Paris deyince insanların aklına Notre Dame, Zafer Takı ve Louvre Müzesi’nin görüntüleri gelir. Bu güzel şehri incelerken taze kruvasanlar, muhteşem çikolatalar ve güzel parfüm kokuları duyularımızı zevkle doldurur. Ancak Paris’in ikonik görüntüsünün yüce egemeni Eyfel Kulesi‘dir. Robert Delaunay, bu ünlü yapıyı Kızıl Kule tablosunda resmeder. 19. yüzyılın bu meşhur binası, Delaunay tarafından 20. yüzyıl Modernist bakış açısıyla cesurca yorumlanmıştır.
Robert Delaunay, 1911’de Kızıl Kule’yi boyamaya başladığında, Eyfel Kulesi sadece 22 yaşındaydı. Bu nedenle, hâlâ Paris’in siluetine yeni bir katkı olarak kabul ediliyordu. 1889 yılında “Demir Büyücüsü” Gustave Eiffel tarafından tamamlanan Kule, Dünya Fuarında tanıtılmıştı. İşlenmiş demirden inşa edilen yapı, 1930 yılına kadar 300 metre uzunluğu ile dünyanın en yüksek binası olmuştur. Dünyaya yayılan Realist, Rasyonalist ve İşlevselci mimarinin yükselen öneminin bir örneğiydi. Eyfel Kulesi, hızla kentleşen ve sanayileşen Paris toplumunun devasa bir simgesiydi. Demir kirişli açık çerçeve gövdesi, 19. yüzyılın başlarındaki Neoklasik tarzlardan çarpıcı bir şekilde ayrılıyordu. Dramatik tasarımına ve başlarda Parisli “elitler” tarafından reddedilmesine rağmen hızla 19. yüzyıl Paris’inin bir sembolü haline geldi.
Robert Delaunay’ın Kızıl Kule‘si, 19. yüzyıldan kalma bir şehir manzarasını tasvir edebilir fakat geleneksel 19. yüzyıl resim tarzında değildir. Resim tamamen Modernisttir ve Kule’nin muhafazakâr ve gerçekçi tasvirlerini reddeder. Ressam, kuleyi gözün gördüğü gibi tasvir etmeyi değil özünü, karakterini ve şeklini tasvir etmeyi amaçlamaktadır. Doğrusal perspektifi ve gerçekçi gölgelendirmeyi reddeden ve hiçbir şekilde fotoğrafik olmayan bir tablodur. Bu, Pablo Picasso ve Georges Braque gibi ünlü Kübist sanatçılar tarafından gururla desteklenen bir sanat formudur. Ancak Robert Delaunay sadece Kübist değildir. Olağanüstü canlı renklerden oluşan Orfizm (Fovizm’den etkilenen saf soyutlama ve parlak renklere odaklanan bir Kübizm dalı) okulunun dramatik renklerini benimsemekteydi. Çünkü Kübizm, kahverengi ve siyahlardan oluşan daha kasvetli bir renk paletini takip etme eğilimindedir.
Eyfel Kulesi her zaman bugünkü bronz renginde değildi. 18 kez ve kırmızı-kahverengi, sarı-toprak rengi, kestane rengi-kahverengi olmak üzere birçok renkte boyanmıştır. Kızıl Kule boyandığı sırada Eyfel Kulesi kırmızı-kahverengiydi. Bu yüzden tuvalin merkezinde yer alan kule, kırmızı ve koyu turuncu tonlarına hâkimdir. Tuvalin tabanını ve yanlarını çevreleyen gri ve beyaz binalar keskin bir kontrast oluşturmaktadır. Homojen yapılar Kule için bir çerçeve görevi görerek sahnedeki önemini arttırmaktadır. Eyfel Kulesi, parçalar halinde renkli kıymıklardan oluşan, kırık bir aynanın parçaları gibi görünmektedir. Kule’ye sadece gerçek görünümünden değil, sahnenin imalarından da baktığımızı söyleyebiliriz.
Kızıl Kule‘nin sempatik ve düşmanca kalıplar oluşturan, sahne boyunca kendilerini tekrar eden çizgiler gibi çok sayıda ritmi ve kalıbı vardır. Benzer renkler uyum içinde, farklı renkler uyumsuzluk içindedir. Parlak fırça darbeleri sanki bir cam prizmadan geçen geniş spektruma benzer bir ışığa dönüşüyor. Kule’nin çapraz çizgileri, mavi gökyüzünün paralel çizgilerinde tekrarlanır ve bu çizgiler çevredeki binaların dikey ve yatay çizgileriyle kontrast oluşturur. Kırmızı ve turuncu tonlar kendi aralarında oynayarak derinlik ve ilgi yaratırken gri ve beyaz binaların kasvetli ve sessiz tonlarına karşı da öne çıkıyor. Pencerelerin parmaklıkları ve çıkıntıları Kule’nin dinamik yapısına katkıda bulunuyor.
Robert Delaunay’ın bu eserde seçtiği şiddetli şekil ve renk hareketleri, eski düzenin toplumsal çöküşünü yansıtmaktadır. Kule hâlâ tablonun içinde duruyor ama tıpkı Birinci Dünya Savaşı sonrası Fransası gibi kırık ve parçalanmış durumda. Parçalanıp birbirine yapıştırılan bir vazo gibi yeniden bütün olarak görünmesine rağmen, çatlaklar her zaman görünür ve mevcut olacaktır.
Robert Delaunay, Kızıl Kule‘yi büyük bir sosyal, ekonomik ve politik geçiş döneminde resmetti. Mimarlık hızla gelişiyor ve toplu değişiyordu. Fransız Kübizmi ve Orfizmi, İtalyan Fütüristlerini ve Alman Dışavurumcularını etkilemişti. Değişim çağın ruhuydu. Robert Delaunay da Kızıl Kule ile bu ruhu yakalar ve geçmişi yansıtırken, bugünü ve geleceği ümit eder.