Neredeyse tüm insan tarihi boyunca köpekler sadece koruyucu, yardımcı ve arkadaş değil aynı zamanda ilham perisi de oldular. Tablolarda; heykellerle, fotoğraflarla ölümsüzleştirildiler. Yüzyıllar geçti ve köpekler hâlâ bizim yandaşlarımız, hâlâ koruyuculuğun, sadakatin ve karşılıksız aşkın sembolüler. Görsel hatıramızın önemli bir parçası ve yeri olmaları hiç de şaşırtıcı değil. Sanatta semboller serimizde sırada köpekler var. Hazırsanız gelin sanatta köpek sembolüne yakından bakalım.
Farklı Kültürlerde Köpekgillerin Sembolü
Uzunca bir süre köpekler birer gardiyan, öteki dünya ve fiziksel dünya arasında bir köprü olarak görüldü. Antik Mısır, Yunan, Roma, Keltler ve diğerleri köpeklerin rolünü kutsal koruyucu olarak yani dünyeviliğin ötesinde gördüler. Tam da bu sebepten köpekler aynı zamanda ölümü simgelediler. Ruhani dünyanın nöbetçileri ve ruhani yolculukların da rehberleriydiler. Buna örnek olarak, köpek başlı Mısır tanrısı ruhları öbür dünyaya taşıyan Anubis’i verebiliriz.
Yunan tanrıçası Hecate’ye yoldaşlık eden kutsal hayvan da bir köpekti. Gücü gölgeler, büyü ve kabuslardı. Öte yandan, Hecate ve yoldaş köpekleri kendine bakamayanların da koruyucularıydı. Çocuklar ve bebekler, zayıflar ve ezikler, deli ve iftiraya uğramışlar mesela bu korunanlardandı.
Kelt inançlarına göre köpekler kahramanlığı temsil ederdi. Bir savaşçının sahip olması gereken özelliklere sahiptiler. Cesaret, dayanıklılık ve mertlik bu özelliklerdendi. Keltler köpekleri sadece avlanırken kullanmadılar, aynı zamanda savaşlar için onları eğittiler. Bunun yanında, Kelt köpekler tıbbın sembolüydü de. Bu hayvanlar, Kelt tanrısı olan Nodens ile bağdaştırılırdı. Nodens’in özellikleri arasında şifalı sular, avlanma ve iyileştirme yetileri bulunuyor.
Çok çok eski dönemlerde Çinliler içinse köpekler sadakati ve itaatin yanı sıra iyi şansı ve refahı da temsil ederdi. Bir köpeğin kuyruğunu sallamasının bereket getireceğine inanılırdı. Güçlü bir tılsım olan Feng Shui, binaları tehlikeli insanlardan, negatif enerjilerden korur ve ateşkese ve işte başarıya yardım ederdi. Bu tür aynı zamanda koruyucu Çin aslan-köpekleri olarak da bilinir. Sırf bu nedenle Pekin köpekleri melezleştirilmiştir ki minik aslanlara benzeyebilsinler.
Tanuki olarak da adlandırılan rakun köpekleri hem geleneksel hem de modern Japon sanatında sıkça kullanılır. Halkiyatta ve efsanelerde bu hayvanlar paranormal yeteneklerde tanıtılmıştır. Mesela kurt adam Kitsune ve Tanuki başka hayvanların, eşyaların ya da insanların kılığına girebilir, yani şekil değiştirebilirler. Eski halk hikâyelerinde bu yaratıklar şanssızlığa delalet eder, insanlara dönüşür ve insan vücudunu ele geçirebilirlerdi. Yüzyıllar sonra, günümüzde Tanuki daha bir üçkâğıtçı, haylaz, düzenbaz ama zararsız bir yaratığa dönüşmüştür. Tanuki’nin seramik heykelleri Japonya’nın her bir yanında görülebilir, özellikle de restoranlarda.
Geleneksel Japon sanatında Tanuki daha çok ayın altında tasvir edilmiştir. Çünkü tam ayın Tanuki’nin başka yaratıklara dönüşeceğine inanılırdı. İlginçtir ki Tanuki’nin bu özelliği başka milletlerin ve kültürlerin efsanelerine de benziyor. Eski Çin ve Japon halkiyatında Tanuki’nin tam ayda uluması kötü şansa işaret ederdi. Ancak zaman zaman iyi alametlerin de habercisiydi.
Koruma ve Avlanma
Tarihi Tunç Çağına dayanan büyük mağaralar ve mezarlar genelde köpeklerin resimleriyle ve heykelleriyle donatılırdı. Bu hayvanlar antik çocuk oyuncakları ve çanak çömlek üzerinde desenler halinde yer almıştır.
Antik Yunan ve Romalılar köpekleri sadakatlerinden ve cesaretinden dolayı değer vermiş ve evcil hayvanlar olarak kedilerden ziyade köpekleri tercih etmiştir. Yunan ve Roma inançlarına göre köpekler sadakati temsil ederdi. Köpekler, evcil hayvanlar, korumalar, avcılar ve sahiplerinin statüsünün bir göstergesiydi. Yunanlar köpeklerin güvenine ve sevgisine kıymet verirdi. Yunan vazolarının üzerine en sık çizilen konu Odysseia’nın gezintilerinden sonra memleketine dönmesi, eski köpeği Argos ile karşılaşması üzerinedir. Argos, Odysseia’yı senelerce bekleyip ve onu görerek ölmüştür.
Romalılar üç çeşit köpek barındırdılar; sık sık heykelleri yapılan tazılar, kabartma ve mozaiklerde kullanılan Napoli mastifi, genelde kadınların sahiplendikleri ufak Malta köpekleri. Malta köpekleri o zamanın sanatında neredeyse hiç bulunmaz. Geniş soya sahip köpeklere daha çok değer verilirdi. Çünkü hem avlanırken hem de savaşlarda kullanılabiliyorlardı.
Sadakat ve Aristokrasi Statüsü
Orta Çağ’da köpekler vefanın ve bağlılığın timsaliydi. Bu nedenle, simgesel konuların yanı sıra köpekler evli çiftlerin yanında resmedilirdi. Genelde kadınların yanında ya da kucağında görürsünüz bu köpekleri. Dul bir kadının portresinde yer alan bir köpek, kadının vefat etmiş kocasına olan sadakatini temsil eder. Bunların yanı sıra bu hayvanların heykelleri mezarlıkların başına dikilirdi. Böylece, vefat eden eşe olan bağlılığı methedilirdi.
Jan van Eyck’in tablosu olan Arnolfini’nin Evlenmesi buna muhteşem bir örnek. Ancak, farklı sanat tarihçileri köpeğin bu resimdeki rolü hakkında farklı düşünüyor. Bir yandan, bu aile tablosundaki köpek ailedeki bağlılığı diğer yandan tutkuyu, arzuyu ya da çiftin çocuk sahibi olma hayalini temsil ediyor olabilir. Yani sonuçta, gerçekten onların köpeği olabilir ya da ressam Arnolfini’nin esenliğini göstermek için kendi eklemiş olabilir.
Orta Çağ sanatı, insanlara hayvanlarının eşlik ettiği av sahnelerinde bol miktarda bulunur. Bir adam avcı köpekleriyle beraber yüksek statüsünü gösteriyor çünkü o zamanlarda avcılık aristokratik bir eğlenceydi ve saray hayatının zorunlu bir parçasıydı. Bununla beraber, tarım çok gelişmiş olmasına rağmen avcılık hâlâ önemli bir besin kaynağıydı. Asiller özel avcı köpekler almak için bir servet harcardı. Bu sadece sosyal nedenlerden dolayı değil, aynı zamanda ailelerine et temin ederlerdi.
Politika ve Hümanizm
Rönesans döneminde köpekler Avrupa sanatına da dahil oldular. Yüksek rütbelerini göstermek için 16. yüzyıl İtalyan aristokratları evcil hayvanlarıyla birlikte portrelerini yaptırırdı. Mesela, Andrea Mantegna’nın Camera degli Sposi fresklerinden birinde Marquis Ludovico Gongzaga’nın en sevdiği köpeği Rubino sahibinin yanında rahatça uzanıyor.
Rönesans sanatçılarının yanında köpek seven ustalardan biri de Jacopo dal Ponte Bassano idi. Magi’yi Sevmek ya da Yardımsever adlı tablolarında o kadar gerçek hayattan fırlama ki Bassano’nun bu hayvanların anatomilerini ve huylarını izlemek için çok vakit harcadığı üzerine ant içebiliriz.
Titian da köpeklere özel bir ilgi duyuyordu. 1530 yıllarda köpek resmetme fikri epey yaygınlaştı. O dönemlerde sanatçılar bunu bir boyut öteye taşıdı ve birden fazla köpeği bir resimde resmetmeye başladılar. Titian’ın köpeklerle alakalı en öne çıkan parçalarından biri Clarissa Strozzi adlı küçük bir kızın Papillon cinsi köpeğiyle oynamasının bir portresidir. Clarissa, Roberto Strozzi ve Maddalena de’ Medici’nin kızıdır. Küçük kız her iki taraftan da Floransalı bir aristokrattır. Hâliyle, bu portrenin politik bir anlamı da var. Dekorasyon bir çocuk için fazla ağır olsa da onun soyluluğunun bir göstergesidir. Yanındaki köpek ise ortama daha çocuksu bir hava katıyor.
Aynı durum Vendramin ailesi için de geçerli. Burada da Titian tabloya bir köpek koyarak insani hissiyatlar ve eğlence eklemiştir. Yine kahverengili beyazlı bir Papillon cinsi köpeğini çocuğun kucağında görüyoruz.
Benzeri bir köpek Urbino Venüsü’nün yatağına kıvranmış uyuyor.
Bununla birlikte, Titian İspanya Kralı II. Philip tarafından yaptırılan mitolojik sahnelerinde köpekleri asaletin sembolü olarak kullandı. Bunlardan biri ünlü Actaeon efsanesini tasvir ediyor. Avlanırken yanlışlıkla Tanrıça Diana’yı banyo yaparken görür. Ceza olarak bir geyiğe dönüştürülür ve kendi köpekleri tarafından avlatılır. Actaeon’un köpekleri Titian’ın başka çalışmalarında da yer alıyor. Diana ve Callisto’da köpekler zaten tanrıçanın mülkü olarak gözüküyor. Köpekler, Venüs ve Adonis’in üç versiyonunda da benzeri pozlarda resmedilmiş. Bütün mitoloji konular arasında Titian bunları II. Philip av hayranı olduğu için seçildi.
Yaşam Tarzı ve Kişisel Nitelikler
16. ve 17. yüzyılda köpekler avlanırken ya da yaşlı kadınların kucaklarında resmedilirdi. Bazı sanatçılar yine köpekleri sembol olarak kullandılar. Mesela, Jean-Léon Gérôme eski filozof Diogenes’i köpeklerle birlikte resmetti. Böylece Kinik felsefe okuluna atıfta bulundular. Burada “kinik” kelimesinin Yunancada “köpek” anlamına geldiğini söylememiz gerekir. Antisthenes bu okulun kurucusudur. Kendisi mutluluğa ulaşmak için insanların köpek gibi yaşamaları gerektiğine inanırdı. Kendi doğasının peşinden gitmesi, kendini savunabilmesi, sadık, cesur ve asil olması gerekir diyor yani. Diogenes, Kinitzmin en hararetli taraftarlarındandı. Mezarına bir köpek heykeli bile konuldu.
Rönesansın başlarında köpek cinslerinin standartları gelişmeye ve belirlenmeye başlandı. 18. yüzyıl köpeklerin kendi portrelerinin ortaya çıkmasına tanıklık etti. Bazen bu portrelerin arkasında muhteşem ötesi, sıra dışı hikâyeler olurdu. Mesela, 1831’de Edwin Landseer Bob adında Newfoundland cinsi bir köpeği portreledi. Bu koca köpek İngiltere kıyısındaki bir gemi enkazından kurtarıldı ve yeni evi de Londra’da bir yalı oldu. Bob da bir kurtarıcı oldu. 14 yıl boyunca 20’den fazla hayat kurtardı. Bundan ötürü, Kraliyet İnsani Derneği’nde seçkin bir üye yapıldı. Birçok ödül aldı ve mamaya ulaşması kolaylaştı. O günden beri, siyah beyaz renkte olan bu Newfoundland cinsine Landseer ismi verildi.
Minik Notlar – Modernizm
20. yüzyıl, hızlı değişimler ve üslup çeşitliliği ile öne çıkan köpekleri pek çok yeni görüntüde sundu. Cassius Marcellus Coolidge, köpekleri bir masanın etrafında oturduklarını ve poker oynadıklarını göstererek “insanlaştırdı”. Atların yanı sıra başka favorileri de olan Franz Marc, benzersiz fırça çalışmalarını uyuyan ve oynayan köpekleri resmetmek için kullandı. David Hockney, dakhundlarının sayısız portresini yaptı. Edvard Munch, Frida Kahlo, Andy Warhol ve Lucian Freud da kendi hayvanlarını resmetti.
Bir nevi, 20. yüzyıl sanatı, eskisinden çok daha fazla, bir sanatçıyı ve kişiliğini ön plana çıkarır. Bu nedenle, bir köpeğin tasviri dahil bir sanatçının seçtiği herhangi bir konu, kendi sembolik mesajından ziyade yazarını karakterize eder.