Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Raphael gibi İtalyan Rönesans’ının üstatları arasında, renklerin üstadı Titian da yer alıyor. Geç Rönesans döneminde doğan Titian’ın sanat eserleri, ondan önce gelenlere nazaran tablolara farklı bir felsefe eklenerek yapılmıştır. O zamanlar resimlerde, başta gelen iki düşünce ekolleri bulunuyordu: Floransalı ve Venedikli. Bu, “designo”ya karşı “colore” ya da “çizime karşı renkler” olarak da adlandırılabilir. Resimde çizim ve boyama olarak iki ana element olsa da Floransa ekolü, teknik ressamlık doğallığını yakalamak adına en önemli tamamlayıcı olarak vurgulanırdı. Bunun aksine Venedik ekolü, resimlere renklerin en güçlü faktörü olarak yaklaştı.
Titian, Venedik’te doğmasından ötürü doğal olarak Venedik ekolünü benimsedi. Öte yandan Titian’ın yetenekleri ve renk konusundaki ustalığı, Venedik ekolünü geliştirdi ve bu tarzı, İtalya’da daha baskın ve popüler hale getirdi. Bu durum aynı zamanda Barok sanatının da ilerleyen zamanlarda doğmasında ilham oldu.
Gençlik Yılları
Titian’ın ya da Tiziano Vecellio’nun, 1488 ve 1790 yılları arasında İtalya’nın Pieve di Cadore şehrinde doğduğu düşünülüyor. Burası Venedik’in 80 mil kuzeyinde yer alıyor.
Diğer bütün sanatçılar gibi Titian’ın da sanata olan ilgisi, pek erken yaşta başladı. On ya da on iki yaşlarında memleketinden, kültürün merkezi olan Venedik’e gönderildi. Burada bazı aile fertlerinin de bağlantılarıyla kendini, Gentile Bellini’nin stüdyosunda buldu.
Bellini kardeşler, Venedik ekolünde devrim yapan kardeşler olarak atfedilir. Titian da onların atölyesinde çökmekte olan renk tarzının tekniklerini öğrendi.
Giorgione ile Çalışmalar
Giovanni Bellini’ye çalışırken Titian, gelişmekte olan birkaç çağdaş sanatçıyla tanıştı. Bunlardan biri de saygın Giorgione’ydi. 1509 yılında, kendinden yaşça pek de büyük olmayan Giorgione’nin yanında asistan olarak çalışmaya başladı. Birlikte pek çok ünlü tablo yaptılar. Öte yandan aralarında rekabet de vardı.
Titian gibi Giorgione de Bellini kardeşlere çalışırken seçkin özellikler edinmişti. Girgione, renkler üzerine kat kat çıkarak kendini sfumato tekniğinde uzmanlaştırmıştı. Bu teknikte renkler ve tonlar birbirleriyle belirsiz bir şekilde karıştırılır. Buna rağmen çağdaş eleştirmenler Titian’ı her zaman “daha iyi bir sanatçı” olarak göstermiştir. Hatta bugün, ikisinin birlikte yaptığı tablolar için bile birlikte yapmalarının belirsiz olduğunu söylüyorlar. Bunun nedeni, tarihçilerin tabloyu yapanların uyumundan emin olmamalarından kaynaklı.
Renklerde Ustalaşma
1510 yılında Giorgione’nin ve 1516 yılından Giovanni Bellini’nin ölümünden sonra Titian, Venedik ekolünün başı oldu. Titian, üstatlarının tarzlarını geride bırakarak kendi vizyonunu yaratmaya başladı. Bununla birlikte Titian’ın bir ressam olarak şöhreti aldı başını gitti. Hatta başkanlar, krallar, prensesler, düşesler, papalar, kardinaller ve sanatçıların bulunduğu bir müşteri listesi vardı. Michalengola’yla aynı başarıyı yakalamış, üstüne üstük 1546’da Roma’yı ziyaret ettiğinde Freedom of the City onuru verilmişti.
Son Yılları
Altmışlarına geldiğinde bile köklü ve zengin bir sanatçı olmasına rağmen resim stilini geliştirmeyi bırakmadı. Hatta, tarihi kaynaklara göre Titian, yaşlandıkça daha mükemmeliyetçi olmuştu ki tek bir tabloyu yapması zaman zaman on yılı bulabiliyordu.
Titian’nın son yıllarında en çok göze çarpan şey ise natüralist tablolarıydı ki bu tablolar Rönesans zamanında uzunca bir süre “olması gereken sanat” olarak yerini aldı.
Titian’ın sanatının son yıllarında en dikkate değer olan şey ise Rönesans’a uzun süredir hâkim olan natüralist resme ilgi duymaya son vermesidir. Bu süreç boyunca Titian’nın fırça darbeleri daha yumuşak, renkleri ve dokusu daha havadar olmaya başlamıştı. Özellikle bu son tabloları, müteakip akım Barok sanatında etkilerini epeyce göstermiştir.
Mirası
Uzun, verimli ve başarılı bir hayat yaşayan Titian, seksen yedi ya da sekiz yaşında hayata gözlerini yumdu. Arkasında ise yarım kalan Pietà tablosu vardı.
Titian’ın son yıllarında yapmaya başladığı şey, batı sanat tarihinin seyri üzerinde kalıcı etkiler yarattı. Titian, hem Tintoretto ve El Greco gibi çağdaşlara hem de Rubens ve Delacroix gibi başarılı sanatçılara ilham veren, renk ve fırça darbelerinin kullanımını eşi görülmemiş bir ölçüde bağımsızlaştırdı.