“Dostun evi gönüllerdir
Gönüller yapmaya geldim.”
Yûnus Emre [1]
Kısaltıla kısaltıla çoğunun kaybolduğu dünya klasikleriyle başlıyoruz az çok okumaya. Sadeleştirilerek dilini de ruhunu da kaybeden kendi öykülerimizi de biraz okuduk diyelim. Biraz daha büyüdük, eğer yeterli bir bilincimiz oluşmadıysa ilham olabilecek birini de tanımadıysak saldırıyoruz çok satanlar raflarına veya fazla reklamı yapılana, kapağı parlak olana… Elimize bir bestseller geçti. O zaman bir sorun var demektir. Öyleyse en baştan almalı ve güzel olan eseri arayıp tecrübe etmek, hissetmek için uğraşmalıyız.
Bu yazıda üzerinde duracağımız Yûnus Emre, yazılı edebiyatımıza kazandırılalı çok uzun bir zaman olmadı. XX. yüzyılın ilk çeyreğinde Köprülüzâde Mehmet Fuat’ın (Mehmet Fuat Köprülü) araştırmalarıyla bir Yûnus Emre bilinci yavaş yavaş oluşmaya başladı efkâr-ı umumiyede. Bu durumun olumlu getirileriyle beraber Yûnus’u yanlış tanıtanlar, ideolojilerine mâl etmek isteyenler veya amacından saptırabilecek miktarda romantizmini yapanlar da oldu.
Halk arasındaysa zaten yüzyıllardır dillerde dolanmaktaydı Yûnus şiirleri. Ama hangi Yûnus’un? Âşık Yûnus mu, Bizim Yûnus mu, Yûnus Emre mi? Halkı orası ilgilendirmedi zira bir geleneğin parçalarıydı hepsi. Halk; Yunus’un sevgisini, hislerini, öğütlerini yaşattı. Bahsettiğimiz Yunusların ilki ve ilham alınanı olan Yûnus Emre’den ve divanından konuşacağız.
İlgilileri haricinde pek duyulmamış olsa da “Risâletü’n-Nushiyye” adlı, olgunluk döneminde yazdığı ve “Nasihatler Kitabı” manasını taşıyan bir eseri de bulunan Yûnus Emre, 1241 yılında doğup 1321 yılında vefat etmiştir. Ama onun için asla öldü diyemeyiz:
“Âşık öldü deyi salâ verirler
Ölen hayvan olur âşıklar ölmez.” [2]
Yaşamına dair farklı rivayetler, menkıbeler bulunsa da kesin bilgiler yoktur. Bununla beraber kendisinin okuma yazma bilen bir mutasavvıf olduğu, İç Anadolu’da, Eskişehir civarlarında yaşadığı söylenebilir. Pek çok yerde adına türbeler vardır fakat diğer Yunuslara ait oldukları daha muhtemeldir. Umumiyetle kabul edilen türbesi Eskişehir’in Mihalıççık ilçesindeki Yunusemre (eski ismi Sarıköy) Mahallesi’ndedir.
Peki, biz neden bu ay Yûnus Emre okuyalım? İngiliz Shakespeare, Fransız Hugo, Alman Goethe dünyaya seslenen büyük sanatkârlardı ve evrensel değerler haline geldiler. Türk Yûnus Emre de onlardan çok daha önce dünyaya seslenmeyi başardı. Kendimizden izler bulabilmek, ruhumuzu hissedebilmek için okumalıyız Yûnus Emre’yi. Yûnus’u ve kendi klasiklerimizi bilmeden nasıl tanışacağız kendimizle? Kendimizi tanımadan hangi şartlarda açılacağız dünyaya? Kendimizi tanımak, inancımızla, hislerimizle, yaşanmışlıklarımızla kavuşmak için Yûnus Emre okumalıyız. Yûnus, insanlığın özünü bilerek cevherinin farkında olarak dünyaya:
“Yetmiş iki millete birlik ile bakmayan
Şer’ile evliyâsa hakikatte âsidir.” [3]
veya
“Âsa ile Musa ile kaçtım çıktım Tûr dağına
İbrahim ile Mekke’ye bünyâd bırakanda idim” [4]
diyerek seslenir. Elestten beri beraber olduğumuzu, aynı ruhtan var olduğumuzu anlatır. Onun bıraktığı izleri yüzyıllar sonra Âşık Veysel’de “Aynı vardan var olmuşuz/Sen gümüşsün ben saç mıyım?” şeklinde bulabilmek oldukça etkileyicidir.
Yûnus Emre tüm şiirleriyle tüm mısralarıyla uzun uzun üzerinde durulması gereken bir mutasavvıftır. Sosyal yaşam, ahlâk nizâmı, İslâm felsefesi ve sayamadığım daha pek çok konuya şiirlerinde rastlanabilir. Edebî zevk açısından da Yunus Emre şiirleri; barındırdığı ahenk, anlam ve okunuşundaki mûsikî ile birer başyapıttır.
Yûnus Emre Divanı olarak hazırlanan kitaplar var. Biz Yûnus Emre’yi Prof. Turan Karataş’ın hazırladığı, Hece Yayınları’nın bastığı Divan’dan okuduk. Karataş, farklı nüshaları, edebiyat tarihçilerinin farklı basımlarını araştırıp “Yûnus Emre’nin Söylediğini Kabul Ettiğimiz Şiirler” ve “Yûnus’un söylediğinden Emin Olamadığımız Şiirler” başlıklarıyla iki bölümden oluşan bir Divan hazırlamış, bu basımı tavsiye edebilirim.
1971 ve 1991 yıllarından sonra 2021 de UNESCO tarafından Yûnus Emre yılı ilan edildi. O halde gelin bu yıl Yûnus Emre okuyup öğütlerine kulak verelim. Çağları aşan şiirlerinden feyzalalım, başlı başına bir klasik olan Divanı‘ndan kendimize ve ona bakalım, mütâlaa ve tefekkür edelim.
“İlim okumak bilmeklik kendözünü bilmektir
Sen kendözün bilmezsen bir hayvandan betersin.”[5]
Kaynakça:
Yûnus Divanı, Haz. Turan Karataş, Hece Yayınları, 2019.
Yunus, Ne Hoş Demişsin Cumhuriyet Sonrası Yunus Emre Yorumları, Beşir Ayvazoğlu, Kapı Yayınları, 2016.