Agora filminin başlangıcında devamı hakkında bize öngörü sağlayabilecek, filmin genelini kapsayan sorgulama temasına kısa bir örnek olan bu cümleyi görüyoruz aşağıda. Akabinde de bunu destekleyici birçok durum meydana gelecektir.
Yazan: Sinem Altınoluk
“Sizce kaç aptal kendi kendine bu yıldızlar neden düşmez diye sormuştur? Ama siz, bilgelikle eğitilen siz, yıldızların ne aşağıya ne de yukarıya doğru hareket etmediğini biliyorsunuz.”
Agora; M.S. 300-400 yılları arasında Mısır’ın bilim merkezi, dünya tarihinde büyük öneme sahip İskenderiye Kütüphanesi’nin yakılması döneminde ilk kadın matematikçi, astronom ve filozof olan Hypatia’nın hikâyesini anlatır. Dünyanın yuvarlak olduğuna kesin inançlı, hipotez körlüğüne dayalı düşüncelerini değiştirerek elips yörüngesini bulan kişidir.
Agora eski Yunancada “şehir merkezi” anlamına gelmektedir; şehrin ticari, politik ve sosyal merkezi manasını taşır ve bu manaya uygun olarak da seçimler, organizasyonlar, taşkınlıklar ile ses getirme amaçlı eylemler bu meydanda yapılır. İskenderiye Kütüphanesi de Agora’nın en merkezinde inşa edilmiştir. Kütüphane olmasının yanında içerisinde tiyatro, derslik, arşiv gibi bölümleri de vardır. Bu bilgiler sonucunda aslında bir kültür merkezi imajı oluşuyor kafamızda, buna uygun olarak da Hypatia’nın desteklendiği, çokça önemsendiği bir toplum zemini var. Özellikle babasının Hypatia’yı çok iyi tanıdığını ve desteklediğini görüyoruz.
Filmin başında din ve etnik kimlik fark etmeksizin Paganlar ve Hristiyanların Hypatia’dan ders aldığı görülüyor. Kütüphane içerisinde yapılan bu derslerde deneysel yöntemler kullanarak gözlemler eşliğinde bilimsel bulgulara ulaşmak amaçlanıyor.
Sorgulama ve düşünme üzerine geçen bu derslerde herkesin rahatça fikir beyanında bulunabildiğini görüyoruz. Bu yıllar Hristiyanlığın Mısır’da hızla yayılmaya başladığı bir dönem, örgütlenme ve taşkınlık faaliyetleri inanç yayma bağlamında zorbalıkla dayatılmaya çalışılıyor. Bu durum meydanlarda Paganların ve Hristiyanların atışmaları ile daha da büyüyerek savaş hâlini almaya gidiyor.
Hypatia ve öğrenciler tarafından sıkça kullanılan, “Bizi birleştiren şeyler, ayıran şeylerden daha fazla.” söylemi Hristiyanlığın hızla yayılmasıyla yaşananlar bağlamında anlamını yitirmekte, artık topluluklar arasında inandıkları Tanrıları savunma kılıfında toplumsal ve siyasi iktidarlık yarışı başlamaktadır. Bu savaş Hristiyanların egemen olmasıyla sonuçlanır.
Bu kargaşadan Hypatia, ona âşık olan ve sonradan Roma tarafından vali olarak görevlendirilecek Orestes ile bazı Paganlar kaçmayı başarıyorlar. Bu kaçma hengamesi esnasında Hypatia’nın kölesi, ona delice âşık olan Devus ile aralarında bir anlaşmazlık meydana geliyor ve Devus saf değiştiriyor. Özellikle bu sahnede inanç temelli saf tutuşlar ve pragmatikliğe dayalı simgesel inanç değişimleri arasındaki fark göze çarpıyor.
Kendimizi inancın temelinde bireyin beklentisi konulu bir soru sorarken buluyoruz. Devus’un kısa sürede Hristiyanlar topluluğunda yüksek mevkiye geldiğini görüyoruz. Bu bahsettiğimiz aşk durumları filmin öğretisi yanında izlenmeyi de arttıran duygusal yanlardandır.
Agora’nın en çarpıcı ve bir yandan da en üzücü sahneleri bu isyan sırasında karşımıza çıkıyor. Çıldırmış halde şehri ele geçiren Hristiyanlar her yeri yakıp yıkıyor. Kütüphanedeki asırların birikimi son derece değerli, nadide el yazması yüz binlerce kitap ve papirüs barbarca yakılıyor. Kütüphane ve beraberindeki tüm heykel, anıt ve derslikler yerle bir ediliyor.
Artık Hristiyanların egemenliğinde olan Agora da onların tekelinde olmuş durumdadır. Paganlar ile aralarında geçici bir denge kurulur, amacı sağlıklı iletişim ve toplum refahı olmayan bu taşkın grup pamuk ipliğine bağlı bu dengeyi bozacak, bu sefer yalnızca Paganlara değil Yahudilere karşı da örgütleneceklerdir. Şehirde öncekinden daha şiddetli bir kaos havası hâkim olacaktır.
Hypatıa’nın eski öğrencisi Orestes şehrin valisi olur. Hypatıa’yı da danışmanlarından biri yapar. Davus da güç temellendirmesiyle katıldığı Hristiyan grupta yüksek konuma sahip biri haline gelmektedir. Bu sahnelerde özellikle dinî inanç perdelemesinde insanların iktidarlık mücadelesine şahit oluyoruz. Güç ve şiddet politikası uygulayarak kendilerinden olmayan bireyleri yok sayıyorlar.
Bu kaos ortamında Hypatıa’nın nasibini almaması imkânsız durumdadır. En ufak bir inanç sorgulama durumunda kati cevaplarla susturulan bu toplulukta, bilmek arzusu ile dolu olan Hypatıa cadı olarak damgalanıyor. Topluluk tarafından katlediliyor ve vücudunun parçaları şehir merkezinde adeta ders niteliğinde sergileniyor. Bu üzücü sonda bizi tek mutlu eden şey Hyaptıa’nın şu sözüdür:
“Gökyüzünün sırrını çözdüğüm zaman, işte o zaman mutlu bir insan olarak öleceğim.”
Belki de onun için yaşadığı şeylerin bir önemi yoktur. Gökyüzünün sırrını çözmüş olarak mutlu gitmiştir.