Bir Kitap Bir Dizi: Toplum

Bu yazıda “The Society” dizisi ve “Toplum Sözleşmesi” kitabının arasında bağlantı kurup Rousseau’nun teorilerinin dizideki yansımalarına değinmek istiyorum. Öncelikle kısaca The Society dizisinden bahsedelim. Bir grup gencin okul gezisi dolayısıyla otobüs ile şehirden uzaklaştıklarını ve döndüklerinde ise hiç kimsenin bulunmadığını, başka bir deyişle herkesin kaybolduğunu görüyoruz. Böyle bir hâlde gençler yaşanabilir bir toplum kurabilecekler midir?

Kitaptan bahsedecek olursak; Toplum Sözleşmesi’nde Rousseau, ilk toplumların oluşumundan yasa ihtiyacı doğmasına ve bunun gerekliliği olarak yürütme ve yargılama gibi disiplinlerin ortaya çıkmasından sonra farklı yönetim biçimlerinin görülmesine, bazı siyasi kavramlara değinmektedir.

Jean Jacques Rousseau

Toplum Sözleşmesi kitabında insanların beraberce yaşamasının nedeni olarak güvende hissetmek, toprak ve mal sahibi olup onu koruyabilmek gösterilir. The Society’de ise gençlerden kurulu topluluk hâlihazırda zaten modern içtimai hayatın tecrübelerini yaşamıştır fakat kendilerinden başka herkesin yok olmasıyla içlerinde tekrar nasıl bir düzen kuracakları, arta kalan ürünleri nasıl değerlendirecekleri gibi sorular üzerinde bir olay akışı ilerler. Yani diyebiliriz ki dizide ana tema ilk aşama olan beraberce yaşama değil, ondan sonraki yasama durumudur.

Rousseau’nun anlatımıyla; varlık ve yaşam kazanan bütüne, şimdi de yasama yoluyla hareket ve sistem vermek gerekecektir.

J.J. Rousseau der ki: “İnsanın ilk uyacağı yasa, varlığını korumak; yapacağı ilk şey de kendisine borçlu olduğu özeni göstermektir.” Yani insanoğlu doğada kendini güvence altında tutabilmek için mücadele eder. Zamanla bunun, beraber yaşamak ile daha kolay olabileceğini fark eden insanlar bu şekle bürünürler ve içlerinden bazı açılardan sıyrılıp öne çıkabilenler lider olur.

Auguste Couder, Oath of the Tennis Court (Oath of the Jeu de Paume), 20 June 1789 1848

Dediğimiz gibi ortada bir bütün var ve birisinin baskın karakter olarak kendini hissettirebilmesi ve başa geçmesi gerekmektedir. Dizide, bazı kişilerin fazlasıyla serbest ortamdan yararlanıp, önceden kalan imkânları kontrolsüzce kullanmalarına karşın beraberce yaşama durumunun bilinciyle hareket edip varlığını koruyabilmek içgüdüsüyle gelecek zamanı planlama ve bir düzen oturtma uğraşındakileri de görüyoruz. Bu düzeni kurmak isteyenlerden biri mantıklı fikirleri, sakin tavrıyla sözünü dinletmeye başlıyor. Bir noktayı atlamamam gerek ki o da şudur: Rousseau, hak sözün güce hiçbir şey eklemediği kanaatindedir ve de “güç”ün bir hak oluşturmayacağı. Kaba güç sahibi bir grubun da dizide bulunmasına karşın eğilim uzun vadeli ve tutarlı planlar ortaya koyan Cassandra karakteri üzerine oluyor ve küçük çaplı bir iktidar kurmayı başarıyor.

Olaylar ve karakterler üzerince uzun uzadıya durmadan, diziyi izlemeyenler için de kurgusal bir bilgi vermekten sakınarak yazmaya çalıştığımdan dolayı Rousseau’nun teorileri bağlamında ilerlemek istiyorum.

JL.David, Revolución Francesa, 1789

Dizide kendilerini savunmaları gereken başka bir toplum yok. Bu da güvenliklerini birbirlerine karşı korumalarını sağlayabilecek bir sistem kurabilmeyi gerektiriyor. Rousseau, “Egemen Varlık”tan bahseder. Egemen varlık halktır denilebilir. İnsanın, Toplum Sözleşmesi gereğince egemen varlığın bir üyesi olarak kişilere karşı, devletin üyesi olarak egemen varlığa karşı borcu vardır. “Kişinin özel istemleri, ortak davaya olan borcunu karşılıksız bir yardım gibi gösterebilir ona ve bu yardımdan yoksunluk başkalarına zararlıdır fakat kendisine çok daha pahalıya mal olur” şeklinde anlatılır kitapta. Dizide de bu durumu bireysel kalkışmalarda toplum huzurunun sarsılması ve lider kişinin suçluyu cezalandırması olarak izliyoruz.

Bireysel olarak böyle olabilir ancak aksi sesler daha sık duyuldukça ve birleşmeye kalkınca da bir seçim ihtiyacı hâsıl oluyor. Rousseau da hangi yönetim biçiminin hangi millete daha uygun olacağından bahsederken az nüfuslu yerlerin demokrasiye, orta nüfusun aristokrasiye ve çok nüfusun da monarşiye daha elverişli olduğunu söyler. Demokrasi de olsa yöneten kişilerin sayısının mümkün oldukça az olması gerektiğini savunan Rousseau, yöneticilerin çoğalması ile hükümetin gevşeyeceğini anlatır.  Antik Roma’da halkın yasal yollardan şehir için hep beraber toplantı yapacağı zaman hükümetin yargı hakkı ve yürütme gücünün ortadan kalkacağından bahseder ve “Çünkü temsil edilenin bulunduğu yerde temsil diye bir şey kalmaz.” der. The Society’de de bu sistemi kurmak isteyenler ile iktidar hırsını takip edenlerin mücadelesini izledik.

Kaynak
Jean-Jacques Rousseau, Toplum Sözleşmesi, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, 2020

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir