Ne kadar çok öldük yaşamak için. (Onat Kutlar)
“Karanfil Sokak”, “Sessiz Bir Ağıt”, “Butimar”, “Muhâl Bir Hayâl” ve pek çok bestesiyle tanıdığımız santur sanatçısı Sedat Anar’ın ilk romanı Hallerin Esiri, geçtiğimiz ay İletişim Yayınları’ndan çıktı. Sedat Anar’ın Sokaknâme isimli anı kitabı 2018’de İletişim Yayınları’dan, Santurnâme: Geçmişten Günümüze Santurun Hikâyesi adlı kitabı da 2020 yılında Beykoz Belediyesi Kitaplığı’ndan çıkmıştı.
Hallerin Esiri, ruhunun sessizliğinde çocukluğunun çığlığını duyan bir adamın şiirle kesişen hikâyesini anlatıyor. Hemo diye anılan Hamit’in, doğup büyüdüğü köyünden kilometrelerce uzakta olduğu hâlde bir adım uzaklaşamadığı geçmişinin hikâyesi. Roman boyunca Hemo diye duyacağımız Hamit, otuz iki yaşında edebiyata ve şiire tutkun bir doktora öğrencisidir. Hemo, on yedi yaşına kadar yaşadığı köyünden uzaklaşınca yaşadıklarını unutacağı yanılgısına kapılır. Oysa geçen zaman, geçmişin tozlarını hafızasından silememiş; uzaklık, on yedi yılını geçirdiği köyüne dair unutmak istediği hatıralarına deva olamamıştır.
Hemo; acı hatıraların, üzerine gölge düşmüş sevinçlerin, sessiz ölümlerin, yorgun hüzünlerin arasında susturmak istediği çocukluğuyla karşı karşıya gelir. Bir gece aldığı acı haber, onu geçmişiyle yüzleşmeye ve kendisiyle hesaplaşmaya iter. “Belki yazmak bana derman olacaktı.” diyerek doğup büyüdüğü köyünü anlatmaya başlar. Bundan sonrasını Hemo’nun kaleminden okuyoruz. Sedat Anar, Hemo ve köyüyle baş başa bırakıyor bizi:
“Kalbi kırılmış herkesin bir hikâyesi vardır. Benim hikâyem de babamdı. Babam bir ünlemdi akşamla uzayan ve herkesten her şeyi gizlediğimiz evimizin en büyük hatasıydı.” (s.10)
Hallerin Esiri’nde bir yanda yorgunluğa, hüzne, hatırlamaya, merhametsizliğe yenik düşenler, diğer yanda sevginin, şefkatin, kardeşliklerin ve şiirin güveniyle ayakta kalmayı başaranlar var. Yüreğinde sevginin bittiği merhametsiz babalar, hayatının sonuna kadar sevgiyi öğütleyen anneler, erken tükenen umutlar, gidenlerin ve eksik kalanların arasında büyüyen bir çocukluk Hemo’nunki. Acının eşiğinde büyüyen Dicle, Rezan ve Salih ile şiirinden içinden gülümseyen Deli Bilal, Efsun Hoca ve dedelerin arasında umudunu canlı tutmaya çalışan bir çocukluk. Bütün bu hallerin içinde Hemo, yaşamın sararmış sayfalarını yeniden yazarak çocukluğunun sızlayan yaralarını iyileştirmeye çalışır.
“Kendi kendimize yalanlar söylemeye mecbur bırakıldık biz hep. Köyde doğduk ama ruhumuz uzlaşmadı köyle. Birbirimize söylemeye korktuğumuz cümleleri kendi içimizde sakladık. Birbirimizden sakladığımız hayatımızın gerçekleri, içimizdeki sessizliklerde boy verdi.” (s.11)
Romanda Celal Sılay’dan Behçet Necatigil’e, Ülkü Tamer’den Oktay Rifat’a, Baki’den Şeyh Galib’e kadar pek çok şairden alıntılar var. Romanın içinde italik olarak verilen bu alıntılar, kitabın sonunda da ayrıca belirtilmiş. Romanda adına en sık rastladığımız şair ise Celal Sılay. Ölümle sarsılan ve her defasında ölümü misafir eden bir çocuğun içinde büyütmeye çalıştığı yaşama sevincinin şiirle buluştuğu anlar, romanın da dinlendiği satırlar. Şiir, Hemo’ya tıpkı dedesinin bahçesindeki nar ağacı gibi tarifsiz bir huzur verir.
“Benimse hayatım değişmeye başlamıştı. Etrafımdaki her şeyi, taşı bile bir canlı gibi görmeye başlamıştım. Her şey nefes alıyordu benim için. Çünkü şiir okuyordum artık.” (s.80)
Romanı takip eden hüzünlü bir melodi var satırların arasında gezinen. Sedat Anar’ın edebiyatla olan bağı romanın şiirle iç içe geçmiş anlatımını aydınlık kılıyor. Hemo’nun defterine yazdıklarının arkasında Anar’ın akıcı ve samimi üslubu var.
Hemo’nun yolu şiire çıkıyor ve tutsaklık şiirde çözülüyor. Hallerin Esiri, ölüm ve hayat, merhamet ve şefkat, hüzün ve sevinç arasındaki o ince sarkaçta salınan sürükleyici bir roman.