Daha önce Monty Python and the Holy Grail’i (1975) izlediyseniz muhtemelen katil tavşanın Kral Arthur’a ve şövalyelere saldırdığı sahneyi hatırlarsınız. Monty Python’ların diğer birçok sahnesi gibi rastgele, gülünç ve gerçeküstü görünebilmesi bir yana, Orta Çağ el yazmalarının karanlık, gizemli tarihte bazı kökleri de vardır. Bayanlar ve baylar, karşınızda katil tavşanlar! Uyarı: kan içerir.
1440 civarlarında kuyumculuk yapan Johannes Gutenberg, yayınevini icat etmeden önce kitaplar elle kopyalanıyordu. Orta Çağ’da, bu zorlu çalışma manastırlarda yaşayan keşişler ordusu tarafından yapılırdı. Bu kitaplardan bazıları renkliydi, yani bazı ek illüstrasyonları veya çizimleri vardı. Bu kitapların bazılarında ayrıca marjinalia diye geçen işaretler de vardı; canavarları, hayvanları, hayvanların oldukça özel görüntülerini, insan-hayvan melezlerinin müstehcen görüntülerini ve tabii insan cinsel organlarını bulabileceğimiz bu işaretler kenar boşluklarında kullanılırdı. Bu tür marjinalialar- drolleryler olarak da geçer- ve 1250’den 15. yüzyıla kadar oldukça yaygındırlar.
Orta Çağ’da tavşanlar saflığın ve çaresizliğin sembolü olarak görülüyordu. Bu nedenle onları burada, Dürer’in gravüründeki gibi, Kutsal Aile ve İsa’nın olduğu sahnelerde sık sık bulabiliriz. Ancak ilginç yollarla da olsa gerçek doğalarını gösterdiler -zalim, sadist ve vahşi hayvanlar olduklarını. İnsanları ve diğer hayvanları, genellikle çok sofistike bir şekilde öldürdüler. Bazı ciddi cephaneleri vardı şiddetli savaşlar gerçekleştirdiler. Asla böyle bir hayvanla tanışmak istemezsiniz. Muhtemelen atardamarlarınızı kemirir, derinizi yüzer ya da en iyi ihtimalle sizi asar ve ölürken çığlık atmamanızı söylerdi.
Drollerylerdeki dünya kendi dünyamızdan oldukça farklıydı. Orta Çağ ve Rönesans boyunca kahkaha kültürü mistisizm, dogmatizm ve ciddiyetle dolu olan dünyayı daha katlanılabilir kılmaya çalışıyordu. Sosyal engellerle dolu çok da esnek olmayan bir toplumdan bahsettiğimizi unutmayın. Karnaval kutlamaları ve eğlenceler, mutlak gerçeklerin komik ve göreceli yanını dramatize ederek, gerçekliğin belirsizliğini vurgulayarak hem özgürlüğün hem de garipliğin gücünü temsil etmeye başladı.
1929’da Rus filozof ve edebiyat eleştirmeni Mikhail Bakhtin, mizah ve kaos yoluyla egemen üslubun veya atmosferin varsayımlarını altüst eden ve özgürleştiren edebî bir tarz olan “karnavalesk” terimini ortaya attı. Bakhtin’e göre “karnaval” (popüler şenliklerin, ritüellerin ve diğer karnaval biçimlerinin toplamı) hem kolektif hem de bireysel düzeyde insan ruhuna derinden işlemiştir. Çok önemli ve ciddi kitapların kenarlarında yer alan kötü görünümlü tavşanlar, bu gibi kültürel yıkımın en iyi örnekleridir.
Orta Çağ manastırcılığının Fransız yıldızı Clairvaux’lu Cistercian Bernard, onları dinî metinlerde “gülünç canavarlar” olarak tanımladı, pek de şaşırtıcı değil.
Yani katil tavşanlara sadece bir Orta Çağ muzipliği ya da o zamanın kültürünün bir aynası olarak bakabilirsiniz. Ancak bununla ilgili çok daha az bilimsel olmasıyla birlikte oldukça ikna edici bir düşünce de mevcut: Orta Çağ vejetaryenlerinin ve hayvanseverlerin, et yiyicilerden aldığı hayali intikam düşüncesi. Gerçek hayatta durumun nasıl olduğunu biliyorsunuz -kimin avcı, kiminse av olduğunu. İyi ki kitaplarımız var!