Rüzgâr, sahil kıyısını örten suların üzerinde hafifçe esiyor ve ışık, yüzen teknenin yelken bezinde hafifçe parlıyor. Her şey suhulet, uyum, ışık ve parlaklık içinde. Francis Augustus Silva, Kingston Point, Hudson Nehri‘nde rahatlatıcı ve huzurlu bir sahne yakalıyor. Hudson Nehri Ekolü ikinci nesil sanatçılara yayılırken ressam, 1873 yılı dolaylarında Kingston Point, Hudson Nehri‘ni resmetti. 1830’ların çılgın ve evcilleştirilmemiş manzaraları, 1870’lerin sakin ve evcilleştirilmiş manzaralarına dönüşmüştü. Thomas Cole gibi agresif sanatçıların yerini Francis Augustus Silva gibi daha barışsever sanatçılar almıştı. Amerikan İç Savaşı’nın zorluklarından sonra hayattan zevk almaya hazır olan Amerikalılar, bu barışsever sanatçıları takdir ettiler.
Francis Augustus Silva Kingston Point, Hudson Nehri eserini, başarılı bir tanıtımın albenili nitelikleri ile resmetmiştir. Eser 19. yüzyılın afiş reklamı gibi, neredeyse şunu ima etmektedir: “Hudson Nehri üzerindeki Kingston Point’i ziyaret edip siz de tekne gezintisine çıkabilirsiniz!” Kingston Point, 1920’lerde çok popüler olan seyahat posterlerinin atasıdır.
Francis Augustus Silva, atölyesini kurup 1867 yılında tam zamanlı ressam olmadan önce, afiş reklamları ressamlığı, ardından da Amerikan İç Savaşı’nda askerlik yaptı. Savaştan sağ çıkan ressamın kendini hayatın güzel zevklerine bırakmak istediğine ve bunları tuvale yansıtmak istediğine inanabiliriz. Kingston Point, Hudson Nehri bu teorinin bir kuşatması olabilir. Hayat, savaş ve çirkinlikle çok kolay doldurulabilir; ancak neden onun huzurunu ve güzelliğini yakalayamayız?
Kingston Point, Hudson Nehri‘nde medeniyet ve doğanın daha uyumlu bir karışımı bulunur. Hâlâ vahşi unsurlara sahip; ancak vahşi hayattan kalma değil. Daha ulaşılabilir, daha tadı çıkarılabilir ve neredeyse bir eyalet parkını ziyaret etmenin çekiciliğine sahip. Resim doğal bir alçak ufka sahip, bu da bol miktarda neşe ile mavi gökyüzüne olanak sağlıyor. Alçak bir görüş açısı, ön planda kıyı şeridinde duran bir kişiyi düşündürür. İzleyici su kenarındadır ve tekneyi, kayaları ve dağları etkileyen aynı rüzgâr ve ışığı deneyimler. İzleyici de bu keyifli deneyimin bir parçasıdır. Dalgalanan su ve yelkenliler denizciler ve izleyici tarafından duyulur. Romantizm ve rahatlama, Kingston Point, Hudson Nehri boyunca yayılır.
Silva’nın ışığın ve atmosferin konuları üzerinde kullandığı farklı tekniği, kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçı olarak mütevazı kökenlerini maskeliyor. Ressam, dramatik bitki örtüsü ve jeolojik oluşumları denemek yerine, sakin ve dingin olana odaklanıyor. Canaletto gibi, Francis Augustus Silva da ışığın hava ve suyun ruhani elementleriyle ve kumaş ve taşın katı elementleriyle nasıl etkileşime girdiğine odaklanıyor. Parlaklık, Kingston Point Hudson Nehri boyunca akar ve Francis Augustus Silva’yı bir ışık ressamı olarak bağlar.
Kingston Point, Hudson River ustalıkla üç dikey alana bölünmüştür. Soldaki kısma su hâkimdir. Burası göller, nehirler ve okyanuslar diyarıdır. Ortadaki kısım tekne tarafından domine edilir. Burası insanlık ve medeniyet alanıdır. Sağdaki kısma ise arazi hâkimdir. Burası da kıyı şeritleri, kayalar ve dağlar diyarıdır. Resmin merkezindeki insanlar iki dünyevi elementin ortasındadır: su ve toprak; ancak teknedeki insan figürleri fark edilemeyecek kadar küçüktür. Algılanması ancak önemli. Kingston Point, Hudson River, tümü sıcak ışıkta yıkanmış zamansızlık, sakinlik ve huzurun görsel çekiciliğine sahiptir. Savaşın parçaladığı bir ruh için bir mola gibi olan eser, ulusal Thyssen-Bornemisza Müzesi’nde ziyaret edilebilir.