İbn-i Sina (980 Buhara, 1037 İran), Batı dünyasında Avicenna olarak tanınan, tam adıyla Ebu Ali el-Hüseyin ibn Abdullah ibn Sina, orta çağ İslam dünyasının en önemli ve tanınmış filozof bilim insanıdır. Özellikle felsefe ve tıp alanlarındaki büyük katkılarıyla bilinir. Çok geniş bir felsefi ve bilimsel ansiklopedi olan Kitabü’ş Şifa ve tıp tarihindeki en önemli eserlerden olan El-Kanun fi’t-Tıb gibi kitapların yazarıdır.
Çeviren: Betül Kap
Hayatı ve Eğitimi
Uzun yıllar boyunca talebesi olan Cüzcani’nin kayıtlarına göre İbn-i Sina, 10 yaşına gelmeden Kuran’ı ezberleyerek hafız olmuştu. Hocası Ebû Abdullah en-Nâtilî’den temel mantığı öğrenen İbn-i Sina, kısa süre içinde hocasını da geçti ve kendi kendine Helenistik dönem yazarlarını okumaya başladı. Felsefede bir hayli ilerledikten sonra 16 yaşındayken “kolay” olarak nitelendirdiği tıp ilmine yöneldi. Sâmânî Hükümdarı Nûh b. Mansûr, saray hekimlerini şaşkına çevirecek bir hastalığa yakalanınca İbn-i Sina sultanı iyileştirmesi için çağrıldı ve hastalığı iyileştirmeyi başardı. Böylelikle 18 yaşındayken saray hekimi oldu, Sâmânî kütüphanesinin kapıları kendisine açıldı ve bilim ve felsefeyle ilgili pek çok nitelikli eserleri inceleme fırsatı buldu.
İbn-i Sina 21 yaşındayken muazzam kitaplarını yazmaya başladı. Matematik, geometri, astronomi, fizik, metafizik, filoloji, müzik ve şiir gibi birçok alanda eserler verdi. Dönemin fırtınalı siyasi ve dini mücadelesine kapılan İbn-i Sina, çalışmalarını bir süredir aksatmıştı. En sonunda İsfahan’da istikrarlı ve güvenli bir ortam buldu. İbn-i Sina’nın hayatındaki en dingin günler burada geçmişti denebilir. Siyasi kargaşadan uzakta yaşıyor, her cuma kendi ilmi toplantılarını düzenliyordu. Bu huzurlu ortamda Kitabü’ş Şifa’yı tamamladı, Dânişnâme-i ʿAlâʾî ve en-Necât kitaplarını yazdı, yeni ve daha doğru astronomik takvimler hazırladı.
İsfahan’daki huzur yıllarından sonra şehir Gazneli Hükümdarı Sultan Mesud tarafından işgal edildi ve İbn-i Sina’nın kütüphanesi yağmalandı. Bu İbn-i Sina için gerçek bir yıkım oldu. Kısa süre sonra bir kulunç hastalığına yakalandı. Kereviz tohumu lavmanıyla kendini tedavi etse de iyileşemedi, üstelik bir köle tarafından zehirlenmeye çalışıldı. En sonunda Hamadan’a yaptığı yolculukta, bir Ramazan günü vefat etti.
Felsefeye Katkıları
İbn-i Sina’nın felsefesini anlamak için dönemin şartlarını göz önünde bulundurmak gerekir. İbn-i Sina, Abbasi Halifeliği döneminde yaşamış bir filozoftu. Dönemin İslam felsefesi bugünden ve hatta Greko-Romen dünyasının kökleri olan Helenistik dönemden uzak olarak insan merkezli (antroposentrik) değil, tanrı merkezliydi (theosentrik). Kozmolojileri doğal, doğaüstü ve doğa ötesi alemlerin birliğiydi.
Dönemin geleneğinden etkilenen İbn-i Sina’nın felsefesinde Allah İlk Sebep’tir ve Vacibü’l Vücut’tur. Varlığı zorunludur, olmadığı düşünülemez, 10 akıl ondan yayılmıştır ve değişmez özü bu 10 akla hükmeder. “İlk Akıl”, “Hep Etkin Akıl”a kadar iner ve bu, otoritesini Kuran’dan alan, sembolik ve ilahi hikmetiyle insanlarla iletişime geçen son akıldır.
İbn-i Sina bilgiyi geniş bir açıda ele alarak iç içe sınıflandırmaya çalışmıştır. En önemli felsefe ve bilim eserlerinden biri olan, mantık, fizik, matematik ve metafizik olmak üzere 4 bölümden oluşan ansiklopedik kitap Kitabü’ş Şifa’da da bunun örnekleri görülür. Örneğin kitabın fizik bölümünde doğa; meteoroloji, mineraloji, botanik, zooloji, psikoloji (ruhbilim) gibi dallarla beraber ele alınır. Matematik ise dört ana dala ayrılmıştır: sayılar ve aritmetik, geometri ve coğrafya, astronomi ve müzik.
İbn-i Sina’nın en önem verdiği ve katkıda bulunduğu alanlardan biri de mantıktır. İbn-i Sina’ya göre mantık, felsefeye yardımcı bir alan ve bir sanattır. Her ne kadar genel anlamda Farabi ve Kindi’nin geleneğini izlemiş olsa da Platon ve Stoacılık öğretilerini daha açık bir şekilde kullanarak kendini Aristoteles felsefesini benimseyenlerden ayırmıştır. Kitaplarında önceki filozofları överken yer yer eleştirmekten de kaçınmamıştır.
Kitapları yüzlerce sene Batı okullarında okutulan İbn-i Sina’nın İlk Sebep, 10 Akıl gibi görüşleri Orta Çağ Avrupası’nda skolastik düşünce olarak karşılık bulmuştur.
Bilime Katkıları
İbn-i Sina tıp eğitimine okuduğu kitaplarla başlamış, sonrasında çaresiz olarak nitelendirilen hastalıkları tedavi ederek üne kavuşmuştur. İbn-i Sina’nın tıp dünyasına olan derinden etkisi bugüne kadar uzanmıştır. Tıp camiasına birçok kitap kazandırmış, klinik gözlem ve keşiflerini kaydettiği notlarının çoğu ise ne yazık ki kaybolmuştur.
Tıpla ilgili 40’a yakın kitap yazmış İbn-i Sina’nın en önemli eserlerinden olan, tıp ilminin yapı taşlarından kabul edilen ve sistematik bir ansiklopedi olarak nitelendirebileceğimiz el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb, İbn-i Sina’nın ölümünden yüz yıl sonra Latince’ye çevrilerek 13. Yüzyıldan itibaren Batı okullarında okutulmuştur.
El-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıb beş kitaptan oluşur ve yalnızca bedensel hastalıklara değil ruh hastalıklarına da değinir. İlk kitapta teorik bilgiler yazılıdır, ikinci kitapta çoğu bitkisel olan ebced alfabesiyle yazılmış 800’e yakın ilacın listesi verilir, üçüncü kitapta hastalık çeşitlerini incelenir, dördüncü kitapta ateşlenme, zehirlenme, yaralanma gibi konular ele alınır, son kitapta ise ilaçlar ve bunların nasıl uygulanacağı anlatılır.
Kitaplarında değinmediği hastalık yok gibidir. Baş ağrısı, tüberküloz, böbrek hastalıkları, kulunç, göz hastalıkları, kadın hastalıkları, salgın hastalıklar, kuduz, yılan ısırması gibi sayısız hastalıklara tedaviler sunmuştur.
Fakat kitapta bahsedilenler bununla kalmaz. İbn-i Sina akıl hastalıklarını da detaylıca ele almıştır. Hafıza bozuklukları, halüsinasyon, bunama, melankoli kaynaklı psikozlar gibi birçok konuya değinmiştir. Rivayete göre korku, yalnızlığa eğilim ve baş dönmesi gibi belirtiler gösteren bir genci tedavi eden İbn-i Sina, Sigmund Freud’dan yüzyıllar önce bir tür psikanaliz uygulayarak gencin kara sevda hastalığına yakalandığını söylemiştir. Akıl hastaları için meşguliyet, şok, telkin, müzik ve ilaçla tedavi gibi yöntemler uygulayarak bugünkü modern psikiyatrinin kurucusu olmuştur.
Doktorluğu
- Hastaları muayene ederken bünyelerini, mizaçlarını, yaşayışlarını, aldıkları gıdaları, yaptıkları beden hareketlerini büyük dikkatle sormuş ve dinlemiştir.
- Kanserin gittikçe büyüyen ve kökleri civar hücreler içine sokulan bir kitle olduğunu söylemiştir.
- Gözün altı bölümden oluştuğunu iddia etmiş, retinanın görmede olan rolünü bildirmiştir. Göz bebeklerinin hareketini açıklamıştır.
- Beyin tümörünün var olduğunu söylemiştir.
- Diyabetin belirtilerini tetkik etmiştir.
- Bazı bulaşıcı hastalıkların plasenta yolu ile geçebileceğine dikkat çekmiştir.
- Güç doğumlarda ilkel bir forseps kullanılmasını tavsiye etmiştir.
“Ruhum kitaplarda yeni ile eskiyi aramasına ve
Kılı kırk yarmasına rağmen idrak edemedi bir tekini dahi.
Gönlümde binlerce güneş yanarken,
Çözemedim tek bir zerrenin manasını dahi”
Geride Bıraktıkları
İbn-i Sina tüm dünyayı o kadar derinden etkilemiştir ki, adeta bir efsaneye dönüşmüştür. Gerek Doğu gerekse Batı dünyasında hakkında hikayeler uydurulmuş, iddialar ortaya atılmıştır. Onun bir ermiş, büyücü, simyacı olduğu söylenmiştir. İbni Sina’nın bir İspanyol, Hristiyan ve hatta Sevilla prensi olduğunu iddia edenler bile olmuştur. Doğu dünyasında Lokman Hekim’in kendisi olarak efsaneleşen İbni Sina için el-Ḳānûn fi’ṭ-ṭıbb’ın 1476 Padoa baskısının sonunda, “Sevilla Prensi İbn Sînâ’nın eseri burada son buluyor” denilmektedir.
İbn-i Sina anısına kurulan hastane, fakülte ve üniversiteler vardır. Dante, 14. yüzyılda yazdığı ünlü İlahi Komedya oyununda onun adına da yer vermiştir. Paris Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde portresi asılıdır. Ay üzerindeki bir kratere İbn-i Sina Krateri adı verilmiştir. Çeşitli ülkeler, onun anısına madalyon, para, zarf ve pul bastırmıştır.
Bütün bu bilgiler ışığında İbni Sina için gelmiş geçmiş en büyük bilim insanlarından biriydi demek zannediyoruz ki yanlış olmaz.
Çalışmalarınızda kolaylıklar ve dahi muvaffakıyetler dilerim.
Çok teşekkürler güzel temennileriniz için.
slm gardaş
Güzel dilekleriniz için çok teşekkür ederim
slm gardaş