2019 Ekim ayında, RV Polarstern adlı bir buzkıran, Orta Arktik Okyanusu’nun tepesindeki kalın deniz buzuna sıkıştı. Bu geniş bir hiçliğin ortasındaki tek yaşam belirtisiydi. Başka bir buzkıran olan Akademik Fedorov yavaşça yaklaştı ve bir miktar malzemeyi ve personelleri çekti. Bilim insanları ve mürettebat, gemilerin güvertesini sıraladı ve karşılarındaki boşluğu dikkatlice incelerken buzlanmış parmaklıkları kavradı. Meslektaşlarının güler yüzlerini sadece bir adım ötede görebiliyorlardı ama birbirlerinden iki saat dilimi uzaktaydılar.
Kuzey Kutbu’nda 24 farklı saat dilimi tek bir noktada çarpışarak anlamsız hale gelir. Aynı anda Dünya’nın hem tüm saat dilimleri hem de hiçbiri. Bu uçurumda herhangi bir sınır bulunmamaktadır çünkü toprak veya insan yoktur. Güneş yılda sadece bir kez yükselir ve batar. Bu nedenle “günün saati” de önemsizdir.
Yine de Polarstern, bu buzun altındaki okyanusun ve yukarıdaki gökyüzünün tüm yönlerini ölçmek için bir yıl boyunca kasıtlı olarak buza kilitlenmiş olarak duruyor. Gemi, Uluslararası Uzay İstasyonuna kıyasla medeniyetten daha uzakta, buz kütlesinin merhametiyle sürüklenen 20 ülkeden 100 kişi ile doludur. Görev için iletişimi; zamanın stabil olduğu, karalarla çevrili Colorado’dan destekliyorum. Benim dünyam; zamanın gezegendeki diğer yerlerden farklı işlediği ve hissettirdiği, bilim insanlarının içinde yaşadığı ve çalıştığı gemiye bambaşka bir karşıtlık.
Zaman Diliminin Yokluğu
Sefer geçen eylül ayında başladığından beri Polarstern’in saat dilimi, bir düzineden fazla kez değişti. Akademik Fedorov ve Polarstern yan yana durduklarında bile hâlâ saatlerce uzaktılar. Fakat herhangi bir yönde yüzlerce mil boyu karanlık gökyüzü dışında hiçbir insan veya yaşam belirtisi olmadığı düşünüldüğünde ‘zaman dilimi’ kavramı oldukça anlamsız görünüyordu.
Dünya’nın diğer kutuplarında, zaman dilimi kavramı ilginçtir fakat fayda sağlar. Antarktika’da binlerce mil alan boyunca dağılmış, düzinelerce araştırma istasyonu var. Çoğu istasyonda; kalıcı laboratuvar binaları, yaşam alanları ve sosyal alanlar vardır. Her mini uygarlık, kendi topraklarına karşılık gelen inşa edildiği yerin zaman dilimini benimsemiştir.
Kuzey Kutbu’nda bu, sadece nadiren bir araştırma gemisi veya Kuzeybatı Geçidi’nden sapan yalnız bir tedarik gemisi tarafından ziyaret edilen okyanustur. Deniz kaptanları, Orta Arktik’te kendi zamanlarını seçerler. Sınır komşu ülkelerin saat dilimlerini kullanabilir veya gemi faaliyetlerine göre geçiş yapabilirler. Burada ofisimde otururken tek bir insanın herhangi bir anda tüm bir saat dilimini oluşturmaya karar verebileceği bir yer düşünmek şaşırtıcı.
Geçen sonbaharda Polarstern kaptanı, Moskova zamanını takip ederek gelen Rus gemileriyle senkronize olmak için saat dilimini altı hafta boyunca her hafta bir saat geri aldı. Her vardiyada kaptan, geminin etrafına dağılmış otomatik saatler ayarladı. Araştırmacılar, analog saatlerin dönmesini izlemek için durdular ve zaman her değiştiğinde buza yayılan aletler arasında, gemideki araştırmacılar arasında ve onlar ile aileleri ve uzak arazideki meslektaşları arasında saat tabanlı iletişimin hassas dengesi bozuldu.
Zamansızlık
Yerleşik saat dilimleri olmadan sürüklenmek, gemideki insanlar için yeterince yabancı değilse gün içinde hiçbir zamanın olmadığı gerçeğinin huzursuzluğunu da ekleyelim. Gün doğumu ve gün batımı ile çevrili tek bir gün olarak düşündüğümüz şey, yılda sadece bir kez Kuzey Kutbu çevresinde gerçekleşir. Merak etmeden edemiyorum: Kuzeyde tek bir gün aylarca mı sürüyor? Bir yıl sadece bir gün mü? Polarstern, üç hafta süren bir güneş batımından sonra ekim ayında karanlık tarafından yutuldu – tıpkı diğer kutbun aylarca süren karanlıktan sonraki üç haftalık gün doğumunun ilk sahnelerini görmesi gibi.
