John William Waterhouse, William Shakespeare’in Fırtına isimli eserinde özne olan Miranda‘yı resmetmiştir. Oyunun mekânı eski Milano Dükası olan sihirbaz Prospero ve kızı Miranda’nın yaşadığı bir sihirli adadır. Prospero ve Miranda, bu adada tahtını elinden alan kardeşi Antonio ve Napoli Kralı Alonso yüzünden 12 yıldır bulunmaktadır.
John William Waterhouse (1849–1917), Ön Raffaelouluk akımının tarzını ve konusunu benimsemiş bir İngiliz ressamdı. Buna bağlı olarak ressam, sanat eserlerinin çoğunda Yunan mitolojisinden, Arthur efsanelerinden ve edebiyattan esinlenmiştir.
Tennyson’ın şiirleri ve Shakespeare’in eserleriyle beslenen bir vatanseverlik duygusu, Waterhouse da dahil olmak üzere birçok İngiliz sanatçıyı harekete geçirdi. Bu nedenle sanatçılar çalışmalarını, Britanya’nın geçmişinin klasik edebiyatına atıfta bulunmak istediler. 1916 yılında yaratılan bu resim, bunun bir örneğidir ve William Shakespeare’in Fırtına‘sının bir temsilidir. Önemli bir şekilde, Waterhouse’un en tanınmış eserlerinden biri ve Shakespeare’in oyununun en popüler illüstrasyonu oldu.
Waterhouse, Orta Çağ ve Rönesans anlatılarının gözdesi olan klasik mitleri terk etmişti. Özellikle de bir ilham ânını deneyimleyen kadınlara odaklanma eğilimindeydi. Oyunda, Miranda sahneye çıkan tek kadın karakterdir. Buna rağmen, drama boyunca endişe ve yoğunlukla tasvir edilmiştir. Waterhouse, tiyatro eserinin en trajik ve dramatik ânı olan gemi enkazını seçmiştir.
Miranda’nın Kederi
Resimde Miranda’nın yüzünü göremiyoruz ama üzüntüsünü hissedebiliyoruz. Özellikle, gemi enkazında yaşanan can kaybından dolayı, acıyı ve çaresizliği ifade etmek için elini kalbine götürüyor. Bu sırada fırtınanın tasviri arka planda ürkütücü bir sahne yaratmaktadır. Resim, kayıp ve uyuşukluk duygusunun altını çizen soğuk tonlarda boyanmıştır. Ayrıca güçlü dalgalarla ikiye ayrılan gemi, gözlerimizi tehditkâr kayalara doğru götürmektedir.
Miranda aynı zamanda şöyle demektedir:
“Bu vahşi sular senin marifetinle kükrüyor olmasın böyle
Eğer öyleyse, bırak artık durulsunlar sevgili babacığım.
Deniz göğe uzanıp yanaklarındaki ateşi söndürmese,
Ah, o acı çeken insanları gördükçe,
Ben de acı çektim onlarla birlikte. Harika bir tekne
Ki kuşkusuz soylu kişiler taşıyordu içinde
Paramparça olmuştu. Ah, her çığlık,
Gelip şu yüreğime çarpıyordu!
Zavallı insanlar, hepsi öldü!
Eğer bende bir tanrı gücü olsaydı,
O güzelim gemiyi ve içindeki insan yükünü
Yutmasına izin vermektense,
Denizin kendisini dünyaya batırır yok ederdim.”