Francisco Goya: İlk Modernist?

Herkes İspanyol Francisco Goya’nın adını duymuştur ancak bu muammalarla dolu sanatçıya hangi ünvanı uygun görürdünüz?

Saray Ressamı?

Romantik?

Savaş Muhabiri?

Ünlülerin Ressamı?

Toplum Eleştirmeni?

Yıkıcı?

Modernist?

Bütün bu başlıklar ressama uymaktadır ancak siz ressamı ‘modernist’ kategorisine yerleştirir miydiniz? Goya’nın Madrid’deki del Prado Müzesi’nde “Siyah Resimler” olarak bilinen on dört tablosu vardır. Bu tablolar, ressamın daha önce yaptıklarına benzemiyorlar ve hayatının sonlarına doğru yarattığı bu eserlerin tekniğine hayran kalmaktan başka şansımız yok. Önemli nokta ise yaklaşık 100 yıl sonra gelecek olan sanatı ön plana çıkarmıştır.

Goya’nın kariyeri kırk yıla yayılmıştır ve büyük başarılar elde etmiştir. José Luzán y Martínez’e bir çırak olarak başlayarak çalışmalarına devam etmek için Madrid’e taşındıktan sonra 1789’da İspanya’nın IV. Charles’ı için saray ressamı olmuştur.

Goya, heyet için çalışmaya devam etmiş ve daha fazla üretkenlik kazanmıştır. Gerçek bir kadının resmi olan ve tarih ya da mitolojiyle bağlantılı olmayan ilk çıplak resim olan “La Maja Denuda” ile tartışmalara yol açtı. Bakış açısı, 1808-1814 Peninsular Savaşı ile aynı zaman denk gelen ağır bir hastalığın ardından değişti. Eserleri daha ciddi bir tavır kazandı.

1819’da onu sağırlığını daha da belirgin hale getiren ciddi bir hastallığı atlatan Goya, Madrid’in dışında “Quinta del Sordo” (ironik olarak Sağır Adamın Evi) adlı bir evi satın almıştır. Çıplak duvarlarla karşı karşıya kalan Goya, sadece bir deliden çıkabilecek, içinde mitolojik dehşetin, kâbus gibi dünyanın, şeytanların olduğu alçı üzerine yağlıboya duvar resimleri dizisi yapmaya başladı.

1828’deki ölümünden sonra, her bir resim için alçı dikkatle kaldırıldı ve şimdi Museo del Prado’da bulunan tuvallere yapıştırıldı. Ana konu, sürrealistlerin hayal dünyasını önceden göstermişti ve serbest ressam tarzı modernist tekniklerinin belirtisi olmuştu.

Muhtemelen bu döngünün en ünlü eseri “Satürn çocuklarından birini yutuyor”da Goya, Romalıların Satürnü olarak bilinen Titan’ın hikâyesini, Yunanlıların Kronos’unu ve oğullarından birinin kendisini yok edeceği kehanetinden nasıl korktuğunu anlatmaktadır.

Goya’nın hikâyesinin versiyonunda, Satürn bir bebeği yutmaz çünkü efsane insanların inanmasına neden olmuştur. Ama burada bir yetişkin kadını yiyor, kan damlaları gövdenin aşağısına damlıyor ve Satürn’ü ağzını açık görüyoruz, gözleri şişkin bir şekilde. Gözlerinin beyazları, göreceğiniz en korkunç şeydir.

Bu sahnede derinlere girilecek çok şey var. “He-Goat” kılığına giren şeytanın gölge figürü, sahneyi doğaüstü bir havaya sokuyor ve cemaatin yüzleri efendilerine hizmet etmenin hevesiyle ateş parıltısıyla aydınlanıyor. Sağ tarafta ise dışta kalmış bir kadın figürü var. Onun meclise kabul edilmekte olduğunu varsayabiliriz.

Goya’nın alçıdan geçen gevşek fırça darbeleri, bir hareket duygusu uyandırmaktadır; birmiş gibi hareket eden kalabalık. Goya, modernist tarzı bu şekilde ön plana çıkarır ve daha önce yaptığı pastoral çalışmalarındaki eğlenen gençlerin sahnelerine bir tezatlık oluşturmuştur.

Figürlere bakarak erkek ya da kız olduklarını ayırt etmek zor olduğu için çeşitli isimleri vardır bu tablonun.

Tüm tuvalleri arasında en küçük olup üzerinde söylenecek en çok şeyi olandır. Kompozisyon sıkı, fırça darbeleri nefes kesici, ışık ve gölgeler kolaylıkla yapılmış. Soldaki kocakarının elinde yemek kâsesi var, ama yanındaki görünüşte kadavradır. Bu açgözlülük ve yoksulluk üzerine bir kinaye mi? İlgisiz olan bir toplumun yansıması mı? Yoksa ölüm bir sonraki kurbanını mı gözetliyor? Bu resimlerin en büyüleyici yönü, ne olduğunu gerçekten bilmememiz.

Bunlara kendi yorumumuzu katabiliriz ve bu, 19. yüzyılın gerçekçiliğinden uzaklaşır. Böylece onu modernist döneme sıkı sıkıya yerleştirir. Bunun kabataslaklar, sessiz palet ve figürlerin garip doğasıyla birlikte bir dışavurumculuk görünümüne sahip olduğu söylenebilir.

JMW Turner, Denizdeki Canavarlar

Eserleri arasındaki bu en gizemli tablosu, akıllara hemen JMW Turner’ın renk paletini getiriyor.

Bu resimde hiç manzara yok ama yine de tehlikedeki yalvaran bir köpeğin yüzünü fark edebiliriz. Neresi olduğu belli olmayan bu yer, bize köpeğin suya düştüğünü veya zirveye tırmanmak için mücadele ettiği fikrini veriyor. Köpeğin yüzündeki yaralar o kadar belirgindir ki Goya, köpeğin yanında bakışlarının yönünü açıklayabilecek bir figür çizmiştir. Hiç şüphesiz bu basit sahne en çok konuşulan olmuştur.

Tarzını kısa süreler içinde çokça değiştiren sanatçının, eserlerini satması adına oldukça fazla özgüveni olması lazım. Ancak bu çalışmalarla, Goya’nın kendi düşüncelerini ve hislerini keşfetmekte özgür olduğu ve onları, yaşamı boyunca evini ziyaret edenler kadar modern bir izleyiciye hitap edecek şekilde ifade ettiği ortaya çıkmıştır. 1828’de, modern dönemden neredeyse yüz yıl önce olan ölümü ile onu, “Modernist Goya” olarak güvenli bir şekilde kategorize edebilir miyiz?

Kaynakça: http://www.dailyartmagazine.com/francisco-goya-paintings-first-modernist/

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir