Kraliyet portre ressamlığı yüzyıllardır yaşayan bir gelenektir. Öte yandan selfie’nin atası da diyebiliriz. Bu yazımızda, İngiliz kraliyet portreleri koleksiyonundan birkaç esere yer vereceğiz.
Portre yaptırmak, tarihte yüce ve iyilerin(!) ayrıcalığı olmuştur. Batı sanatı uzmanları, portrelerin kökeninin Antik Mısır’da biçimlendirilmeye başlanıp Yunan ve Romalılarla devam ettiğini düşünüyor. 1500’lü yıllarda model bize doğru bakıyor. Yani seyirci. Bu sayede vücutlarını, kıyafetlerini ve etraflarındakileri daha çok görebiliyoruz. Sembolik anlam taşıyan objeler genellikle bu portrelere dâhil ediliyor. Belki de modern seyirci için en önemli olanı, sonunda gözlerimiz buluşuyor.
Bu sayede evlerini, bulundukları yerleri ve zenginliklerini daha çok görmeye başlıyoruz. Bu gördüklerimiz kraliyetin yaşantısı hakkında hem pek çok ipucu veriyor hem de çokça hikâyelere tanıklık etmemizi sağlıyor. Portrelerde kraliyet soyunun ehemmiyet sırası beyler, hanımları ve çocukları olarak vurgulanmıştır. Şu, genç Kraliçe Victoria’nın muazzam portresine bir bakın! Tabii ki yanında sevgili eşi Albert ve beş çocuğu da bulunuyor.
Portreler, saray duvarlarını, hükumet binalarını, aristokratların ve üst tabakanın evlerini dekore eden bir araç olarak görülebilir. Kraliyet portreleri arasında yapıldığı bilinen en eski portre, Kral VII. Henry’nin 1505’de yapılmış portresidir.
Eski portrelerde otantik benzerlik günümüze kıyasla daha az önem arz ediyordu. Bu biçimlendirilmiş portreler, krallığın bizim görmemizi istediği yüzleri sunan tablolardı. Hans Holbein tarafından yapılan muhteşem VIII. Henry’nin bu portresine bakın! Erkekliğini belli eden kaşıklığıyla nasıl da gururlu ve başı dik duruyor. Bu tablo, kraliyetin yakın çevresi ve krallıktaki büyük elçilere kopyalanıp dağıtıldı.
Fotoğraf makinesinin ortaya çıkışı kraliyeti kaydetmeye ve anmaya farklı bir boyut getirdi fakat aynı zamanda gafil avlanmalarına da neden oldu. Kraliyet imajını desteklemek ve korumak dijital çağda epey zor hale geldi diyebiliriz. Koreografili fotoğraflar, Windsor hanedanının otorite ve uzun ömürlülüğünü tanıtmak ve modern çağa sağlam bir şekilde oturtmak için ciddi ölçüde tanıtıldı.
Bu resmî fotoğrafta, kraliyetin en genci ve en yaşlısı kameraya birlikte gülümsüyor. Öyle gözüküyor ki buna benzer kareler herhangi bir ailenin bir araya gelmesinde çekilebilir. Anneanne ya da babaannenin kucağında bir bebek, diğer torunlar bilinçsiz bir şekilde etrafına toplanmış, minik yaramaz kızın boyundan büyük çantayı kucakladığı tatlı bir fotoğraf. Ancak etrafa bi’ baktığınız zaman, bu fotoğrafın herhangi bir aileye ait olmadığını anlıyoruz. Altınlar, ipek kumaşlar ve paha biçilemez hazinelerin dolu olduğu bir saray burası. Ayna, çevredeki zenginliği adeta sanatsal bir şekilde sonsuzlaştırıyor. Eleştirmenler, Britanya’nın sıradan çocuklarının birçoğu yoksulluk ve ihmal koşullarında gelişmekte başarısız olurken kraliyet yağmalarında lüks yaşayan bu kraliyetin en varlıklı ve en şımartılmış hanedanlardan biri olduğunu söyleyebilirler.
Bu doğum günü fotoğrafı, ressam olan yüce John Wonnacott’un Ulusal Portre Galerisi’nin Kraliçe Elizabeth’in 100. Yaş kutlaması için 2000 yılında yaptığı Kraliyet Ailesi portresini anımsatıyor.
Ulusal Portre Galerisi, 2000 senesinde Kraliçe Elizabeth’in 100. yaşı için bir kutlama hazırladı. John Wonnacott, bu kutlama adına bir portre yapmıştı. Bu doğum günü portresi işte o tabloyu anımsatıyor. Üç buçuk metreden daha uzun, renk cümbüşleriyle dolu bu tablonun benzersiz bir kompozisyonu var. Bu portre, 1913’te George V ve ailesinin Sir John Lavery portresi ile tam bir tezat oluşturan rahat ve gayri resmî bir araya gelişi resmediyor.
