Nobel ödüllü şair Odiseas Elitis, 2 Kasım 1911’de Girit adasının başkenti Heraklion şehrindeki Odiseas Alepoudelis’te doğmuştur. Sonrasında soyadını, zengin sabun üreticileri olan ailesiyle herhangi bir ilişkiden kaçınmak adına çok değer verdiği şeyleri yansıtacak şekilde değiştirmiştir.
Frank J. Prial, şairin takma adını şöyle açıklamıştır:
“Yunanca, Yunanistan için kullanılan kelime Ellas’ın unsurlarından; ümit anlamına gelen elpidha, özgürlük anlamındaki eleftheria ve Yunan mitolojisinde güzelliği ve şehveti temsil eden bir figürün adı olan Eleni kelimelerinin birleşiminden hâsıl olan bir terkiptir.”
Elitis, şiirle ilk olarak 17 yaşlarında iken ilgilenmeye başlamıştır. Aynı vakitlerde Fransa’da henüz ortaya çıkmış bir düşünce ekolü olan gerçeküstücülüğü de keşfetmiştir. Çok geçmeden gerçeküstücülerin edebiyatına ve öğretilerine kendini kaptırmış ve bu yeni ekolün muhtelif yönlerini asırlık Yunan edebî geleneğine dâhil etmeye çalışmıştır.
Elitis, sonraları Fransız hayallerini benimsemesinin arkasındaki motivasyonları şöyle açıklar:
“Gerçeküstücülüğün çelişkili tarafı ve otomatik yazmayı savunması gibi birçok veçhesini kabul edemem lâkin her şey bir yana manevî sıhhati hedefleyen ve Batılı zihinlerin çoğunu doyuran rasyonalist akımlara karşı tepki veren tek şiir okulu olduğunu da belirtmeliyim ve inanıyorum ki bu anlamda Avrupa’daki sonuncusuydu. Gerçeküstücülük, rasyonalizmi tıpkı bir kasırga gibi mahvettiğinden önümüzdeki meydanı açtı; kendimizi fizyolojik olarak toprağımızla ilişkilendirmemizi ve Rönesans’tan bu yana hüküm süren önyargılar olmaksızın Yunan hakikatine bakmamızı sağladı.”
Böylece, Elitis gerçeküstücülüğün yalnızca belirli ilkelerini kendi Yunan hakikatine uyarlamış oldu. Fikirlerin âzâde çağrışımları yahut da sıklıkla kullandığı bir mefhum; nesneleri kendi “gerçekliklerinde” ve aynı zamanda kendi “gerçeküstülüklerinde” tasvir etmesine imkân verdi. Bu durum, gencecik bir kızın meyveye, bir manzaranın insan vücuduna dönüştüğü ve bir seher havasının ağaç şeklini aldığı şeklindeki muhtelif şiirlerde gösterilebilir.
“Ben daima, gerçeküstücülerin de fazlasıyla önem atfettikleri bir alan olan hayâl âleminde doğa ve dil arasındaki benzerlikleri keşfetmekle meşgul idim. Çünkü her şey muhayyileye, yani bir şairin fenomeni sizinle aynı ama sizden tamamen farklı görme biçimine bağlıdır. ”
1936’da yayımlanan Prosanatolizmi (yönelimler), Elitis’in ilk şiir kitabı idi. Işık ve saflık imgeleri ile bezeli eser, muharririne “güneşi içen şair” ünvanını kazandırmıştır. Elitis’in eserlerinin dâimi tercümanı olan Edmund Keeley bu şiirler bağlamında şu gözlemlerde bulunmuştur:
“İlk şiirler, belirgin şekilde şahsî bir tonu ve muayyen, mahallî yerleşimi olan bir «gerçeküstücülük» sunmaktadırlar. Bu ton lirik, esprili, hayâlî ve genç olan her şeye dairdir.”
Sonraki eserlerinden biri olan O ilios o iliatoras (1971 yılında yayımlanmış ve 1974 yılında “Hükümdar güneş” başlığı altında tercüme olunmuştur)’ın incelemesinde Virginia Quarterly dergisi adına bir yazar Keeley’nin dokunaklı methiyesini tekrar etmiştir:
“Karamsarlığı redden ve gerçeküstücü imgelerinde hayatın haşin gerçekleriyle uğraşan; sezgici şair Elitis, ümidin ve salt coşkunun sesidir. Elitis’te ışık ve sıcaklık benliğe, bedene ve ruha uyanış vardır.”
Lâkin şair, eseri bahsindeki bu türden tanımlamalara katılmamaktadır:
“Analojiler bağlamındaki teorim, sık sık neşe ve iyimserlik gibi mefhumların şairi olarak anılmamı kısmen açıklayabilir. Fakat bu özünde yanlıştır. Belli bir başarı seviyesine ulaşmış şiirin ne iyimser ne de kötümser olduğuna inanıyorum. Böyle bir şiir zıtların varlığının sona erdiği ruhun üçüncü bir durumunu temsil eder. Belli bir yükselme seviyesinin ötesinde artık karşıtlık yoktur. Bu anlamdaki bir şiir; tıpkı doğanın kendisi gibi ne iyi ne kötü, ne güzel ne de çirkindir. Basitçe olduğu gibidir. Bu tür şiir artık alışılmış günlük ayrımlara da tâbi değildir.”
