Osmanlı Halifesi ve Ressam Abdülmecid Efendi, Sultan Abdülaziz’in oğlu olarak 30 Mayıs 1868’de İstanbul’da doğmuştur. Şehzâde, son veliaht ve halife ünvanı ile Osmanlı aydınlanmasının ve modernleşmesinin simgelerinden biridir. Hayatı boyunca sanata ve müziğe özel ilgi duymuş fotoğraf, gravür gibi kaynakları, saray koleksiyonu, anatomi ve sanat kitaplarını okuyup incelemiştir. Sanat ve kültür adına, etkinliklere ve sanatçılara destek vermiştir. Arapça, Farsça, Almanca, Fransızca ve İngilizce dillerini ileri seviyede bilen Abdülmecid Efendi; mimari, tarih ve edebiyat alanları merakına dokunmuş, dönemin yayınlarını yakından incelemiş, kütüphanesini zengin yerli ve yabancı kitaplarla doldurarak zenginleştirmiştir.
Eğitim Hayatı
Küçük yaşlarından itibaren eğitimine önem verilen Şehzade Abdülmecid Efendi, kendisi için uygun görülen hocalar eşliğinde ilk öğretimini tamamlamış ve ardından Taksim’deki Tophâne Kışlası’nda Askerî İmâlathâne’ye devam etmiştir. Şehzade, babasının 1876 yılındaki ölümünden sonra Yıldız Sarayı’ndaki Hânedân-ı Saltanat mektebine devam etmiştir.
Yabancı dil eğitimi, Abdülmecid Efendi’nin hayatında oldukça önemli bir konumdadır. Şehzâdenin Fransızcası ve telaffuzu çok iyi seviyede olup Türkçe’yi okuyup yazdığı gibü bildiği bilinmektedir. Fransızcayı ve Almancayı ana dili gibi konuşan Abdülmecid Efendi, sekiz sene Almanca dersi almıştır. Galatasaray Sultânisi (Galatasaray Lisesi) hocalarından ve Bertrand Bareilles’den senelerce eğitim almıştır. Şehzâdenin eğitimine ve sanat anlayışının şekillenmesine sağladığı katkının yanı sıra ilişkileri uzun soluklu olan Bertrand Bareilles ile Abdülmecid’in arasındaki bağ Mösyö Bertrand, Şehzâdenin resme yeteneğini keşfeden kişi olduğu için diğerlerinden farklıdır.
Halife Seçilmesi
Veliaht Abdülmecid Efendi, saltanatın kaldırılması sürecinde Mustafa Kemal Paşa’dan Anadolu’ya geçmesi hakkında davet mektubu almıştır. Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi Mustafa Kemal imzalı bu ilk mektupta, Abdülmecid Efendi’nin İstiklâl mücadelesi veren milletin başına geçmesi için Anadolu’ya davet edildiği yazıyordu. Bu davet hakkındaki düşüncelerini şu sözlerle ifade etmiştir:
“Mustafa Kemal, her şeyi yapacağımdan şüphe etmesin, oraya gelirim. Lâkin
benim halifeliğim ilan edilecek… Ben ikilik yapamam. Bunu benden beklemesin!…” (Yılmaz Çetiner, Son Padişah Vahdettin, Milliyet Yayınları, İstanbul 1993, sf. 208-213.)
Kurtuluş Savaşı’ndan sonra 1922 yılında, saltanatın kaldırılması ve aynı yıl VI. Mehmed Vahdeddin’in İstanbul’dan ayrılması üzerine Türkiye Büyük Millet Meclisinin Bakanlar Kurulu tarafından 148 oy ile Abdülmecid Efendi, halife seçilmiştir. Cumhuriyetin ilanından sonra Meclis’in 1924 yılında çıkardığı bir kanunla hilafet kaldırılmış ve bütün Osmanlı hanedan üyelerinin yurt dışına çıkarılmalarına karar verilmiştir. Abdülmecid Efendi de bu kanun gereği aynı yıl İstanbul’dan ailesiyle birlikte ayrılmıştır. Kısa bir süre İsviçre’de kalmasının ardından Fransa’ya giderek önce Nice’e daha sonra Paris’e yerleşmiştir.
