Anlatacağımız gerçek, uzun ve tutkulu hikâye, 19. yüzyılın sonunda Paris’te değil, iki yetenekli sanatçının zihinlerinde ve kalplerinde yaşanmış bir aşk macerasıdır. Zaruriyetler, ahlaki ilkeler ve kişisel inançları sebebiyle birlikte olmamaları gereken Édouard Manet ve Berthe Morisot, kendilerine sanatsal bir boyut yaratarak özgürlüğü ve saatler geçirme fırsatını buldular, aşklarını ilan ettiler ve birbirlerinin kulaklarına sözler fısıldadılar. Burası, onların kendi paralel sanat evrenleriydi.
Çeviren: Betül Kap
Trocadéro Tepesinin Gizemi
Édouard Manet’nin biyografisi çok fazla gizem ve eksiklik içeriyor ve Trocadéro Tepesi’nin kafa karıştıran hikâyesi bize en çok veri sunan veya en çarpıcı olan hikâye değil. Ama konu Berthe Morisot olunca buradan başlamamız gerekiyor.
Manet’nin biyografisini yazan Henri Perruchot sayesinde Manet ve Berthe’in gizemli ve romantik hikâyesine; online sitelerde veya güzellik dergilerinde hatta bazı ciddi kitaplarda rastlayabiliyoruz. Perruchot, Manet’nin Berthe’nin Trocadéro’dan Paris Manzarası adlı tablosunu Berthe’in kendisinden daha önce gördüğünü belirtiyor. Perruchot’a göre Manet bu tablodan o denli etkilendi ki kendisi de tepeden Champs de Mars’a bakan bu tablonun aynısını yapmaya karar verdi. Bu noktada Manet’nin diğer ressamların eserlerinden sıkça ilham aldığını, fikirlerini ve kompozisyonlarını yeniden yorumladığını söylemekte fayda var. Manet’nin yeniden yorumladığı ressamlar Goya, Raphael, Giorgione, Titian gibi dâhilerdi. Ancak o zamanlarda Manet henüz kimsenin tanımadığı bir ressamdı.
Evet, hikâye gerçekten güzel. İki sanatçının ruhlarının ve yeteneklerinin yakınlığını ve birbirlerini tanımadan önce de aynı sanatsal boyutta yaşayıp aynı resim havasını soluduklarını gösteriyor ve tanıştıkları o dönüm noktası niteliğindeki anın büyüsünü arttırıyor. Ne var ki hikâyede gözden kaçmış ufak bir hata var. O da şu ki Manet, 1867 Exposition Universelle’nin Görünümü adlı tablosunu Berthe’in Trocadéro’dan Paris Manzarası tablosundan 5 yıl önce yapmıştı.
Sanat tarihçisi Kathleen Adler, Berthe Morisot’un ilk bakışta pastoral görünen tablosunda gerçek bir drama görüyor: Bir yıl önce, 1871’de Paris’te bir savaş vardı ve şehir uzun zamandır kuşatma altındaydı. Paris Komünü’nün bastırılmasının üzerinden yalnızca birkaç ay geçmişti. 17 yıl içerisinde Eyfel Kulesi inşa edilecekti. Tabloda çitin arkasındaki kadınlar sadece fiziksel değil duygusal olarak da şehirden ayrılıyor. Savaş ve iş dünyasından, erkeklerin dünyasından izole edilmiş korunaklı bir dünyada yaşıyorlar.
O yıl, Paris Uluslararası Sergisi (Exposition Universelle in Paris), katılımcı ülkelerin sadece teknik değil, aynı zamanda sanatsal başarılarını da sergiledi. Gözden düşmüş sanatçı Édouard Manet, Salon jüri üyelerine meydan okudu ve sergide 10 yılda ortaya koyduğu en iyi 50 tablosunu sergiledi.
Bu noktada her şey, hayranlık uyandıran o ilk bakışta olduğundan daha karmaşık hale geliyor. Belki de 1872, Berthe Morisot’ın eline bir şövale ile Trocadéro’ya ilk kez geldiği tarih değildi ve Manet, onun daha evvel resmettiği bir tablosuna hayran kalmıştı. Veya büyük ihtimalle her şey tam tersiydi; Berthe, Paris’te kuşatmayı ve savaşı birlikte geçirdiği Manet kendi ailesine döndükten sonra Trocadéro Tepesi’ni resmetmiş olabilirdi. Berthe Morisot bu resim üzerinde çalışırken kız kardeşine, “Burası bana Manet’yi hatırlatıyor. Bunun farkındayım ve bu canımı sıkıyor.” diye yazmıştı. Wikipedia, Berthe Morisot’tan bahsettiği sayfasında, Manet’nin Trocadéro’dan Paris Manzarası tablosunu sanat tüccarı Durand-Ruel’e gösterdiğini ve çok etkilenen Durand-Ruel’ın tabloyu koleksiyoncu Ernest Hoschedé’ye sattığını belirtiyor.