II. Dünya Savaşı’nın gelip çatması ile Elitis, Arnavutluk’taki Birinci Kolordu ile Benito Mussolini’nin faşistlerine karşı savaşmak için edebî çalışmalarına ara verdi. Hayatının bu acımasız dönemine ilişkin izlenimleri daha sonra “Arnavut seferi kayıp asteğmeninin cesur ve hüzünlü şarkısı” adlı uzun şiirinde işledi. Savaştan ilham alınarak yazılmış en dokunaklı eserlerden biri olarak kabul edilen şiir, o zamandan beri şairin en sevilen eserlerinden biri olmuştur.
Elitis’in To axion esti (1959 yılında yayımlanmış ve 1974 yılında “Revâdır” ismiyle tercüme olunmuştur)’si, 10 yılı aşkın bir sessizlik döneminden sonra gelmiştir. Şairin şaheseri olarak kabul gören bu eser, eski Bizans ayininden sonra şekillenip birbirini takip eden nesir ve mısralardan oluşan şiirî bir döngüdür. Diğer eserlerinde olduğu gibi Elitis, bu eserinde de Yunan hakikatini son derece şahsî bir ton ile tasvir etmiştir.
Keeley, To axion esti (Revâdır) için:
“Belki de şairin şahsi duyarlılığının felsefi uzantılarını dramatize etme teşebbüsünde bulunan bir tür manevî otobiyografi olarak ele alınabilir. Elitis’in bu çalışmadaki taktiği… hem şairin kendisi hem de vatanının sesi olan bir kişiliğin inkişafı yoluyla çağdaş Yunan bilincinin bir imajını sunmaktır.”
1960 yılında Ulusal Şiir Kitabı ödülünü kazanan To axion esti (Revâdır)’nin büyük başarısından sonra, Elitis’in hangi yeni yolu takip edeceği ve şaheserini geçebilmesinin mümkün olup olmayacağı tarzındaki sorular hâsıl oldu. Bu nedenle, Maria Nefeli 1978 yılında ilk kez yayımlandığında meraklı lâkin endişeli bir halk ile karşılaştı. Bu bağlamda M. Byron Raizis:
“Bazı akademisyenler ve eski nesillerin eleştirmenleri hâlâ Ege dumanı ve esintisinin ve muazzam Axion Esti’nin ‘güneş içen’ Elitis’i telakkîsine sarılmak istediler; bu nedenle Maria Nefeli’ye, nispeten geçici bir kıymete sahip tecrübî ve pek de çekici olmayan bir yaratım olarak temkinli bir tereddütle yaklaştılar.”
Birçok Elitis hayranının bu yeni çalışmaya karşı hissettiği belirsizliğin arkasındaki neden, onun tamamıyla farklı sunumundan kaynaklanıyordu. Daha önceki şiirleri, Yunan hakikatinin neredeyse nihayetsiz bir izâhı ile ilgiliyken, Maria Nefeli şairin deyişi ile kendi deneyimlerine dayanıyordu, ancak direkt gerçek olayların kaleme alınmış hâli de değildi. Şair bir defasında Maria Nefeli’nin, aslında tanıştığı genç bir kadına dayandığını belirtmişti. İlk çalışmalarını süsleyen kadınlardan farklı olarak Elitis’in şiirindeki kadın, yaşadığı sıkıntılı zamanları yansıtacak şekilde değişmişti.
Raizis:
“O halde bu Maria, ebedî kadının en yeni tezahürüdür. Kadının özünün Maria, Helen ve diğer daha gelenekli figürler biçiminde yansıtıldığı ve Elitis’in gençlik dönemi yarı pastoral ve erotik şiirlerine musallat olmuş en son mutasyonudur… Maria; günümüz genç kadınının çekici, özgür, huzursuz ve hatta bıkkın bir temsilcisidir… Bu şehirli Nefeli, Elitis’in gençliğindeki kadınların bir evladıdır. Onun ortamı, saflığın ve temiz havaların terennüm ettiği adalarla bezeli ferah ülkeler değil, kirli şehirlerdir.”
Elitis, Books Abroad için Ivar Ivask ile yapmış olduğu bir röportajda hayatını adadığı eserlerini şöyle özetlemiş idi:
“Şiiri devrimci güçlerle bezeli bir masumiyet kaynağı olarak görüyorum. Bu güçleri vicdanımın kabul edemediği bir dünyaya yöneltmek, bu dünyayı sürekli başkalaşımlardan geçirerek düşlerimle daha uyumlu bir hâle getirmek benim vazifem. Burada, mekanizması hakiki gerçekliğimizin keşfine yol açan çağdaş bir büyüden bahsediyorum. Bu nedenle, idealizm burçlarına değin, şimdiye kadar hiç denenmemiş bir yönde ilerlediğime inanıyorum. Mutlak aydınlıkla özdeşleştirilebilecek her türlü kısıtlamadan ve adaletten kurtulma ümidiyle, istemeden Hristiyan azizliğine ulaşmış bir putperestim.”
Elitis’in şiir koleksiyonları arasında Olga Broumas tarafından çevrilen Odiseas Elitis’in Seçilmiş Şiirleri (1978), Maria Nefeli: Skiniko piima (1978) ve Revâdır adı ile 1974 yılında çevrilen To axion esti (1959) bulunmaktır.
Elitis, 18 Mart 1996’da Atina’da vefat etmiştir.