Empresyonist İbrahim Çallı’nın resimleri, yaşadığı toplumu ciddi bir şekilde tasvir ediyor. Türkiye’de doğan ve Fransa’da eğitim alan Çallı I. Dünya Savaşı’nı da görmüştür ve manzara resimleri, nü, natürmortlar ve portreler yapmıştır. Kariyeri boyunca çeşitli resim türleri deneyen Çallı, 20. yüzyıl Türkiye’sinin Stanley Kubrick’i oldu.
Çeviren: Ayça Melis Aysel
İbrahim Çallı, 1882’de o zamanlar İzmir’e bağlı olan Çal adlı küçük bir kasabada doğdu. Erken yaşlarda güzel sanatlara olan ilgisi başladı. 1906’da Şeker Ahmet Paşa’nın desteğiyle Sanayi-i Nefise’de okumaya başlayan İbrahim Çallı, dört yıllık eğitiminin ardından mezun olduktan sonra Hikmet Onat ve Ruhi Arel’in de aralarında olduğu bir grupla resim eğitimi alması için Paris’e gönderildi.
Daha sonra biraz para biriktirebildiği anda, İstanbul’da zamanının en önemli ressamlarından olan Roben Efendi’den resim dersleri almaya başladı. Bu dönemde, genç sanatçı İstanbul’un entelektüel toplumundan birkaç önemli kişi ile tanıştı. 1906’da bu insanlardan bazıları seçkin bir sanat okulu olan İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne Çallı’dan bahsetti.
1926’da açılan Üçüncü Ankara Resim Sergisi’ni gezen Atatürk yapıtı gördüğünde Çallı’ya dönerek “Biz Kurtuluş Savaşı’nda yemeye ekmek bulamıyorduk, senin resmindeki atlar nasıl semirmiş böyle?” dediği, Çallı’nın da resmi tekrar elden geçirerek atları zayıf hale getirdiği söylenir.
Çallı, Çavuş Maksut ve Çıplak Adam eserleriyle resim yarışmasına katılana kadar orada okudu. Eserleri oldukça pozitif geri dönüşler aldı ve ona yarışmada birinci sırayı kazandırdı. Ünlü Türk ressamımız, Paris’te L’Ecole des Beaux Arts’da Fernand Cormon atölyesinde sanat eğitimi almak üzere burs kazandı. 1910 yıllarında Nazmi Ziya ile birlikte sırasıyla Fransa, Almanya ve İtalya’ya gitti. O tarihten itibaren “Çallı Kuşağı” veya “1914 Kuşağı” olarak anılmaya başlayan ressamlar, 1914’ten sonra “Galatasaray Sergileri” ile meşhur oldular. “1914 Kuşağı” sanatçılarının kendilerinden önceki nesilden farklılıkları, doğayı hiç değiştirmeden kopya etmek yerine duygu ve yorumlarını tuvale aktarmalarıydı.
Genç sanatçı, Cormon ile çalışırken empresyonizme de ilgi duydu. Empresyonist tarz, Çallı’nın çeşitli kombinasyonlarıyla daha sonra resimdeki eşsiz estetiğini ortaya karakterize edecekti. 1914’te I. Dünya Savaşı’nın ortaya çıkmasıyla Türkiye’ye dönmek zorunda kalan İbrahim Çallı, eserleri aracılığıyla sanatın köklü gelişmelerden yana olduğunu her fırsatta gözler önüne serdi.
1919’da Türk Ressamlar Cemiyeti’nin kurucuları arasında yer alan Çallı, Celal Esat Arseven’in girişimiyle Şişli’de ahşap bir baraka kurulmuş ve Çallı Kuşağı ilk kompozisyon denemelerini burada gerçekleştirilmişti.
İstanbul’da daha önce okuduğu, Güzel Sanatlar Akademisi’nde sanat öğretmeni olarak çalışmaya başladı ve emekli oluncaya kadar burada hocalık yapıp birçok öğrenci yetiştirdi. Bir öğretmen olarak sınırları kaldırıp öğrencilerine yeni yöntemler öğretmeyi denedi. Manzara resimleri ve natürmortları yaparken gerçek sahneler ve yiyeceklerin önünde resim yaptı, öncesinde, öğrenciler diğer resim ve fotoğrafları taklit ediyorlardı. Çeşitli sergi etkinlikleri düzenledi. Başta Galatasaray olmak üzere yurt içinde ve dışında pek çok sergiye katıldı ve ödüller aldı.
Çallı, Fransız empresyonizmi ile Türk kompozisyonları ve dekorlarıyla sentezleyen seçkin bir sanatçıydı. Eserlerinde, Türkiye genelinde yaşamanın birçok farklı yolunu tasvir etti. Işık ve gölgede, renk armonisinde, özellikle kıvrak fırça darbeleriyle güçlü tekniğe ve ustalığa sahipti. Sanatçının eserleri arasında portreler, nüler, peyzajlar ve natürmortlar daha ağırlıktadır.
Karakteristik fırça darbeleri, bulanık ortamları ve canlı renkleri ile döneminin sanatçıları için büyük bir ilham kaynağıydı. Döneminin diğer sanatçıları üzerinde öyle etkiliydi ki, bu yüzden, onun jenerasyonundaki ressamlar “Çallı jenerasyonu” olarak adlandırıldı.
Sanatçının üslubu empresyonizm olarak tanımlanmakla birlikte akademik – empresyonist bir çizgide olduğu daha doğrudur. Özellikle portrelerinde ve figürlü kompozisyonlarında özgür çalışılmış klasik bir beğeni hâkimdir.
Diğer akademi üyeleriyle yaşanan birçok anlaşmazlıktan sonra, 1947’de Çallı çok sevdiği öğretmenlik pozisyonundan emekli olmaya karar verdi. 22 Mayıs 1960’ta İstanbul’da mide kanamasından hayatını kaybetti.