İngiliz Kraliyetine hükümdarlık yaptığından Kraliçe Elizabeth birçok portreye konu olmuştur. Hatta bazıları ulusal hazinede yerini almış, bazıları ise canhıraş eleştirildi. Hadi hep birlikte en iyilerine ve en kötülerine bi’ bakalım!
Kraliyet Portre Ressamları Derneği, Kraliçe’nin portreleriyle ilgili görüntülerin ve bilgilerin giderek büyüyen bir web sitesi arşivine sahiptir.
Andrew Festing’in, Chelsea Kraliyet Hastanesi için 1999 senesinde yaptığı portre hem iyi hem kötü pek çok yorum aldı. Kraliçe şık ve zarif kıyafetlerini giymiş, ufak bir gülümsemeyle karşımıza çıkıyor. Festing, “Kraliçe epey yardımcı ve işbirlikçi. Yüzünde atik bir ifade tutma konusunda çok yetenekli.” şeklinde bir açıklama yaptı.
Söylenilene göre Kraliçe, Anthony Williams’ın 1996 yılından önce yaptığı portresini tercih ediyor. Kırışıklıkları belirgin ve eleştirmenlerin yorumuna göre “şişko sosis parmaklı” bu portre özenle yapılmıştır. Yine de kraliçenin sakin ve rahatlamış halini gösteren bu portrede renkler muhteşem bir şekilde kullanılmıştır.
Yirmi yıl öncesine kadar 1975’te David Poole’un yaptığı portrede Kraliçenin omuzlarından dökülen siyah yeleği görüyoruz. Poole “Onu bir Kraliçe’den ziyade bir kadın olarak resmetmek istedim.” diyor. Bu nedenle Poole, Kraliçe’den kraliyete dair sembolleri yeleğinden kaldırmasını rica etmişti. “Epey yardımcı oldu. En sonunda dümdüz beyaz bir elbisede karar kıldık.” dedi fakat Kraliçe siyah yeleğini çıkarmadı.
Hiçbir tartışma, Lucien Freud’un yaptığı tartışmalı portreden bahsetmeden bitmez. Çoğu eleştirmen bu ufak, etkileyici portreyi bir hiciv olarak ele aldı. Times gazetesinin köşe yazarı Richard Morrison “Çene yalnızca ‘saat 6’ gölgesi olarak tasvir edilebilir.” şeklinde bir eleştiride bulundu. Diğer eleştirmenler ise “Yüz elli seneyi aşkındır yapılmış en dürüst tasvir.” olduğunu savundu.
Amerikalı George Condo’nun 2006 yılında yaptığı portreye “Lahana Yama Kraliçe” lakabı takıldı. Evrensel olarak da pek sevilmediği söylenebilir. Sürrealist çarpıtmalar, muhafazakar olan Kraliyet’in zevkine pek de uygun sayılmaz. Kraliyet Portre Ressamları Derneği üyesi Brendan Kelly “yüz kızartacak derecede berbat” şeklinde bir yorum yaptı. Condo, aslında Kraliçe’yi çıplak resmedip tabloyu kendi “Velazquez”i yapacaktı ve bunun da “krallığın görkemli, çılgın çöküşü” olacağını dile getirmişti.
Fotoğrafçılık sayesinde II. Elizabeth’in sayısız bir sürü görüntüsü olmuş oldu fakat Chris Levine’in çektiği epey sıra dışı ve çarpıcı bu fotoğrafı, Kraliçe’nin gözü kapalı çıkan tek fotoğrafı olduğu düşünülüyor.
“Kraliçe’nin huzur dolu hissetmesini istedim. Bu nedenle çekimler arasında dinlenmesini rica ettim. Tam bu esnada bir dinginlik oldu ve an işte o andı. Öyle bir havası, bir gücü vardı ki.”
Bu makaleyi pek bilinmeyen bir portreyle bitirelim. İtalyan ressam Pietro Annigoni, 1945 yılında II. Elizabeth’in portresini yapmıştır. Zengin ve görkemli kumaşlarla genç kadın, kendinden emin ve başı dik bir şekilde yükseliyor gibi gözüküyor. Lâkin, atalarından VIII. Henry’nin erilliğini onda göremiyoruz.
Kraliçe normalde hiçbir portresi hakkında halka açık bir yorumda bulunmaz ancak bu portreyi gördükten sonra 1969 senesinde bir portresini yapmasını konusunda Annigoni’yi tekrar görevlendirdi. 1955’te yapılan resim, dünyada pek çok paranın ve pulun üzerine basıldı. Annigoni hakikaten “krallara lâyık” -ya da bu durumda kraliçeye- bir portre ortaya koymuştur.
“Büyük portrelerde mübâh tek ifade, karakter kalitesi ve ahlaki kalitenin ifadesidir; kısa süreli, fani ya da tesadüfi olamaz.”
Hakikaten binlerce kraliyet portesi var. Peki ya sizin kraliyet portreleri arasında favoriniz hangisi?