Seyirciyi rahatsız etmeyi hedefleyip bundan çok daha fazlasını başaran, sinema sanatını ‘gerçeklik’ düzleminde izleyiciye sunan Avusturyalı yönetmen Michael Haneke, yaptığı filmleri “kimsenin kolayca ve içi rahat bir şekilde seyredemeyeceği filmler” şeklinde tanımlıyor. Haneke, hemen hemen her filminde seyirciyi rahatsız etmeyi amaçlıyor. Öyle ki kendi filmlerini sunarken “Size rahatsız seyirler dilerim.” diyor. Filmlerinde en çok kapitalist toplumlardaki çürümeyi, insan üzerinde yarattığı tahribatı, orta sınıfın zedelenmiş zihnini anlatıyor. Bugünkü yazımda sizlere, yönetmenin Funny Games (Ölümcül Oyunlar) adlı filminden bahsedeceğim.
Funny Games, tatil için şehir dışındaki villalarına giden üç kişilik çekirdek bir Avrupa ailesinin (anne, baba, çocuk) başına gelen olayları konu alıyor. Filmde, evlerine davetsiz bir şekilde gelen kibar görüntüde beyaz giyimli iki gencin aileye uyguladıkları nedensiz ve anlamsız bir şiddet var.
Şiddet içerikli, özellikle Hollywood filmlerinde sıkça gördüğümüz kötülerin kaybedip, iyilerin kazandığı klişesine bu filmde rastlamıyoruz. O dönemde ülkesinin izleyicileri tarafından eleştirilen Haneke, bu filmi aslında Amerikan toplumuna karşı yaptığını söylüyor ve 10 yıl sonra yeniden bu kez Amerikalı oyuncularla çekiyor. Yönetmen bu filmi de çekimlerden repliklere kadar yine aynı şekilde çekiyor.
İki gençten ismi Peter olanın eve gelip Anna’dan dört adet yumurta istemesiyle başlıyor ailenin kâbusu. Yumurtaları kıran ve evdeki telefonu suya düşüren Peter’in hareketleri hiç normal durmuyor. Yumurta konusu filmde o kadar uzun süre işleniyor ki izlerken artık bitmesini istedim. Beyaz giyimli bu iki genç evden çıkmayarak izleyicinin sinirini bozmayı başarıyor. Gençler Georg’un dizini kırıyor ve aileyi rehin alıyor.
-Bunu neden yapıyorsunuz?
-Neden yapmayalım?
Filmin ilerleyişinde Georg gençlere neden böyle bir şey yaptıklarını sorduğunda alışılmadık bir cevap alıyor; “Neden yapmayalım?” Filmi izlerken ben de gençlerin neden böyle bir şey yaptıklarını bilmek istedim hep. Bir nedeni olmalıydı çünkü izleyiciye göre. Haneke, tam da bu duruma bambaşka bir şekilde cevap veriyor. Paul, çocukluklarına dair acıklı hikâyeler, uyuşturucu, kötü yetiştirilme gibi birçok hikâye anlatıyor ve sonra da “Hangisi sizi tatmin eder?” diyor. Filmin en sevdiğim yanlarından biri de Paul karakterinin arada kameraya dönerek izleyiciyi de olaya dâhil etmesi.
-Onların tarafındasınız değil mi?
Michael Haneke, filmlerinde şiddet sahnelerini izleyiciye göstermeden yapabiliyor. Filmde yaşanan ölümlerin hiçbirini görmüyoruz. Hatta filmde beklenmedik anda gelen bir şiddet sahnesini Paul, uzaktan kumanda ile müdahale ederek filmi geri sarıyor. Bu müdahale Amerikan toplumunun bizi sürekli umuda bağlaması, kötünün hep kaybetmesini istememiz, şiddeti görme hevesimize yapılan bir eleştiri niteliğinde adeta.
Amerikan filmlerine ve şiddet meraklısı izleyicilerine çarpıcı biçimde göndermelerin olduğu bu filmi, alışılmışın dışında filmler arıyorsanız mutlaka izlemenizi tavsiye ediyorum.