Murat Gülsoy tarafından yazılan “Sevgilinin Geciken Ölümü” Can Yayınları tarafından 2005 yılında yayımlanıyor. Murat Gülsoy, aynı zamanda Boğaziçi Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olan bir yazar. Kendisi bir röportajında, verimli bir yazar olmasının sebebi olarak senelerin birikimini işaret ediyor. Neredeyse her sene bir eserinin yayımlanması da bunun en büyük kanıtı olarak gösterilebilir.
Yazan: Betül Yılmaz
Sevgilinin Geciken Ölümü, kendisiyle baş başa kalan bir karakterin hikâyesini anlatıyor. Romanın ana kahramanı olan Cem, başarılı bir gazeteci olarak adını duyuruyor. Aynı zamanda kendi içerisinde sorgulamaktan kaçtığı, problemli bir evliliği var. Eşi Serap, kendi ayakları üzerinde durabilmiş başarılı bir kadın. Kendi çabaları ile kurduğu bir iş yerinin ortağı olarak hayatta yerini almış diyebiliriz. Serap, güçlü bir kadın olarak karşımıza çıkıyor. Ancak biz roman boyunca Serap’ı Cem’in varlığı üzerinden tanıyoruz. Serap, neredeyse hiçbir zaman tek başına var ol(a)maz.
Cem ve Serap’ın Hayatını Değiştiren Gece
Bir gece ansızın Cem’in hayatı baştan aşağıya değişiyor. Serap, gece arkadaşı Gamze ile buluşmak için dışarıya çıkıyor ancak dışarıda bir trafik kazası geçiriyor. Karşıdan karşıya geçmek istediği sırada bir araba Serap’a çarpıyor ve bu olayın sonunda Serap, bitkisel hayata giriyor. Ancak romanda Serap’ın bitkisel hayata girmesi ile asıl Cem için zorlu bir süreç başlıyor. Serap’ın bir şekilde uyanacağına inanan -yahut inanmak isteyen- Cem, Serap için evde yoğun bakım ortamını yaratıyor. Yıllarca onu evde bakmaya, hiçbir bakıcıdan yardım almadan ve evden çıkmadan kendisini ona adamaya hazır biridir Cem. Aldığı bu kararın ardından sevdiği kadına (!) evde bakmaya başlıyor. Artık Cem için belli bir hayat rutini söz konusu olmalı çünkü bir hastayı bakmanın yükümlülükleri arasında elbet bu başta gelir; hele ki bitkisel hayattaki bir hastayı. Örneğin; her gün 19.00 akşam yemeği, 20.00 serbest saatler veya etüt, 23.00 yatış demektir. Aslında bakarsanız Cem, bir noktada bu rutinden keyif de alan biri hâline geliyor. Eve gelen Serap’ın arkadaşı Merve, evdeki bu düzen karşısında hayli şaşırır.
Aslında roman Cem’in böyle bir hayatı yaşamayı tercih etmesi ile başlıyor. Serap’ın bir gün mutlaka uyanacağına inanıyor ve bunun için elinden geleni yapıyor. Roman boyunca Cem’in Serap’la konuştuğunu görüyoruz. Hatta Serap’ın ona cevap verdiğini sandığı zamanlar oluyor. Peki Cem’e cevap veren sahiden Serap mı yoksa söz konusu olan Cem’in kafasında yarattığı, sınırlarını kendisinin belirlediği başka bir Serap mı var? Yoksa Cem yalnızca kendisiyle mi konuşuyor?
Cem ve Serap Arasındaki “Aşk”
Roman boyunca Cem’in Serap’a olan aşkı da bir muallak aslında. İş yerinde stajyer olarak bulunan Aslı, Cem ile çalışmaya başlıyor. İşinde hayli deneyimli olan Cem, bir stajyeri eğitmek için olabilecek en vasıflı kişiler arasında yer aldığından bu iş tabii Cem’e düşüyor. Fakat bir süre sonra bu ikili ilişki, dile getirilmeyen duyguların gittikçe büyüdüğü garip bir hâl alıyor. Romanda, Cem ile Serap arasında geçen bir konuşmada aslında Serap’ın çoktan bu durumu fark ettiği açıkça görülüyor. Fakat Cem, bu durumu kabul etmiyor ya da kabul etmemek için direniyor. Serap’ın kaza geçirmesinin ardından kendisiyle baş başa kalan Cem, tüm bu duygularını açığa vurmaya başlıyor. Kendisi ile Aslı arasındaki ilişkiyi irdelemek durumunda kalıyor. Aslı’dan sürekli olarak arama bekleyen Cem’dir.
