Paris 1853 ve 1870 yılları arasında çoğunlukla Baron Haussmann olarak bilinen Georges-Eugène Haussmann tarafından yenilenmiş ve modernize edilmiştir. Fransa’nın Seine Bölümü’nün bu başkanı İmparator Napolyon III tarafından büyük bir kentsel dönüşüm programında yeni bulvarlar, parklar, yollar ve tren istasyonları yürütmek için seçilmiştir. Onlardan biri de Saint Lazare Tren İstasyonu’dur.
Çeviren: Simge Şahin
Bu Tren İstasyonu aracılığıyla henüz bilinmeyen ressam Claude Monet, ailesiyle birlikte yaşadığı Paris dışındaki kırsal bir eyalet olan Argenteuil’den Paris’e seyahat etmiştir. Monet, ünlü izlenimini göstermeden birkaç yıl önce, 1874’teki ilk izlenimci sergideki Sunset, modernliğin ve sanayileşmenin bu sembolüyle hayrete düşürmüştür. 1877’de Saint Lazare Garı yakınlarında bir stüdyo kiralamıştır.
O her zaman “modern” dünyanın ressamı olarak hatırlanmak istemiştir. İstasyonun tüm yönlerini tasvir etmek için bir düzine tuval üzerinde çalışmıştır. Hepsi benzer temalara sahiptir. Işık oyunu, trenin garı, dumanı, yükselen buhar bulutları ve tabii ki lokomotifler. 1877’nin üçüncü İzlenimci sergisinde Monet bu on iki resimden 6 ila 8 tane arasında sergilemiş ve burada en çok tartışılan resimler arasında yer almıştır.
Gerçek şu ki Monet, lokomotifleri arka plan unsuru olarak değil ana konu olarak gösterdiği için sert eleştirilere maruz kalmıştır. Düzinedeki dört resim, platformları kaplayan büyük ve belirgin dökme demir aralıklarını göstermektedir. Bununla birlikte diğer resimler istasyonun dışını, avlularını, işçilerini, tünellerini, makaslarını, kulübelerini ve motorlarını göstermektedir. Ancak Monet oradaki görkemli oteli, lüks girişi ya da istasyonun etkileyici ön cephesindeki heykeli hiç göstermemiştir. Bunlar hiçbir zaman onu ilgilendirmemiştir.
Saint Lazare Garı’nın iç görünümü’nde, Auteuil hattının buharı bir dizi maviler, pembeler, morlar, açık kahverengiler, griler, beyazlar, siyahlar ve sarılarla resmedilmiştir. Ayrıca, buharın ve ışığın bölgedeki etkisini de büyük uzak apartmanlar, Pont de l’Europe (tren istasyonuna bakan bir köprü) ve birçok lokomotifle kalın endüstriyel sisin içinde şeklini kaybettirerek resmetmiştir.
1870’lerde Caillebotte, Pissarro, Renoir, Degas, Guillaumin, Raffaëlli ve hatta Manet gibi diğer büyük İzlenimciler de, yaşamın modern resimlerinde konu olarak demir yoluna sürekli ilgi göstermişlerdir. Örneğin Pont de L’Europe, Gustave Caillebotte tarafından yapılmış ve Üçüncü İzlenimci sergisinde de sunulmuştur.
Monet’in Saint Lazare Garı resimleri, sanatçının tüm eserleri arasında eşsizdir ve hayatındaki en ünlü serilerinden biridir. Émile Zola’nın da dediği gibi, “Monet normal kirli ve kumlu bir yeri huzurlu ve güzel bir sahneye dönüştürebiliyor… Trenlerin gürlediğini duyabiliyor, dumanın büyük çatılar altında dalgalandığını görebiliyorsunuz… Bu resmin bugün olduğu yer… sanatçılarımız tren istasyonunda şiiri, babalarının ormanlarda ve nehirlerde buldukları şekilde bulmak zorundadır.”
İstasyon şimdi böyle görünüyor. Ne yazık ki 1870’lerde olduğu gibi muhteşem değil.