Balkon
Édouard Manet ve Berthe Morisot’un ilk buluşması 1868’de Louvre’da gerçekleşti. Sanatçı Henri Fantin-Latour, Edma ve Berthe Morisot kız kardeşleri tüm genç ressamların idolü, Kırda Öğle Yemeği ve Olympia tablolarının ardından Paris’te skandal yaratan Manet ile tanıştırdı. Berthe 27 yaşındaydı ve özgür düşünceleriyle sayısız talibini reddetmesi annesini ciddi şekilde rahatsız etmesine rağmen evlenmek istemiyordu. Manet ise uzun zamandır evliydi ve bir çocuk yetiştiriyordu. Bu çocuğun oğlu mu yoksa kardeşi mi olduğu ise bilinmiyor.
Louvre’da Berthe’i gören Manet, yeni tablosuna kimin model olacağını hemen anladı. Kısa bir süre önce, Goya’nın Majas on a Balcony eserine dayanarak bir grup portresi çizmeyi planlamış ancak kadın modellerden birini bulamamıştı. Hemen Berthe’den ona poz vermesini teklif etti.
Morisot, zamanının en iyi sanatçısını reddedemezdi. Her gün Manet’nin stüdyosuna gelebilir, bitmemiş eskizlerini görebilir ve sonunda onun muazzam eserlerinin sırrını anlayabilirdi. Elbette sergiye yanlarında oturan, örgü ören ve Manet’ye bakan annesiyle gelmişti.
Bir keresinde Madam Morisot yarı şakacı bir tavırla Manet için “Bir deliye benziyor.” demişti. Ve Manet gerçekten de kendinde değildi. Kârlı teklifleri, Berthe ile yapacağı ve çoğu zaman heyecanla titremesine neden olacak toplantılarını kaçırmamak için reddetti. Manet, Berthe ona yarı dönse ya da yorgun bir şekilde sandalyeye otursa bile tutkuyla eline fırçalarını alıyor ve onu resmetmeye karşı koyamıyordu.
Balkon resmi 1869’de Salon’da sergilendiğinde Berthe’in tanıdıkları, sanatçının onu oldukça çirkin resmettiğini söylediler. Berthe ise kız kardeşine yazdığı mektupta “Çirkinden ziyade tuhafım.” diyordu.
Menekşeler
Eğitimli ve zeki, genellikle sessiz ve ölçülü, fazlasıyla özgür ve yetenekli olan Berthe, kendi tarzının ve kişiliğinin değerinin farkındaydı. Onun çizimlerine doğrudan bir etkide bulunmak zordu. Manet, Berthe’i bazı şüphelerinden kurtardı ve onun kendinin bulmasına yardımcı oldu. Ama kendisi onsuz yapamazdı.
1970’te Manet’nin stüdyosunda genç bir öğrenci belirdi. 20 yaşındaki Eva González sayesinde Manet, Berthe’in canını sıkacak ve kendisine de Morisot’dan başka herhangi bir model ve ilham perisiyle çalışabileceğini ispatlayacaktı. Ama öyle olmadı. Eva’nın portresi işe yaramadı ve 40 denemeden sonra bile hala yapay görünüyordu, canlılıktan ve doğallıktan yoksundu. Manet öfkelendi ve Berthe’den intikam almak istedi. Çalışkan Eva’yı, Berthe’in gözünün içine baka baka övüyordu.
Kardeşine yazdığı mektuplardan birinde Berthe şöyle diyordu:
“Yaptığım şey kesinlikle Eva Gonzalès’inkinden daha iyi gibi görünüyor. Manet oldukça samimi ve bu konuda hiçbir yanlışlık olamaz. Eminim bütün bunları çok sevdi fakat Fantin’in ne dediğini hatırlıyorum. Fantin, Manet’nin sevdiği insanların resimlerini her zaman onayladığını söylemişti.”
Manet’nin övgüsü ve sevgisi, Morisot’a güç ve güven veriyordu. Bir keresinde Manet, Berthe’in bir figürü manzaraya yerleştirebilme yeteneğine hayran kaldı ve Berthe de ona bu tabloyu verdi.
Yelpaze
Berthe Morisot, “Manet Çetesi” içindeki tek kadındı. Manet Çetesi, geleneksel resme ve Salon’a meydan okuyan genç sanatçıları tanımlamak için kullanılan bir terimdi (birkaç yıl içinde “Empresyonistler” olarak adlandırılacaklardı). Akşamları, arkadaşlarının sanatın kaderi ve amacı hakkında tartıştıkları Café Guerbois’e erkek sanatçılarla bir araya gelemezdi, ancak onları ailesinin evinde memnuniyetle kabul etti ve açık hava (plein air) çizimlerinde onlara katıldı.
1870’te akşam sohbetlerinin konuları değişti. Önce savaş, sonra da Paris kuşatması başladı. Akşamları Manet ve Degas sık sık Morisot’un evine gelirlerdi ancak genellikle savunma yolları ve her ikisinin de gönüllü olarak görev yaptığı Milli Muhafızlar hakkında konuşurlardı. Manet’nin kardeşi Eugène de Morisot’un evine sık sık gelen bir ziyaretçi oldu. Şehirde açlık ve hastalıklar hüküm sürmeye başladı, insanlar kedileri yedi ve üç katı pahasına eşek eti satın aldılar. O yıllarda Manet de Morisot da resim yapmadılar.
Son Bir Hediye
1873’te Berthe 32 yaşına girdi ve anladı ki yanında evlenebileceği ve mesleğine sadık kalabileceği bir adamı vardı. Son birkaç yıl içinde, Édouard Manet’nin kardeşi Eugène Manet Berthe ile çok yakınlaştı. Eugène ile her şey kolay ve eğlenceliydi. Eugène, sanatını anlıyor ve onu takdir ediyordu. Ve o da bir Manet’ydi.
Morisot ve Manet’nin ailelerinde düğün hakkında konuşmalar artmaya başladı. Édouard ve Berthe arasındaki tutkulu, imkansız aşkın tüm bu romantik hikâyesi, Menekşe Buketi tablosu ve Berthe’in 1874’te yapılmış son portresi olmasaydı bir efsane gibi görünebilirdi.
Menekşe Buketi, Manet’nin bu ilişkiye koyduğu ürkek ve gergin bir noktadır. Manet tabloyu, incinen sevgilinin verdiği bir armağan gibi geçmiş mutlulukları hatırlatan Berthe’e gönderdi. Portre, Berthe’in ilk portresinden menekşeler ve ikinci portresinden bir yelpaze içeriyordu. Manet kağıda da “Matmazel Morisot’a” yazmıştı.
Manet, Eugène ile düğün yılında Berthe Morisot’un son portresini yaptı. Portrede Berthe parmağında bir yüzük ile geriye doğru ani bir hareket yaparken, ciddi ve ısrarcı bir ifadeyle resmedilir. Bu yüzük, ikisi arasında sonsuz bir uçurum yaratarak uzun ve çaresiz ilişkiye bir son verdi. Düğünden hemen sonra Berthe, kız kardeşine şunları yazdı:
“Beni içtenlikle seven, dürüst ve mükemmel bir adam buldum. Uzun süre vehim içinde yaşadıktan sonra mutlu bir hayatım oldu.”
Eugène mükemmel bir koca oldu. Berthe’in resim yapmasına izin vermekle kalmadı, aynı zamanda hukuk işlerinden kalan sürede Berthe’in asistanı ve menajeri oldu. Şövalelerini taşıdı, resimlerinin sergilerde yer almasını yönetti, Berthe’in hamileliği nedeniyle bizzat orada bulunamadığı dönemde Empresyonist sergiler, eleştirmenler ve arkadaşları hakkında uzun ve detaylı mektuplar yazdı. Düğünden dört yıl sonra Berthe ve Eugène’in, Morisot’un en iyi modeli olan ve sanatçıyı yeni bir anlam keşfine çıkaran Julie adında bir kızı oldu. Berthe artık anı ölümsüzleştirmek için çiziyordu.
Son Söz
Berthe Morisot, Édouard Manet’yi etkileyen ve motiflerini ödünç aldığı sanatçıların arasına girdi. 1872’de Berthe, çitin önünde bir kadın ve bir kız çizdi ve 1873’te Manet, bu kompozisyonu başyapıtlarından birinde kullandı.
“Bir figürü manzaraya ne kadar da ustaca sığdırıyor!”