Fovizm, 20. yüzyılın ilk yeni sanatsal tarzı olmak için Fransa’da geliştirilmiştir. Yüzyılın başındaki Sembolist sanatın karanlık, belli belirsiz rahatsız edici doğasının aksine, Fovizm, saf canlı renkler ve cesur ayırt edici fırça çalışmaları ile karakterize edilen parlak neşeli manzaralar ve figür resimleri üretmiştir. Eserler, Paris’teki Sonbahar Sergisi’nde (Salon d’Automne)¹ gösterildiğinde, geleneksel sanatla olan karşıtlık o kadar çarpıcıydı ki eleştirmen Louis Vauxcelles’nin sanatçıları “vahşi hayvanlar” (Les Fauves) olarak tanımlamasına neden oldu ve böylece isim doğmuş oldu.
Parlak Renkler ve Basitleştirilmiş Formlar
Fırça darbelerinin çeşitli desenleri André Derain’ın Collioure’deki Dağlar eserindeki manzarayı tanımlar. Canlı maviler ve yeşiller, sarı-yeşil dikey fırça darbeleri alanından yükselen iki ağacın bükülmüş kırmızı dallarından havai fişekler gibi patlıyor. Dalgalı görünümlü yatay bloklu leylak çizgiler ağaçların arkasında bir yol veya duvar olduğunu gösteriyor. Çapraz yeşil fırça darbeleri ise dağ eteklerindeki tepelere doğru yükselen bir alanı gösteriyor. Arka planda dağlar, solgun yeşil ve sarı bir gökyüzünün altında parlak kırmızı, sarı ve maviye boyanmış dalgalı formlardır. Atmosferik perspektif kurallarına göre renkler mesafe ile solmaz. Azalmayan yoğunlukları, sahnenin düz ve dekoratif görünmesini sağlar; yalnızca renkler tuval yüzeyini desenler halinde düzenler.
Derain’in 1905 yılının yazında güney Fransa’da Henri Matisse ile resmettiği Collioure’deki Dağlar, parlak, modüle edilmemiş rengi ve basitleştirilmiş biçimleriyle tam bir Fovist manzarasıdır. Her iki ressam da Post-Empresyonist öncüllerinin çalışmalarını sentezleyen stiller geliştirmiştir. Matisse daha önce Luxe, Calme et Volupté’deki Neo-Empresyonistlerden türetilen düzenli fırça darbeleri tekniğini kullanmıştı. Bu tekniği, boyanın ham tuvale gevşek desenli ve geniş aralıklı fırça darbeleriyle uygulandığı Collioure’da Manzara’nın daha özgür ve düşündürücü yaklaşımı için terk etti.
Daha Büyük Bir Soyutluk Derecesi
André Derain’ın Collioure’deki Dağlar eseri, Matisse’in çağdaş manzarasından daha dikkatli bir şekilde yapılandırılmıştır. Her iki resimde de yüzey desenleri oluşturmak için parlak renkler ve görünür fırça darbeleri kullanılmıştır; ancak Derain, boya uygulamasındaki belirgin farklılıklarla ön planı arka plandan ayırır. Ön plandaki ağaçlar, kalın bir şekilde boyanmış, düzenli yaprak desenleriyle van Gogh tarzında tasvir edilirken, arka plandaki dağların dalgalı düz renkli düzlemleri Gauguin’in soyut peyzaj formlarını yansıtıyordu.
Post-Empresyonistler gibi Derain ve Matisse de peyzajlarında yüzey desenlerini ve dokularını vurgularken yerel renkleri şiddetlendirmiş, hatta göz ardı etmişlerdir. Resimlerini öncüllerinden ayıran ve bir sanat eleştirmenini onları “Fovist” (vahşi hayvanlar) olarak adlandırmaya sevk eden şey, daha basitleştirilmiş renk paletleri, daha özgür ve tutarsız fırça çalışmaları ve hem biçim hem de renk açısından daha fazla soyutlama kullanmalarıydı.
Modern Gündelik Sahneler
Manzara ve şehir görünümleri Fovist ressamların en çok tercih ettiği konuydu. Popüler tatil yerlerini ve modern gündelik sahneleri betimlemede Empresyonist ve Post-Empresyonistleri takip ettiler. Bunlar arasında, Empresyonistler tarafından tercih edilen Normandiya’nın Paris banliyöleri ve sahil beldelerinin yanı sıra Fransa’nın güneyindeki Cézanne, van Gogh ve Gauguin tarafından resmedilmiş Akdeniz kasabaları vardı. Bu tatil yerlerinin kompozisyonlarının çoğu, aynı yerlerin çağdaş kartpostal görünümlerine çok benzemektedir; ancak resimler fotografik olmaktan çok uzaktır. Tüm Fovist ressamlar, hayatın zevkleri kadar resmin zevklerini de kutlayan resimler yaratmak için özgürleştirilmiş bir tarz kullandılar. Hem resmin dekoratif niteliklerini – renklerin ve şekillerin soyut düzenlemesini – hem de özgür, etkileyici fırça işçiliğini benimsediler.