Kutup gecesi sona erdiğinde, geriye yalnızca amansız karanlık kalır. Geminin güvertesinden bakan bir kişi, işyerindeki birkaç insanın farlarından gelen ışıkla işaret edilmediği sürece, dünya dışı bir sahne sayılabilecek, ufku olmayan bir boşluk görür.
Geminin içi fazlasıyla tuhaf. Hiçbir gün, gece, sabah, akşam yokken 100 kişi nasıl yaşamını sürdürebilir? İnterkom sistemi üzerinden duyulan Alman gemi kaptanının sesi, saat 8’de başlayan bir uyandırma çağrısının sesidir. İnsanlar önceden belirlenmiş aralıklarla yapılan yemekler için yemekhaneye gider. Bilim insanları, ekipmanı kontrol etmek veya eşit sıklıkta laboratuvarlarda buluşmak için buza giderler. Gemi; normalde zamanı dikte eden, gezegenin eğriliğinden ayrılan bir kurmalı oyuncak gibi çalışır. “Zaman” sadece düzenlilik yanılsaması yaratmayı amaçlayan operasyonel bir ritüeldir.
Bilim insanlarının parmakları yeterince sıcak olduğunda, bazen kalabalık dünyalarına sınırlı bir uydu metni gönderebilirler. Düzinelerce zaman diliminde olan arkadaşlarınızla ve iş arkadaşlarınızla iletişim kurmak, farklı zaman dönüşümlerini içerir; bu, gemideki kişilerin bu anlamda askıya alındığını hatırlatır. Kısa bir mesaj, uzak bir varoluşa karşı sadece anlık bir bağlantıdır.
Haftalar ve aylar birbirine karışır. Televizyon yok, haber yok, kimse yok. Tatiller, süpermarketlerdeki şenlikli görüntüler veya araba radyolarında kesintisiz tatil şarkıları olmadan gelip geçen günler. “Aralık” kavramı uydurulmuş gibi hissettiriyor. Uyku periyotları arasındaki ritüellerin her tekrarında, aynı “günü” tekrar tekrar yaşamak gibi bir hissiyat.
Ekibe zamanın hâlâ ilerlediğini gerçekten hatırlatan tek şey veri toplamalarıdır. Araştırma araçları, donmuş manzaraları geminin etrafındaki noktalara çevirerek buzun, okyanusun ve gökyüzünün ölçülerini alır – hepsi ironik bir şekilde Güneş’in Dünya’ya göre konumunu oluşturan Koordineli Evrensel Zaman’a dayanır. Bununla birlikte, bilim tüm hızıyla ilerler. Polarstern, geçen eylül ayında gerçekleşen ve insanların katlandığı zihinsel darbeden kurtulduğundan beri veri toplama işi kendi zamanında seyretti. Gemideki insanlara, sürekli artan verilerin izlenmesi zamanın ileri aktığını hissettirdi. Aksi takdirde, bu his sadece uzayan sakallarla ve taze ekmek kokusuyla gelebilirdi: koku gemiden geçerken günlerden “Pazar” olmalıdır.
Bilim insanları Polarstern’den ayrıldıklarında gerçek zamansızlığı yaşarlar. Bazı araçlar; buz üzerinde kilometrelerce uzağa kurulur, sadece helikopterle ulaşılabilir. Uçuşlar sırasında etraf o kadar karanlıktır ki pencereden dışarı bakan araştırmacılar, zeminin daha doğrusu okyanusta yüzen buzun ne kadar uzakta olduğunu olduğunu söyleyemezler. Helikopter onları yüzeye bırakır ve tekrar yükselir, pervane kanatlarının sesi, mesafe arttıkça kaybolur. O zaman gerçek sessizlik oluşur. Tüm zaman duygusu önemsizleşir. Araştırmacılar bir araya toplanır. Farları uzayda yüzen astronotlar gibi karanlıkta küçük bir ışık havuzu yaratılır. Başları soğuktan dolayı yavaşça hissizleşir.Bu yüzden duydukları tek şey kendi kalp atışlarıdır. Bu ritim, zamanın geçtiğini gösteren tek somut gerçek haline gelir.
Bir kutup ayısı koruması, araştırmacılar çalışırken ufku tehlikeye karşı korumak için nöbet tutuyor. Kutup ayısının yani karanlık ve donmuş buzulun üstünde gezinen o hayvanın da zaman kavramı yoktur. Belki ayı, dönen Dünya’nın yalnızca nabzını hissediyordur.