StanletyKubrick ve Wes Anderson’ı aynı cümle içinde barındırmak isteseydik şüphesiz bu “tek nokta perspektifi” vasıtasıyla olurdu. Film yapmanın tutkusu bir yana, Stanley Kubrick ve Wes Anderson, her zaman aynı gaye için olmasa da “simetri”ye karşı ortak bir saplantı paylaşıyorlar.
Stanley Kubrick’in sinematografisine benzeyen bir imzası olan Wes Anderson’ın Isle of Dogs ve The Grand Budapest Hotel gibi bilindik başyapıtları, çalışmalarındaki simetrik stilin örneğini gözler önüne sermektedir.
Farklı yazarlar buna “tek nokta perspektifi“, “simetrik stil” veya “merkezlenmiş görüş” diyorlar. Ortak bir tanımda veya bir fikri nasıl tercüme etmenin daha uygun olacağı konusunda hemfikir olamamışlar. Ne denirse densin, bu üslup endüstrideki farklı isimlerin sinematografisinde eşsiz bir araçtır ve filmlerinin çoğunda farklı amaçlar için kullanılmıştır.
Genellikle tek nokta bakış açısıyla ilişkilendirilen isim, filmlerinde simetri kullanımına takıntılı görünen Stanley Kubrick’tir. Muhtemelen Kubrick’in filmlerinin çoğunun, öyle ya da böyle şiddete dayanması ve şiddet içermesi nedeniyle, farklı yazarlar bu simetri arayışını izleyicide psikolojik bir tepki yaratma arzusuyla ilişkilendirmiştir; aynı “The Shining”de uzun koridor bölümlerini görmenin hissettirdiği duygu gibi. Etki o kadar yoğundur ki hiçbir şey olmadığında bile izleyiciler bir şeylerin olmasını beklerler.
Tek nokta perspektifi, sinemaya girişinden çok önce kullanılan bir tekniktir. Perspektifin karmaşıklıklarının anlaşılması, 400 yıl boyunca sadece kademeli bir şekilde gerçekleştirildi; en başarılı uygulayıcılarından biri olarak, genellikle Raphael olarak bilinen Raffaello Sanzio (1483-1520) ilişkilendirilmiştir. Leonardo da Vinci’nin (1452-1519) “Son Akşam Yemeği” (1498), Rönesans perspektifinin kullanımının en ünlü ve tanınabilir örneklerinden biridir.
Tek kaçış noktalı perspektif hakkında ilave okuma yapmak isterseniz: Tek Kaçış Noktalı Perspektif Nedir?
Ufuk çizgisi, figürlerin başlarına yakın bir yerde, tüm uzak çizgileri (ve dolayısıyla izleyicinin gözlerini) Mesih figürüne götüren lider nokta ile birlikte uzanır.
Kubrick vs Anderson: Başlangıç noktası
Tek nokta perspektifi ve simetriyi bir fotoğrafçıdan gelen bir şey olarak düşünmek ilginçtir. Kubrick’in fotoğraf tutkusu 13 yaşında, babası ona bir Graflex kamera aldığında başlamıştı.
1946’da Look dergisinde ilk önce bir çırak ve sonra tam zamanlı çalışan bir fotoğrafçı olarak görev yapan Kubrick, kısa sürede hikâye anlatımı fotoğraflarına büyük ilgi duydu. 1949’da Look, “Chicago-Extremes Şehri” adlı bir fotoğraf denemesi yayınladı ve atmosfer yaratma yeteneğini ortaya koydu. Geceleri sıkışık bir Chicago caddesindeki görüntülerden biri (yukarıda), hareketli görüntülerinde bir marka haline gelebilecek tek nokta perspektifine olan tutkuyu gösterir.
Stanley Kubrick’in “The Shining”, “2001: A Space Odyssey”, “Clockwork Orange”, “Full Metal Ceket”, “Barry Lyndon”, “Eyes Wide Shut” ve “Glory Paths” gibi filmleri tek noktalı perspektif kullanımı, yaratılan üç boyutlu etki izleyiciyi uzaktan görmek yerine sahneye “girmesine” neden olacak şekilde izleyiciyi eyleme yönlendirir.
Kubrick’in tekniği rahatsız edici anlarla ilişkilendirilebilir; ancak Wes Anderson’ın sinematografisinin de gösterdiği gibi, tekniğin amacı bununla sınırlı değildir.
Wes Anderson’ın bir çekimi merkezleme tutkusu yeni değildir. Bunu “The Fantastic Mr. Fox’tan The Darjeeling Limited’a, Life Aquatic with Steve Zissou, The Royal Tenenbaums, Moonrise Kingdom ve She’s Funny That Way filmlerine kadar kullandığını görebiliriz.
İki yönetmen arasındaki fark, Wes Anderson’ın filmlerinde tek nokta perspektifinin korku ânı yerine esprili bir çekimin temelini oluşturmasıdır. Her ne kadar Anderson, Kubrick’in çalışmalarına saygı duyuyor olsa da aynı dili tamamen farklı şekillerde kullanıyor. “Wes Anderson Merkezli” ve “Kubrick Tek Nokta Perspektifli” video derlemeler aracılığıyla, her iki yönetmenin de amacını gerçekleştiren bir tür simetriye alıştığını takdir etmek mümkündür.
Tek nokta perspektifi ve simetri, bu sinematografların kullandığı tek araç değil, filmlere bakarken keşfedilecek ve anlaşılacak çok çeşitli teknikler var, burada bahsettiğimiz teknik ise sadece bunlardan bir tanesi. Tam da bu yüzden “The Grand Budapest Hotel”deki kullanımları görmek için bu kez de bunlara dikkat ederek izlenmesini tavsiye ediyoruz.