Georgia O’Keeffe, kesinlikle en iyi çiçek ve New Mexico manzaralarının ince ve bazen neredeyse soyut tasvirleriyle tanınır. Ancak Georgia O’Keeffe’nin sanat kariyerinde bazen gözden kaçırılan bir başka önemli bölüm daha var: New York dönemi.
Çeviren: Ayça Melis Aysel
O’Keeffe hayatının çoğunu New Mexico çölünde sessiz bir çiftlikte geçirdi, fakat birkaç yıl boyunca New York’un canlı, büyüyen metropolünün ortasında, oldukça zıt bir mahallede yaşadı. Fotoğrafçı, galeri sahibi, New York’un avangart sahnesinin itici gücü ve O’Keeffe’nin gelecekteki kocası olacak olan Alfred Stieglitz tarafından şehre davet edildi. New York’un ona göre bir yer olmadığına karar vermeden önce, birkaç harika şehir manzarası çizdi.
Yükselen gökdelenler çağında New York’a geldi ve bu gökdelenler şehir manzaralarında O’Keeffe’nin ana konusu oldu. Neredeyse hepsi uzun, dikey orantılara bağlı kalıyor, binaların anıtsal ölçeğini vurguluyor.
Bazı resimleri gökdelenlerin ihtişamını gösteriyor, özellikle geceleri, zengin bir şekilde aydınlatıldıklarında, neredeyse maddi olmayan ışık kuleleri. Fakat sanatçı, kendisinin de yaşadığı, Shelton Otel’i de cephesinin arkasından parıldayan parlak bir gün ışığında yakaladı. Fotografik efekti, mercek parlamasını sarı ve turuncu noktalar hâlinde resme dönüştürmesi de ilginç.
O’Keeffe, Presyonizm adlı Amerikan hareketinin bir parçasıydı, bazı soyutlamalar resmetmesine rağmen esas olarak gerçekliği tasvir etmeye bağlıydı ancak bazen sentezlenmiş, bazense çok dekoratif biçimde.
Ancak New York, Manhattan’ın silueti değildir ve kesinlikle o günlerde de öyle değildi. O’Keeffe yalnızca kaldığı oteli değil, aynı zamanda fabrika bacalarının hâkim olduğu manzarayı da penceresinden resmetti.
Şehre olan tüm hayranlığına rağmen, asıl ilgi alanı insan yapımı yapılar değil, doğaydı. New York’tayken bile gökdelenlerin tepeleri arasındaki küçük gökyüzü ve bulut parçalarını aradı. New Mexico’ya seyahat etmeye başladı ve sonunda orada sürekli yaşamaya karar verdi. Belki de bu kararı, şehir manzaralarının alımıyla ilgili vermek daha kolaydı. Sanatçı arkadaşları ona, insanların hakim olduğu bir ortamda, bir insan teması olduğunu düşündükleri gökdelenleri boyamak yerine çiçeklere bağlı kalmasını tavsiye ediyorlardı.