Yetiştiği Dönemin Sanat Ortamı
Abdülmecid Efendi’nin aldığı resim eğitimiyle ilgili farklı bilgiler bulunmakla birlikte, Dolmabahçe Sarayı’nın bir dairesinde Sultan Abdülaziz tarafından saray için resim yapmakla görevlendirilen Polanyalı ressam Chelebowsy’den ders aldığı kayıtlarda karşımıza çıkmaktadır. Bilindiği üzere Dolmabahçe Sarayı, Abdülaziz’in etkisi ile Avrupa sanatının nüfuz ettiği bir mekân olarak anılır. Bu dönemde, Pierre Désiré Guillemet (1827-1878) ve Stanislaw Chlebowski (1835-1884) gibi isimler saray için resim yapmış kişilerdendir. Hatta Guillement için Sultan Abdülaziz’in Ressamı denmekteydi. Guillement’in Osmanlı’ya gelişi, bu toprakları Batılı ressamların saray ressamlığı yapmaya geldiği döneme tekabül etmektedir. Alberto Pasini (1826-1899), İvan Ayvazovski (1817-1900) gibi ünlü isimler de bu dönemde saray için resim yapmışlardır. Görüldüğü üzere Abdülmecid Efendi saray ve Resim Odası’nın sanatla dolup taştığı süre boyunca yakından tanık olmuştur.
Sanat Hayatı
Sultan Abdülaziz’in Beylerbeyi Sarayı’nı yaptırırken saray tezyinatı için getirdiği Polonyalı Petroveski’nin Abdülmecid Efendi’nin güzel sanatlara olan ilgisini keşfettiği ve ona dersler verdiği söylenmektedir. Petroveski ülkesine döndükten sonra kaldığı yerden Sami Yetik ile kesin olmamakla birlikte devam ettikleri bahsedilmektedir. (Sami Yetik sanatına buradan ulaşabilirsiniz.)
Asıl resim eğitimini ise uzun yıllar, bir asker ressamdan almıştır. Gençlik yıllarında Sanayi-i Nefise Mektebi’nin yağlıboya öğretmeni Valeri’den, II. Abdülhamid döneminde de saray ressamı Zonaro’dan resim dersleri almıştır. Bu isimlere ek olarak I. Dünya savaşı yıllarında İbrahim Çallı, Hikmet Onat, Namık İsmail ve Nazmi Ziya gibi 1914 kuşağı sanatçıları Abdülmecid Efendi’nin resim dersi aldığı ve onlarla ortak çalışmalara imza attığı isimlerdir.
Osmanlı Ressamlar Cemiyeti’nin fahri üyesiydi. Simgesel bir anlatıma sahip olan Abdülmecid Efendi’nin erken dönemlerinde oryantalist etkiler gözlenmektedir. Abdülmecid Efendi’nin çalışmaları arasında hem günlük yaşam hem de özel yaşam sahnelerini içeren kompozisyonlar bulunmaktadır. Sarayın dışındaki sokak hayatını; çarşı, pazar, mahalle, mesire yerlerini betimleyen eserleri mevcuttur. Abdülmecid Efendi Batı’nın ilgisini çeken oryantal dünyasını tuvallerine yansıtırken, Osmanlı hayatına giren modern zihniyetin çizgilerini de resmetmiştir. Örneğin Harem’de Beethoven tablosu Bağlarbaşı’ndaki köşkten bir kesittir. Bu tablo, şehzâdenin sadece özel yaşamını anlatmaz sarayda daha da özelinde yani haremde Batı motiflerini giyim kuşamdan dinlenilen müziğe kadar göstermektedir.
Abdülmecid Efendi’nin eğitime önem veren yönü, tarihî konuları işlediği tablolarında ortaya çıkmaktadır. Padişah III. Selim’in ve Şehzade Mahmud’a öğüt verdiği sahnenin tasvir edildiği Padişah III. Selim ve Şehzade Mahmut adlı tablo tam da bu konuya örnek olarak gösterilebilir. Rumeli haritasının önünde biri kız diğeri erkek iki çocuğa vermiş olduğu dersi ölümsüzleştirdiği Tarih Dersi/ Nasihat adlı tablosu da Balkan Savaşları’na işaret eder ve tarihi konularla eğitime verdiği önemi bir kez daha gözler önüne serer.
Pierre Loti, Abdülmecid Efendi’nin şehzâdelik yıllarında resim faaliyetlerini destekleyen isimlerden biridir. Loti, İstanbul’da bulunduğu dönemde şehzâdenin Paris Resim Salonu’na katılması için destek vermiştir. Tarih Dersi adlı tablosunun 1914 senesi ilkbaharında Paris Salonu’nda sergilenmiş olduğu, eylül ayı itibarıyla da Berlin’de açılacak olan Türk sanatkârları sergisine iki tablo ile katılacağı haberi Vakit gazetesi tarafından yapılmıştır. Abdülmecid Efendi’nin katılmış olduğu önemli sergiler Türk resim sanatı ve kendi sanatı için önemli mihenk taşlarıdır. Bu önemli sergilerden bir diğeri de Viyana Sergisi’dir. Abdülmecid Efendi bu sergiye; Otoportre, Harem’de Goethe, Harem’de Beethoven ve Sultan I. Selim eserleri ile katılmıştır.
Abdülmecid Efendi’nin resimlerinde natürmort ve manzara tasvirlerine rastlanmaktadır. Boğaziçi, Sarayburnu, kış, deniz, orman ve sis çalışmaları manzara betimlemeleri arasında bulunan kompozisyonlarındandır. Yine Sarayburnu’nda Gün Işığı, Boğaziçi, Kız Kulesi, Sis ve Orman Manzarası bilinen meşhur tablolarındandır.
Abdülmecid Efendi’nin Sis isimli tablosunu Tevfik Fikret’in bu isimle yayınlamış olduğu şiirini okuyup etkilenerek çizdiği söylenmektedir. Abdülmecid Efendi, Fikret’in Sis isimli şiirinden hareketle yapmış olduğu aynı isimli tablosunu Tevfik Fikret’e hediye etmiştir. Abdülmecid Efendi Kütüphânesi’ne hediye edilmiş “Rübâb-ı Şikeste” isimli eserin iç kapağının arkasında, Tevfik Fikret’in fotoğrafının karşısında şairin imzalı bir de dörtlüğü olduğu kayıtlıdır.
“Sarmış ufuklarını senin gene inatçı bir duman,
beyaz bir karanlık ki, gittikçe artan
ağırlığının altında her şey silinmiş gibi,
bütün tablolar tozlu bir yoğunlukla örtülü;
tozlu ve heybetli bir yoğunluk ki, bakanlar
onun derinliğine iyice sokulamaz, korkar!
Ama bu derin karanlık örtü sana çok lâyık;
lâyık bu örtünüş sana, ey zulümlér sâhası!
Ey zulümler sâhası… Evet, ey parlak alan,
ey fâcialarla donanan ışıklı ve ihtişamlı sâha!
Ey parlaklığın ve ihtişâmın beşiği ve mezarı olan,
Doğu’nun öteden beri imrenilen eski kralıçesi!
Ey kanlı sevişmeleri titremeden, tiksinmeden
sefahate susamış bağrında yaşatan.
Ey Marmara’nın mavi kucaklayışı içinde
sanki ölmüş gibi dalgın uyuyan canlı yığın.
.
.
” (Tevfik Fikret, Sis, 1 Ağustos 1908)
Katıldığı sergilerden sonra kendi himayesinde sergi açılmıştır. İşgal yıllarında sanatı destekleyen organizasyonların düzenlenmesi Türk resim
sanatı adına önemli bir adımdır ve Abdülmecid Efendi bunun arkasında duran önemli bir simadır. 1920’de açılan Galatasaray Sultânisi resim sergisi Abdülmecid Efendi’nin himayesindeki sergidendir. Veliaht Abdülmecid Efendi kızı Dürrüşehvâr Sultan ile katılmıştır. Abdülmecid Efendi, sadece şehzâdelik yılları için değil veliahtlık yıllarında sanat etkinlikleri içinde olmayı tercih etmiştir. İki yıl sonra ise Türk ve Müslüman ressamların eserleri Galatasaray Sultânisi’nde Veliaht-ı saltanat Abdülmecid Efendi himayesinde sergilenmiştir yine.
Öğrenmeye her zaman açık, meraklı kişiliğiyle Abdülmecid Efendi, Türk resim sanatına değerli eserler ve modern bakış açısı kazandırmıştır. Şehzadeliğinden Halifeliğine kadar geçen sürede sanat camiasında yerini renkli bir şekilde belli etmiş ve ünlü isimlerle ilişkiler içerisinde olmuştur. Saray ressamı Fausto Zonaro’nun arkadaşlığını kazanmış ve Şehzâde ziyaretlerinden birinde Zonaro’nun Hayal Kuran Genç Kız ve Orman Çiçeği isimli iki tablosunu almıştı.
Takvimler 23 Ağustos 1944’ü gösterdiğinde Paris’teki ikametgahında kahvaltı yaparken kalbinde bir sıkışma sonrasında ani bir kriz geçirerek vefat etmiştir.