Anlaşılmak Düşü: Gördüm Çiçeği

“Cümle ağır ağır ve ağırlaşarak büyüyor içimde. İyi başlamış ama öyle gitmeyen bir rüya gibi.” (s.20)

Sinema, televizyon ve tiyatro oyuncusu Başak Daşman, ilk öykü kitabı Kırk Evin Delisi (2017) ile öykü sahnesine çıkmıştı. Bu defa perde arasında, denemelerin ve senaryoların yanında bir öykü kitabı daha var! Başak Daşman, Gördüm Çiçeği (2022) öykü kitabıyla yine İthaki’de, öykü sahnesinde rol almaya devam ediyor. Oyunculuğundan izlediğimiz ve alışık olduğumuz başarısını, on öyküden oluşan ikinci kitabı Gördüm Çiçeği’nden okuyoruz bu kez.

Kitabın kapağında harika bir illüstrasyon var: Okur, öyküyü okuduğunda Sena Çevik Zapsu’nun çalışmasını çizecek ve şekillendirecek zihninde. Tıpkı çiçeğin kokusunu ilk kez duyduğunda, gözümün önünde ağzına kadar pembe Gördüm Çiçeği yapraklarıyla dolu dev bir kule canlandı diyen karakter gibi.

Başak Daşman; öykülerinde, oyunculuğun gözlem gücünü yansıtıyor, sahneyi aktarıyor ve rollerin inceliklerini, karakterleri üzerinden veriyor. Öykülerdeki akıcı dil diyaloglarla açılıyor, anlatıcının sorduğu sorularla genişliyor ve karakterlerin iç sesleriyle uyumunu yakalıyor.

Öykülerin genel çerçevesini, karakterler ve anlatıcı arasında paylaşılan anlaşılmak, anlamak ve anlatmak arzusu çiziyor. Anlatıcı anlatmak arzusunda, karakterler ise anlaşılmak gayesinin etrafında yaşıyor rollerini.

“Kimse artık bu kadar uzun süre ve uzun cümlelerle konuşmuyor.” (s.54)

Başak Daşman, insana ait yerleşik duyguların, kabullerin ve retlerin öykülerini yazmış Gördüm Çiçeği’nde. Kalıpları, genellemeleri, modern insanın hâllerini ve insan ilişkilerini ironik bir söylem etrafında dile getiriyor. Kadın karakterleri ve özelikle “kök” benzetmesi üzerinden kadınların hikâyesini paylaşıyor okuruyla.

Birkaç öykü etrafında oluşturulan “çöp” metaforu ile Gördüm Çiçeği öyküsünde bahsedilen çiçek ve onun kokusu, hayatın ve insan psikolojisinin iki yönünü hatırlatıyor. İki bakış açısını, farklı ama bir noktada ittifak eden iki durumu birlikte düşünüyorum ben bu öykülerde. Hızla gelişen tüketim kültürü, anılardan kurtulmanın zorunluluğu ve gerekliliği vurgulanıyor birçok defa.

Modern insanın topluluk içerisinde düştüğü ve büründüğü hâllerin ironisi: Kıymet öyküsü. Modern dünyada hayatta kalabilmek birtakım kurallara, şartlara ve gizliliklere bağlı olduğu gibi “öteki”ne yaklaşabilmek, uyum sağlayabilmek ve sınırlarında gezinebilmek de bazı çabaları gerektiriyor.

İletişimin bir parçası olmak, o kimliklere benzeme ve doğal olandan uzak bir taklit yaratma mecburiyetine dönüşmüş. Aidiyet duygusunun güldürücü hâli: Düşler, fikirler ve tasarılar ben’in değil. “İlişkilerin tedirginliği” diyorum ben buna ve böyle bakıyorum Kıymet öyküsüne.

“Yalnız olmak hoş değil. Nasıl korurum kendimi dünyaya karşı.” (s.84)

Bütün bu öyküler, Gördüm Çiçeği’nin kokusunu duyabilecek talihli okurlar için.

Kaynakça:
Başak Daşman, Gördüm Çiçeği (2022), İstanbul: İthaki.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir