Sanat beni bir hayli ilgilendiriyor lâkin gerçek beni daha fazla ilgilendiriyor.
—Alberto Giacometti
Alberto Giacometti (1901–1966), kariyerini ziyâdesiyle madde ve anlam arasındaki mücadeleye adamış ve figürün kütlesini temel güçle doldururken mümkün mertebe nasıl azaltacağının kapsamlı bir araştırmasına girişmiştir.
“Giacometti’nin insan tasvirleri daima hiçlik ve varlık arasında uzlaştırıcı bir konumdadır. Heykelleri, yoksunluğun hisli yoğunluğunu anımsatır. Genellikle savaş sonrası Avrupa’sının tahribatına tanıklık ettiği düşünülen Giacometti’nin heykelleri; resimleri ve çizimleri gerçeküstücülük ve dışavurumculuktan, varoluşçuluk ve fenomenolojiye kadar sanat tarihi ve felsefi anlatılarla bezeli zamansız bir kaliteye sahiptir.”
—Jean-Paul Sartre
İsviçre’nin güneydoğu Alpleri’nde ve Stampa yakınlarında doğan Giacometti; sarp sıradağların karanlık gölgeleri, parıldayan gölleri ve dik yollarıyla çevrili olarak büyümüştür. Bu coğrafi yoğunluk, onun ölüm ve zaman telakkîsini derinden etkileyecektir.
Giacometti, figüratif heykellerinden memnun olmaması hasebiyle 1922’de Paris’e taşınır. Burada Kübizme geri dönerek soyut formları teşrih eder ve menfi alanla deneyler yapar.
Bedenî olmayan heykelsi formlar arayışı, Haziran 1929’da Galerie Jeanne Bucher’deki bir sergide gösterilen Gazing Head (1928) gibi düzleme dayalı, soyut eserlere yol açmıştır. Bu çalışma; fikirleri ile Giacometti’nin eserlerini form ile içerik anlamında etkileyip yıkımı, maddeselliği ve tekinsizliği ihtiva eden temalara yaklaşım biçimlerini genişleten gerçeküstücülerin dikkatini çekmiştir.
Giacometti; genellikle eşi Annette’den kardeşi Diego’ya kadar yakın arkadaşlarını, şairleri, yazarları, Jean Genet ve Eli Lotar gibi sanatçıları model olarak kullanırdı. Buna ek olarak; modelleri, kendi oluşlarında yakalayıp fotoğraflamak için saatlerce (genellikle birkaç hafta boyunca) oturmalarını isterdi. Bu uzun hareketsizlik dönemlerinde, modellerinin ona kendisininki kadar dikkatli bir varlık sunmaları konusunda ısrarcı olurdu.
1950’li yıllarda New York’taki Pierre Matisse Galerisi’ndeki ikinci sergisinden itibaren Giacometti’nin eserleri; eleştirmenler, yazarlar ve filozoflar tarafından çağının kusursuz bir tecessümü olarak kabul edilip uluslararası övgüye nail oldu. Sanatçı bu dönemde; bilhassa beden ve yerçekimi arasındaki ilişkiyi vurgulayan ince, melankolik formları betimleyen çıplak kadın tasvirlerine odaklandı.
Giacometti, 1956 Venedik Bienali’nin Fransız Pavyonu için meşhur Femmes de Venise‘i (Venedik Kadınları) ve eşzamanlı olarak Kunsthalle Bern’de bir retrospektif üretti. Kilden tel armatürler üzerine yontarak, dokuzu bronzdan olmak üzere yaklaşık on beş figür yarattı. Daha önceki inanılmayacak derecede ince olan “hayâli” figürlerden ayrılan Femmes de Venise; yaşam/ölüm, karanlık/aydınlık gibi umûmî temalara hitap eden sahici bir doğrulukla sunuldu.
1966’daki vefatına değin Giacometti, temsilin sınırlarını zorladı ve bugün sanat yapmanın merkezinde konumlanıp sürekli gelişen fenomenolojik araştırmaları harekete geçirdi: Madde «bronz, alçı, odun kömürü, boya» gerçeği nasıl somutlaştırabilir? Hiç değilse, sanat canlının özünü ne denli muhafaza edebilir?
KAYNAKÇA: https://gagosian.com/artists/alberto-giacometti/
Resimler kaynak: Pinterest