Hudson Nehri Okulu’nun kurucusu olan Thomas Cole, Mimarın Rüyası eserini 1840 yılında, dostu Ithiel Town için yapmıştır. Town, Greko-Romen, Mısır ve Gotik tarzlarını Amerika’da tekrar moda hâline getiren etkili bir mimardı. Cole, eserinde yüzyıllarca birbirinden ayrılmış olan bu farklı tarzları, ustaca doğaçlama yaparak mimarî türün kusursuz, güzel bir başyapıtında birleştirdi.
Cole, en eski stili en geriye yerleştirerek bir mimarî zaman çizelgesi resmediyor: piramit, dikilitaşlar ve bir Mısır tapınağı. Ortada, zemin seviyesinde, dört köşeli sütunlarla duvara bağlanan Dorik ve İyon düzeninde iki Yunan tapınağı vardır. Bu Yunan temelinin üstünde bir Roma su kemeri ve dairesel bir Korint tapınağı vardır. Görsel olarak Romalıların eski Yunan yöntemlerini inşa ettiğini ve geliştirdiğini göstermektedir.
Ön planda, devasa bir sütunun üstünde Ithiel Town’un uzanmış figürünü çizim araçları, kat planları ve teknik kitaplarıyla çevrili bir şekilde görmekteyiz. Sütun üzerindeki yazı, sanatçının ve müşterinin kimliğinin yanı sıra eserin tamamlanma yılını da gösterir. Sağ ve sol köşelerdeki sütunların oluşturduğu geniş kemer, bir pencereden Town’un zihnine bakmanın simgesidir.
Renk, ışık ve orantı gerçeküstü bir ruh hâli yaratmak için ustaca kullanılmıştır. Arka, orta ve ön planın her birine belirli renkler atanarak üç ayrı dünya varmış gibi görüntü elde edilmiştir. Arka plandaki mavi piramit, orta plandaki bronz ve ışıkla yıkanmış tapınaklar ve ön plandaki kahverengi ve yeşil rengin sözde “Karanlık Çağlar”ı çağrıştıran derinliği ile üç dünya birleşmiştir.
Doğrudan görünmeyen ışık kaynağı, ışık ve gölgenin sahneyi etkilediği şekliyle aydınlatmayı dramatikleştirmiştir. Katedralin arkasındaki sararmış deniz ve gökyüzü, turuncu pencereleri ve ortadaki gölgelerin açısı, orada bir gün batımı olduğunu, katedralin arkasına saklandığını gösteriyor. Bir katedralin içindeki sessiz ve gizem duygusunu dışarı çıkartan Cole, soğuk karanlık taşa karşı sıcak, parlak vitray kullanmıştır. Dış iç mekânın bu tersine çevrilmesi, izleyicinin katedralde biraz daha oyalanmasını sağlıyor.
Tüm binalar tek nokta bakış açısına sıkı sıkıya bağlı kalırken aynı zamanda abartılı bir ölçeğe sahipler ve mesafe ile birlikte büyüyorlar. Bu mesafeden piramit, tapınakların arkasından belli belirsiz gözükmeliydi ancak devasa görünüyor. Neredeyse bir bulut gibi gökyüzünde asılı duruyor. Orta alanda, Town, gerçek insan boyutundan büyük resmedilirken, diğer insanlar karınca kadar küçük şekilde nokta nokta resmedilmiştir. Figürleri önemlerine göre oranlayan bu teknik, ortaçağ Gotik sanatının bir özelliğiydi.
Farklı mimari dönemlerden olsalar da, Cole aralarındaki benzerlikleri vurguladığı için yapılar birbirine iyi uyum sağlamaktadır. Her yerde, özellikle düzenli aralıklarla yerleştirilmiş sütunlarıyla orta alanda ritmik bir dikeylik vardır. Aynı zamanda, üçgen şekiller ve kemerler resim boyunca yankılanmaktadır.
Bu tablo nihayetinde alıcısı olan Town’u etkilemeyi başaramadı. Town, Cole’u Atina şehrinin manzarasını tarihi ve mimari unsurlarla dolu olarak yorumlaması için görevlendirmişti. Ne de olsa Cole’un ünlü olduğu şey buydu. Ama Atina’yı hiç ziyaret etmemişti. Böylece Thomas Cole, Town’un çalışmalarına dayanarak fantastik bir dünya hayal etti. Ancak, Town’un vizyonuna uymadı ve onu güzel bir sanat eseri olarak kabul etmesine rağmen satın almayı reddetti. Cole bir daha asla Town için çalışmadı. Mimarın Rüyası, 1949’da Ohio’daki Toledo Sanat Müzesi tarafından satın alınana kadar Cole ve ailesinde kaldı.