Geçen sene paylaştığımız “Sanat Tarihindeki En Korkunç Eserler” adlı yazı sonrasında yeni bir liste hazırladık. Tüylerimizin ürperdiği, kafamızın içinde çığlıklar duyuran bu tablolara yenilerini ekledik. Hazırsanız yine kâbusvari tabloları yaşayalım ve geçmiş Cadılar Bayramı ruhunu biraz daha fazla yaşamış olalım.
1. Püfür Püfür Tüttüren Kafatası
Hayatını göz önünde bulundurduğumuzda van Gogh’un çok esprili biri olduğunu söylemek zor. Ama belli ki öyleymiş! Ağzında sigara olan bu kafatası tam bir çocuk şakası. Vincent bu resmi 1886’nın başlarında Antwerp’deki sanat akademisinde okurken yapmıştı. İskelet çizmek akademide standart bir çalışmaydı. Bunların yanı sıra başka bir teorimiz de var: Bu resmin van Gogh’un öz-portresi olduğu! Yazdığı bir mektubunda sağlığını şu şekilde anlatıyor:
“Doktor gücümü toparlamamı söylüyor. O zamana kadar çalışmalarımın üstüne çok düşmeyeceğim. Ama şimdi de sigara içerek her şeyi mahvettim. Ama sigarayı da midem boş kalmasın diye içiyorum.”
2. Biraz da Anatomi
Thédore resmetmek için morgdan “insan kalıntıları” ödünç aldı. Eski zamanlarda anatomi çalışmak için insan bedeni resmedilirdi. Ama bu öyle bir resim değil. Çünkü sadece parçalanmış birkaç parça görüyoruz. Çoğumuz ölüm fikrinden ve sonrasında olacaklardan ürpeririz. Bedenimiz çürüyüp gidecek. Anatomik Parçalar bize bu ölümden sonraki hali gösteriyor. Géricault’un on parçadan oluşan bir portre serisi de hazırlamıştı. Buradaki süjeler de Paris’teki akıl hastanesi La Salpêtrière’deki hastalardan oluşuyor. Onlar da oldukça ürkütücü. Bir sonraki bölümümüzde de onları inceleriz belki!
3. İntikam Hayaleti
Hokusai çok fazla ürkünç gravürler yaptı. Burada da bir Japon efsanesinden bir sahne resmetmiş. Öldürülmüş fail, karısını ve karısının sevgilisini ürkütmeye geliyor. Faili dökülmemiş saçları, löp löp erimemiş etlerini göz ardı edersek pek de yakışıklı bir abimiz!
4. Yemek Kavgası
James Ensor da ölüm temasını seven bir sanatçıydı. Bu ürkünç ve bir yandan da garip resim iskeletlerin balık üstüne olan tartışmasını tasvir ediyor. Sağdaki iskeletin tüylü şapkası hâlâ bir gizem. En azından ringa balığı lezzetlidir.
5. Yokluğa Karışmak
Francis Bacon’ın şeytanları çoktu. Bu tablo İspanyol sanatçı Diego Velázquez’in 1650’de bozulmuş bir versiyonu. Bacon’ın diğer papa tabloları gibi bu da mor cübbeyle patlamış bir resim. 1953’te Bacon’ın paleti değişti ve daha koyu tonlar kullanmaya başladı. Eskiden kullandığı mavi ton morla yer değiştirdi ve her şey daha “gecenin karanlığında” göründü. Aynı zamanda papanın çığlık atması ve bir yandan sanki karanlığa karışıyor gibi gözükmesi epey ürkünç. Yokluğa karıştığınızı ve sizden ne et ne kemik kaldığını bir düşünün!
Bu tabloyu aynı zamanda “Gelmiş Geçmiş En Garip 10 Tablo” yazımızda da paylaşmıştık. Ona bakmanızı da öneririz.
6. Hasret
Beksinski’ye ait herhangi bir resmi buraya koyabiliriz. Polonyalı sanatçı 2005 yılında kendi evinde öldürülmüştü. Beksinski sürreailst-ekspresyonist çalışmalarıyla tanınır. Meksikalı yönetmen Guillermo del Toro onun hakkında şöyle söylemiştir:
“Orta Çağ geleneğinde Belsinski etin kırılganlığı hakkında bir ön uyarı olduğuna inanıyor gibi sanki. Bütün zevkler kaybolmaya mahkumdur. Bu yüzden burada çürüme sürecini ve devam eden yaşam mücadelesini gözler önüne seriyor. İçlerinde hâlâ kanla pasla lekelenmiş gizli bir şiir saklıyorlar.”
Ölmelerine rağmen yaşam mücadelesi veren bu iskeletler birbirlerine sıkı sıkı sarılmış “ölsek de beraberiz” tablosu oluşturuyor ama bir türlü birbirinden ayrılmıyorlar da. Yüzünü görmesek de dökülen gözyaşlarını hissedebiliyoruz değil mi?
7. Denizin Ortasında
Alfred Kubin Avusturyalı bir matbaacı, illüstratör ve bazen de yazardı. Kubin, sembolizm ve ekspresyonizmin önemli temsilcilerinden olarak görülür. Karanlıkla, hayaletlerle, sembolik hayallerle ilgiliydi ve tematik çizim serileriyle ünlüydü. Edgar Allan Poe’nun, E.T.A. Hoffmann’ın, Fyodor Dostoyevski’nin ve tanınan başka yazarların kitaplarını resimlendirmiştir. Alman kurgu dergisi Der Orchideengarten’i de resmetmişti.
Denizin ortasında fırtınaya kapılıp korkmamışlar gibi bir de denizin ortasından devasa bir iskelet çıkıyor. İskeletin bir gözü devasa ve diğeri de kapalı. Kafatası neredeyse gemi kadar ve boynuna bakılınca kim bilir kaç metredir. Bir dinozordan çok daha büyük olduğu aşikâr!