En Vahşi Fovizm
Maurice Vlaminck genellikle grubun en gerçek Fovist ressamı olarak kabul edilir. Derain’in yakın bir arkadaşı olan Vlaminck, büyük ölçüde kendi kendini yetiştirmiş bir sanatçıydı ve van Gogh’un çalışmalarının sadık bir hayranıydı. Yaşadığı Paris banliyösü olan Chatou yakınlarındaki küçük kasabaları ve manzaraları resmetmiştir. Yoğun renk, kalın boya ve basitleştirilmiş formlar kullanması van Gogh’un stiline çok benzemektedir; ancak Vlaminck, tuvallerini düzenli olarak dokulu tekrar eden fırça darbesi desenleri halinde titizlikle organize eden van Gogh’dan çok daha rastgele ve kaotik bir şekilde boya uyguluyordu.
Vlaminck’in Chatou’daki Seine Kıyıları’nın bloklu kırmızı ağaç gövdeleri, toprak boyası, kırmızı ve parlak mavi uzun çimen şeritlerinden yükselir. Tuvalin üst kısmında canlı renklerden oluşan ve bibere benzeyen küçük parçalar, aydınlık rüzgârlı bir günde parıldayan nehrin üzerinde dönen dalların ve yaprakların birbirine karıştığını düşündüren bir mozaik gibi gözükmektedir.
Fovist ressamlar, ana renklerin (kırmızı, mavi ve sarı) en parlak tonlarını ve ara renklerden de yeşil ve turuncuyu vurgulayarak sınırlı bir renk yelpazesi kullanma eğilimindeydiler. Vlaminck, bu kısıtlı paleti Derain ve Matisse’den daha da ileriye taşıyarak renklerini karıştırmadan, genellikle doğrudan tüpten çıkararak kullandı. Ressam, Bougival’de manzarayı geniş renk alanlarında düzenler: ön alan için kırmızı, orta alan için sarı yapraklar, arka planda yeşil ağaçlar, mavi tepeler ve uzaktaki su birikintisi. Boyayı, kırsal kesimde bir sonbahar gününün güçlü bir görüntüsünü oluşturmak için basit ve kör vuruşlarla uygulamıştır.
Londra Görünümleri
Derain’in Charing Cross Köprüsü eseri, Londra manzaralarını yapması için görevlendirildiği bir dizi tablodan biridir. Claude Monet yakın zamanda bir Empresyonist Londra sahnesi serisi sergiledi ve Derain aynı konuların çoğunu agresif bir Fovist üslupla boyadı.
Monet’nin Charing Cross Köprüsü, belirli atmosferik efektleri kaydetmeye yönelik Empresyonist ilgiyle uyumlu olarak, tekneleri, köprüyü ve binaları parlak bir sisli ışık ve görünür fırça darbeleri pusuna dönüştürür. Derain’in resmi ise tam tersine, ışığın etkilerini gerçekçi bir biçimde aktarmaya çalışmaz; bunun yerine, renklerin ve özgür fırça çalışmalarının cüretkâr bir kutlamasıdır. Uzaktaki Parlamento Evleri’ni gösteren parlak soluk yeşil bir şekle, parlak kırmızılar, maviler ve sarılar hâkimdir.
Monet, su üzerindeki ışık dokunuşlarını, buhar bulutlarını ve sis girdaplarını tasvir etmek için hassas, dokulu fırça darbeleri kullanırken; Derain’in fırça darbeleri ise suyun pürüzlü yüzeyindeki ışık ve yansımaları temsil eden renkli tuğlalar gibidir. Çok yoğun dikey fırça darbeleriyle işlenen gökyüzü, kıyameti andıran bir turuncu-kırmızı iken; nehrin sol tarafı yansımaları andıran dağınık açık ve koyu mavi vuruşlarla daha da yoğun bir koyu kırmızı tonudur. Çıplak tuval üzerinde sarı ve turuncu fırça darbelerinden oluşan bir alan, köprünün altından uzak ufka doğru akan nehirde görsel bir ışık yolu oluşturmaktadır.
Derain’in çılgınca abartılı vizyonunun yanında, Monet’nin Empresyonist görüşü, yansıyan ışık ve rengin nüanslı sunumuyla son derece rafine ve hatta eski moda görünüyor. Düz soluk duman bulutları köprünün üzerinde çizgi film baloncukları gibi yükseliyor. Konu tanınabilir; ancak formun renkleri ve sadeleştirmeleri onu halüsinasyon haline getiriyor.
Kalabalık Sokak Sahneleri
Derain, Londra resimlerinin çoğunda nehir manzarasını tasvir ettiği gibi aynı zamanda kalabalık bir alışveriş caddesini de resmeder. Regent Sokağı’nda, renklerin ve formun sadeleştirilmesi ile şehrin ticari bölgesinin merak uyandıran bir görüntüsü oluşturulmuştur. Dükkan tabelaları, afişler, bayraklar ve sokak lambalarıyla birlikte atlı arabalar, bir bisiklet ile yayalar sahneyi dolduruyor. Derain’in Fovist renkleri ve şekilleri burada modern şehrin kaosunu işlemek için etkili bir araçtır.
¹Sonbahar Sergisi (Salon d’Automne): resmi sergilerin veya salonların muhafazakar politikalarına yanıt olarak sanatçılar tarafından düzenlenen bir sergi