Rembrandt ve onun şapkalı portresini biliyorsunuz. Betimlediği incil sahnelerini ve Amsterdam manzaralarını da biliyorsunuz. Onun tarzını uzaktan tanıyabilirsiniz. Ancak resimlerini ve hayatının geri kalanını önemli ölçüde etkileyen en hüzünlü aşk hikayesini biliyor musunuz?
Rembrandt, Saskia van Uylenburgh ile sanat simsarı olan amcasının evinde tanıştı. 21 yaşında olan Saskia saygın ve varlıklı bir ailenin kızıydı – Rembrandt toplumsal sınıf açısından ona denk düşmüyordu. Saskia yine de aşık olmuştu ve evlilikle ilgili ona yapılan baskılardan dolayı 1 yıla yakın nişanlılıktan sonra evlendiler. Rembrandt’ın ailesinden hiç kimse törene gelmedi.
Rembrandt Saskia’ya tapıyordu. Saskia, Rembrandt için çok sık poz veriyordu ve Rembrandt onu resmetmeyi çok seviyordu. Rembrandt tarafından resmedilen birçok kadın karakterin arkasında Saskia saklıydı. Burada onu çiçek tanrıçası Flora olarak görebilirsiniz. Resimdeki kadının hamile olduğunu görebiliyoruz – o zamanlar Saskia doğumdan sonra ölen ilk oğlu Rumbertus’a hamileydi. Daha sonra kızları Cornelia ve Cornelia’dan sonra doğan diğer kız çocukları da öldü. Sadece dördüncü çocukları olan oğulları Titus çocukluğunu daha uzun yaşadı.
Ne yazık ki, Titus’un 1642 yılındaki doğumundan sonra Saskia hastalandı ve 1 yıl sonra 29 yaşında iken öldü. Rembrandt onu ölüm döşeğindeyken bile resmetti. Saskia’nın ölümünden sonra Rembrandt’ın resim stili değişti. Gravür ve çizimlere odaklanmaya başladı ve 7 yıl boyunca yağlıboya kullanmadı. Hatta resme yeniden döndüğünde çalışmaları karanlıktı ve yalnızlık ile kederin etkisi altındaydı. Rembrandt’ın sonraki iki metresi Saskia’nın kalbindeki yeri gibi olamazdı.
EN ÜZÜCÜ BÖLÜM:
Zamanla, Rembrandt fakirleştikçe fakirleşti. Saskia’dan sonra mirası kaybetti ve tüm çalışmalarını satmaya mecbur bırakıldı. Hatta o kadar çaresizdi ki Saskia’nın mezarını bile satmak zorunda kaldı.