Romanda yer yer Serap, yattığı yataktan Cem’e gitmesini söylüyor. Aslı’nın yanına gitmesini istiyor. Bazen Aslı’yı kıskanıyor. Aslı’yla konuştuğu gibi kendisiyle de heyecanla konuşmasını istiyor Cem’den. Cem, bu sese bazen tahammül edemiyor. Bazen sırf Serap’a yakalanmamak için onun -bilinçsizce- yattığı odanın sınırları dışında düşüncelere dalıyor. Serap, gözlerini bir noktaya dikip baktıkça Cem rahatsız hissediyor. Ancak Serap’tan vazgeçmeyen de Cem’den başkası değil.
Bunun sebebi Cem’in Serap ve -ortaklarından da olan- Erkan arasında bir şeyler olduğundan şüphe etmesiyle alakalı. Erkan, Serap’tan birkaç yaş küçük ve çekici biri olarak karşımıza çıkıyor. Cem, aslında Erkan karşısında kendisini yetersiz hissediyor. Erkan, eve Serap’a bakmaya geldiğinde onları yalnız bırakıyor ve sanki özel bir şey konuşacaklarmış gibi rahatsız oluyor. Böyle hissetmesinin yanında Cem’i ikisinin arasındaki ilişkiye saygı duyma çabası içerisinde de görüyoruz. Erkan’ın Serap’ı, Cem odada değilken öptüğünü dahi düşünüyor. Bu durum -Serap’ın da kendisi gibi onu aldatmış olabileceği fikri yani şartların ikisi arasında eşit olması hâli- Serap’ın yanında kalmasına sebep oluyor. Serap’a karşı suçlu hissediyor olması ya da Serap’a bir gönül borcu olması belki de sebepler arasında. Peki aldatmak yalnızca fiziki bir eylem midir?
Cem, bu alemde mi başka bir alemde mi yaşıyor?
Cem, Araf’ta yani Berzah aleminde sıkışıp kalmış bir roman kahramanı. Murat Gülsoy da romanında ‘’Berzah’ta…’’ başlığı ile Cem’in sıkışıp kaldığı ruh hâlini anlatıyor. Cem’in kendi kafasında dönenleri, yaşandığını sandığı anları ya da kendisine yaşattıklarını biz bu bölümde görüyoruz. Berzah alemi, uzun bekleyişlerin ve arayışların yeridir. Cem de böyle bir yerde sıkışıp kalıyor. Serap ile konuştuğu anlarda kendi gelgit anlarını yaşıyor. Serap’ın babası, kapıcı ya da Neşet Akıncı aslında Cem’in kendini keşfe çıkmasına birer sebep oluyor. Bu kahramanlar romanda Cem’in varlığına, okuyucuyu ikna etmek için var oluyor. Tek başına birer kahraman olma noktasında okuyucuyu ikna edemiyorlar ki böyle bir amaçları olup olmadığı da tartışılır.
“Sevgilinin Geciken Ölümü”, okurun zihninde pek çok sorunun oluşmasına sebep oluyor. Roman boyunca Cem’in kendisine sorduğu sorular aslında okuyucuya yöneltiliyor. Okuyucu da bu soruların yanıtını aramak adına kendi hayatında bir yolculuğa çıkıyor. Sorulan soruların yanıtlarını romanda bulmanız mümkün değil. Cem’in varlığına dair, kendi hayatınıza dair ne varsa hiçbirinin yanıtını roman barındırmıyor. Bu nedenle bilinmezlik, belki de ‘’Sevgilinin Geciken Ölümü’’ için kullanabileceğim en uygun kelime oluyor.