında sekiz dilimli bir kubbe bulunmaktadır. Kare planlı ibadet mekanının üzeri merkezi bir kubbe ile örtülüdür. İçerisi kubbe kasnağında ve ana duvarlardaki üstte dört, altta da on pencere ile aydınlatılmıştır. Mihrap nişinin üzeri stalaktitli olup bunun en üst sırasında istiridye motifleri yer almaktadır. Bunların altında zencerek motifli bir kuşak bulunmaktadır. Mihrap nişinin ortasında ise yıldızlardan oluşan bir madalyon bulunmaktadır. Bunun üzerine de üç dilimli ve 12 yapraklı bir çiçek motifi yerleştirilmiştir.
Çifte Minareli Medrese
Çifte Minareli Medrese Erzurum’un sembolü haline gelen bir Selçuklu eseridir. Genelde 13’üncü yüzyılın sonlarında yaptırıldığı kabul edilmektedir. Selçuklu Sultanı Alaaddin Keykubat’ın kızı Hundi Hatun veya İlhanlı Hanedanları’ndan Padişah Hatun tarafından yaptırılmış olabileceği düşüncesi ile adına Hatuniye Medresesi de denilmektedir. Yaklaşık 35×46 metre boyutlarında olan medrese iki katlı, dört eyvanlı ve açık avlulu medreseler grubunun en önemli örneğidir. 26×10 metre ölçülerindeki avlusu, dört yönden revaklarla çevrilidir. Avlunun her iki tarafında öğrenci ve öğretmen odaları sıralanmaktadır. Medresenin zemin katında on dokuz, birinci katında ise on sekiz odası bulunmaktadır. Girişin batısındaki kare mekân, mescid olarak kullanılmıştır. Güneyde ana eyvanla birleşen, altında mumyalığı bulunan kümbet, Anadolu’da çağdaşları arasındaki en büyük türbe olma özelliğine sahiptir. Gövdesi on iki köşeli olan kümbet dıştan külah, içten kubbe ile örtülüdür. Saçağı, süsleme şerit ve silmelerle bezenmiştir.
Çifte Minareli Medrese’nin özellikle taç kapısında bulunan bezemeler, Selçuklu taş süslemesindeki derinliğin ve estetik anlayışın muhteşem örneklerini oluşturmaktadır. Bezemelerde ağırlıklı olarak bitkisel ögeler kullanılmıştır. En çok palmet ve rumi motifleri kullanılırken her ikisinin de birbiri ile uyumu dikkat çekmektedir. Taç kapının batı tarafına Orta Asya Türkleri’nin simgesi olan çift başlı kartal, ağzı açık iki yılan ve dilimli yapraktan oluşan hayat ağacı işlenmiştir. Doğu tarafında bulunan simetriğinde ise yaprak ve kartal işlemesi yer almamaktadır. Taç kapının iki yanında yükselen sırlı tuğla ve tuğla ile örülü, motiflerle bezeli minareler göz kamaştırıcı bir estetik anlayışı sunmaktadır. Minareler, şerafelere kadar yapılmıştır. Minarelerde turkuaz rengiyle dikkat çeken panonun içinde Arapça “Allah” yazmaktadır. Osmanlı padişahlarından 4. Murad’ın emri ile bir süre “Tophane” olarak, daha sonra da “Kışla” olarak kullanılan medrese, 1942-1967 yılları arasında Erzurum Müzesi, günümüzde ise hem müze hem de resim sergi salonu olarak hizmet vermektedir.