Son zamanların en çok konuşulan yönetmenlerinden Christopher Nolan’ın birkaç kez ertelenen yeni filmi Tenet, pandemi dönemi esnasında sinema salonlarının biraz nefes almasını ve seyircilerin sinemaya olan hasretlerini az da olsa dindirmelerini sağladı.
Yazan: Kayhan Oğuzhan Bali
John David Washington, Robert Pattinson, Elizabeth Debicki, Kenneth Branagh, Aaron-Taylor Johnson, ve Nolan’ın gediklisi Michael Caine gibi yıldızların rol üstlendiği bu film, 2.5 saatlik süresi ve özellikle bol aksiyonlu sahneleri ile izleyicilere güzel anlar yaşatmayı vaad ediyor.
İsimden bahsetmek gerekirse Tenet, her iki taraftan da okunuşu aynı olan palindrom bir sözcük. “İnanç”, “ilke”, “prensip” gibi anlamlara geliyor.
Spoiler bayraklarımızı asalım, film hakkında konuşalım.
Hiç şüphe yok ki ilk bahsetmemiz gereken şey, “zaman”. Nolan, filmlerinde zaman kavramıyla oynamayı seviyor. Memento’da geriye akan anlatımı, Inception’ın katmanlar arasından gezen karakterleri ve Dunkirk’ün aynı savaşta üç farklı zaman çizgisini anlatarak kullanmıştır. Tenet için ise bu kez zaman olgusu, filmin tamamına etki ediyor. Gelecekten gelen ve geçmişi etkileyecek bir tehdit, zamanı her iki yönden de yaşayabilen karakterler biraz kafa karıştırıcı olsa da hikâyeyi şüphesiz daha ilgi çekici bir hale getiriyor.
Gelelim asıl konuya. Film nasıldı, şimdi filmde bir organizasyon var ama ne bu organizasyon hakkında ne de bu organizasyonun mensubu olan, geçmişi ve adı olmayan ana karakterimiz hakkında yeterli bilgi alıyoruz.
Filmde anladığımız şeylerden biri; gelecekle etkileşime geçen, objeleri zamanın normal akışının tersi yönünde hareket ettirebilmenin keşfini yapmış bir silah tüccarının, hükmedemeyeceğini anladığı dünyayı yok etmesinin önüne geçilmesinin mücadelesini anlatıyor.
Cümle biraz zor mu oldu? Daha hiç bir şey görmediniz, devam ediyoruz. Yer çekimin tersine yapılan bungee jumping’ler, zamanda geriye giden mühimmatlar ve daha fazlası.
İlk izlenişte tam anlamıyla kavranamayacak bir film gibi duruyor değil mi? Indiewire yazarı Mike McCahill, Tenet için yazdığı eleştiri yazısında, filmin Londra gösteriminden önce bir stüdyo temsilcisinin kendilerini önümüzdeki günlerde ikinci, hatta üçünü bir gösterime daha davet ettiğini söylüyor. Bu durum bile filmin tek bir izlemede tam anlamıyla kavranamayacağının bir göstergesi olabilir.
Tenet’in bazı sıkıntılarından değinmek gerekirse; filmin başında bahsedilen bir Soğuk Savaş mevzusu vardı ne oldu o, filmin başından sonra unuttuk gittik onu. Filmin kötü karakterinin de yetersiz kaldığını, motivasyonun yeterli olmadığını düşünüyorum.
Ana karakterimiz olan ajan ile silah tüccarının eşi arasında kesinlikle inandırıcı gelmeyen, sanki bir anda ortaya çıkmış gibi görünen yakınlaşmaya ne demeliyiz? Sahneler arasında, böyle bir anda koparcasına geçişler, yapılan kurgu -bazıları, hepsi demiyorum- ve gereksizce uzatılan aksiyon sahneleri…
Filmin Müzikleri
Beni rahatsız eden şeylerden biri ise bizim duygusal yönelimlerimizi sürekli kontrol eden müzik kullanımı. Yani sanki müzikler o sahnede ne hissetmemiz gerektiğini dayatır gibiydi.
Filmin müzikleri bilindiği üzere Hans Zimmer imzası taşımıyor. Kendisi şu an Denis Villeneuve‘nin yeni filmi olacak Dune üzerinde çalışıyor. Tenet filminin müziklerini Black Panther ile Oscar kazanan Ludwig Göransson üstlendi.
Zaman Çizgisini Gözler Önüne Seren Bir Tablo Yayınlandı
Tam Al’thor isimli bir Twitter kullanıcısı, sosyal medya hesabı üzerinden filmdeki zaman olgusunun daha iyi anlaşılması adına önemli bir tablo paylaştı. Bu tablo filmde olan olayları anlamamızı bir miktar kolaylaştırıyor.
Toparlamak adına, belki de çok uzun zaman sonra sinemada bir film izlediğim için olsa gerek filmi genel anlamda beğendiğimi söyleyebilirim. Biraz önce saydığım bir kaç sıkıntıya rağmen. Puan vermem gerekirse 7.5/10
Filmi izlemeden önce okumanızı tavsiye edeceğim bir diğer yazımıza buraya tıklayarak ulaşabilirsiniz. İyi okumalar.
Kaynak:
