Bugün sizlere, doğum gününü kutlayarak Fransız ressam Auguste Renoir’nın hikâyesini paylaşacağız. Resimleri aydınlığıyla, göze çarpan fırça darbeleri ve saf güzelliği ile ünlüdür.
Pierre-Auguste Renoir 1841’de tam da bu günde doğmuştur. Tuvallerin canlı renklendirilmesi, sanatçının yaşamının son yıllarında yaşadığı acıyı gizlemesine rağmen, üretkenliğini asla durdurmamıştır.
Genç bir ressam olarak çalışmalarına porselen ve tekstil işleriyle başlamıştır. 21 yaşında Renoir, arkadaş olduğu Claude Monet, Alfred Sisley ve Frederic Bazille ile tanıştığı Paris Güzel Sanatlar Okulu’na gitmiş ve orada ressam Charles Gleyre’nin talimatları altında çalışmalarına devam etmiştir.
Her ne kadar resimleri Akademi ve halk tarafından başlangıçta reddedilmiş olsa da, arkadaşlarınınki gibi, zamanla kendi kuşağının en çok hayranlık duyduğu sanatçılardan biri haline gelmiştir. Ve öyle olmaya da devam etmektedir.
Auguste Renoir, çoğunlukla arkadaşlarını model olarak kullandığı portreler ve manzara resimleri çizmiştir. Bütün çalışmalarında “parlaklığı” sanki tuvalin içindeki başka bir karaktermiş gibi algılamak mümkündür. Canlı renkler ve görünüşte önemsiz görünen günlük anlar, çalışmasının belirgin özelliğidir.
Çalışmaları ilk başta kabul görmemiş, daha sonra tanınmaya ve sanatını insanlara hayran bırakmaya başlamıştır. Hatta Fransız hükümeti bile eserlerinden birini satın almıştır. İşler iyi gidiyordu. Ta ki 1899’da romatizma gibi olan eklem iltihabına yakalanana kadar. Romatoid artrit, eklemlerde çok fazla ağrının ve iltihaplanmaya neden olan bir hastalıktır. Ayrıca, bu hastalığın görüldüğü kişilerde sakatlık görülür. Ressamın durumunda ise, ellerine vurmuştu. Sonuç olarak, hareketleri çok kısıtlandı ve her hareketi, büyük ve kesinlikle acı vericiydi.
Ressamın oğlu Jean Renoir, ”Renoir, Babam” adlı kitabında halkın babasının ellerine olan tepkisini, ellerini gördükten sonra anlatıyor:
“Bu olaya hazırlıksız yakalanan ziyaretçiler gözlerini babamın ellerinden alamıyorlardı. Her ne kadar bahsetmeye cesaret edemeseler de, tepkileri şöyle bir ifade ile ifade edilecekti: “Bu mümkün değil! Böyle ellerle, o resimleri nasıl boyayabilir? Bu işte bir gizem var. ”
1919’da ölünceye kadar resim yapmaya devam etti. O kadar çok eser üretti ki, o kadar çok boyanmış ve bileğini hareket ettirmek bile onun için çok acı verici bir iş olsa bile, çok güzel bir şey yapabilmişti. Belki de bir keresinde söylediği gibi kendi cümlelerinde bir cevap buluruz: “acı geçer, ama güzellik kalır.”
Kaynakça:http://www.dailyartmagazine.com/when-art-hurts-painter-auguste-renoir/