Büyülü Gerçekçilik Akımı Nedir? Sanat ve Edebiyatta Büyülü Gerçekçilik

Büyülü gerçekçilik son yüzyıldaki en benzersiz edebî hareketlerden birisidir. Genellikle Latin Amerikalı yazarlarla ilişkilendiriliyor olsa da dünyanın dört bir yanındaki yazarlar bu türe büyük katkılar sağlamışlardır. Diğer yandan bu akım, sanat alanında da kendini göstermiştir. Terim, 1925 yılında Alman fotoğrafçı, sanat tarihçisi ve sanat eleştirmeni Franz Roh tarafından fantastik veya rüya benzeri konularda modern gerçekçi resimleri tanımlamak için türetilmiştir.


Çeviren: Abdulkadir Bekdemir

 

Giorgio de Chirico, Ressamın Ailesi, 1926

Büyülü Gerçekçilik Nedir?

Büyülü gerçekçilik, gerçek hayatın alttan alta büyü ve kurgu içerdiğini tasvir eden bir edebiyat türüdür. Büyülü gerçekçilik, kurgunun gerçekçilik kısmıyla alakalıdır. Bu tür bir eserde, dünyanın temeli yine gerçek dünyadır fakat bu dünyada fantastik ögeler normal sayılır. Peri masalları gibi büyülü gerçekçilik romanları ve kısa öyküleri de fantezi ve gerçeklik arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır.

Rob Gonsalve

Sanat alanında ise büyülü gerçekçilik, I. Dünya Savaşı’ndan sonra gerçekleşen ve düzene dönüş olarak bilinen modern veya avangart sanata karşı tepkinin bir parçasıydı. Sihirli gerçekçi sanatçılar arasında İtalya’da Giorgio de Chirico, Alberto Savinio ve diğerleri ve Almanya’da Alexander Kanoldt ve Adolf Ziegler vardı. Sanatın içindeki büyülü gerçekçilik, Fransa’daki gerçeküstücülük ve neo-romantizmin rüya gibi tasvirleriyle yakından ilgilidir. Bu terim ayrıca 1940’larda ve 1950’lerde Paul Cadmus, Philip Evergood ve Ivan Albright dahil olmak üzere bazı Amerikalı ressamların eserleri için de kullanılıyor.

Giorgio de Chirico Aşk Şarkısı, 1914 Museum of Modern Art

Terimin Ortaya Çıkış Tarihi

‘’Büyülü gerçekçilik’’ olarak tercüme edilen ‘’magischer realismus’’ terimi ilk olarak 1925’te Alman sanat eleştirmeni Franz Roh tarafından Nach ExpressionismusMagischer Realismus (Dışavurumculuktan sonra: Büyülü Gerçekçilik) isimli kitabında kullanılmıştır. Bu terimi, “Neue Sachlichkeit”i ya da o zamanlar Almanya’da popüler olan ve dışavurumculuğun romantizmine alternatif olan Yeni Nesnellik akımını tanımlamak için kullanmıştır.

Roh, “magischer realismus” terimini, durup baktığınızda gerçek dünyada ne kadar büyülü, fantastik ve garip nesnelerin ortaya çıkabileceğini vurgulamak için kullandı.

Rob Gonsalves

Roh’un kitabı 1927’de İspanyolcaya çevrildiğinde Güney Amerika’da bu tür hızlı bir şekilde popüler oldu. Paris’te kaldıkları süre boyunca Fransız-Rus Kübalı yazar Alejo Carpentier büyülü gerçekçilikten etkilendi. Roh’un konseptini, Latin Amerika’ya bir bütün olarak uygulandığını hissettiği bir ayrım olan “muhteşem gerçekçilik” olarak adlandırdığı şeyle daha da geliştirdi.

1955’te edebiyat eleştirmeni Angel Flores, “büyülü gerçekçilik” terimini (“büyü gerçekçilik”in aksine) bir makalede İngilizce olarak ilk kez kullandı, bu terimde büyü gerçekçilik ve muhteşem gerçekçilik unsurlarını birleştirdiğini belirtti. Onun önceden yayınlanmış kısa hikâyelerinden oluşan ‘’Alçaklığın Evrensel Tarihi’’ eserine dayanarak Arjantinli yazar Jorge Luis Borges’i ilk büyülü gerçekçilik yazarı kabul etti. Angel Flores; Jorge Luis Borges ve Gabriel García Márquez’in yazılarını tanımlamak için büyülü gerçekçilik terimini kullandı ve o zamandan beri tartışmalı olsa da önemli bir edebî terim haline geldi.

Gabriel García Márquez Heykel Levha

Latin Amerikalı yazarlar, akımı bugün olduğu hâle getirmiş olmalarına rağmen, bazı yazarlar daha büyülü gerçekçilik tanınmış bir edebî tür hâline gelmeden önce fantastik unsurlarla sıradan durumlar hakkında hikâyeler yazdılar. Örneğin, günümüz eleştirmenlerince büyülü gerçekçilik temaları barındırdığı kabul edilen Franz Kafka’nın Dönüşüm eseri 1915’te, yani Roh bu alan hakkında yazmadan 12 yıl önce ve bu tür Latin Amerika kültürüne girmeden çok önce yayınlanmıştı.

Büyülü Gerçekçiliğin Özellikleri

Büyülü Gerçekçilik gerçeklerden kaçmaz. Gerçekliği hayallerin dünyasıyla değiştirmeye çalışmaz. Gerçekten uzaklaşmak ve başka bir yerde yaşamanın dinamiklerini kurmak istemiyor. Büyülü Gerçekçilik ile kardeşi Sürrealizm arasındaki temel farklardan biri tam da budur. Sürrealizm, rüyalar aleminde yer alan dünyanın dinamikleriyle, hayal edilebilenlerle, tamamen farklı bir dünyada mümkün olabileceklerle ilgilenir.

Melissa Haskin, Özel Gecede Bir Kuzey Işığı, 2018

Romanlara gelirsek, türe ait her roman farklıdır ancak hepsinin içerdiği bazı kesin nitelikler vardır:

  • Gerçekçi kurgu. Tüm büyülü gerçekçilik romanları bu dünyada, okuyucunun aşina olduğu bir ortamda gerçekleşir.
  • Büyülü unsurlar. Konuşan nesnelerden ölü karakterlere ve telepatiye kadar, her büyülü gerçekçilik hikâyesi dünyamızda gerçekleşmeyen fantastik unsurlara sahiptir. Ancak, romanda normal vakalar olarak sunulurlar.
  • Sınırlı bilgi. Büyülü gerçekçilik yazarları, büyüyü mümkün olduğunca normalleştirmek ve günlük yaşamın bir parçası olduğu fikrini güçlendirmek içi, hikâyelerindeki büyüyü açıklamadan bırakırlar.
  • Eleştiri. Yazarlar genellikle toplumun, özellikle de siyasetin ve seçkinlerin örtük bir eleştirisini sunmak için büyülü gerçekçiliği kullanırlar. Bu tür, dünyanın Latin Amerika gibi Batı ülkeleri tarafından ekonomik olarak ezilen ve sömürülen bölgelerinde popülerlik kazanmıştır. Yazarlar, bu türü Amerikan Emperyalizmini eleştirmek ve nefretlerini ifade etmek için kullandılar.
  • Özgün hikâye yapısı. Diğer edebî türler gibi tipik bir giriş, gelişme ve sonuç anlatı akışını takip etmez. Bu, okuyucunun kurgunun ne zaman ilerleyeceğini veya çatışmanın ne zaman gerçekleşeceğini bilmediği için daha yoğun bir okuma deneyimi sağlar.
Rob Gonsalves

Okumanız Gereken 7 Büyülü Gerçekçilik Romanı

Kendi romanınızı veya kısa hikâyenizi yazarken ilham almak için bu türdeki hikâyelerini okuyun. Hepsi fantezi ve gerçeklik arasındaki çizgiyi bulanıklaştırır ve gerçek dünyada var olmayan büyülü unsurları içerir:

  1. Yüzyıllık Yalnızlık – Gabriel García Márquez (1967). Macondo adında bir ayna şehrini hayal eden ve daha sonra onu kendi algılarına göre yaratan bir Patrik hakkında çok kuşaklı bir hikâye
  2. Geceyarısı Çocukları – Salman Rushdie (1981). Hindistan’ın bağımsızlığını ilan ettiği günün gece yarısı doğduğu için telepatik güçlere sahip olan bir çocuk hakkında bir roman.
  3. Ruhlar Evi – Isabel Allende (1982). Paranormal güçleri olan ve ruh dünyasıyla bağlantısı olan bir kadın hakkında çok kuşaklı bir hikâye.
  4. Sevilen – Toni Morrison (1987). Küfürbaz bir hayaletin musallat olduğu eski bir köle hakkında bir roman.
  5. Acı Çikolata – Laura Esquivel (1989). Duyguları yemeklerine katık eden ve yemeğini yiyen insanlarda beklenmedik etkilere neden olan bir kadın hakkında bir roman.
  6. Zemberekkuşu’nun Güncesi – Haruki Murakami (1994). Tokyo sokaklarının altındaki bir dünyada kayıp kedisini, ardından kayıp karısını arayan bir adam hakkında bir roman.
  7. Yolun Sonundaki Okyanus – Neil Gaiman (2013). Bir cenaze için memleketine döndükten sonra geçmişini hatırlayan bir adam hakkında bir roman.
Kaynak: 1 – 23

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir