Abbas Kiyarüstemi ve Sineması

Herkes eşit miktarda hayal kurmaz ama kurulanlar herkese yeter.

Abbas Kiyarüstemi

Sinemasını insan düşlerine ulaşmanın bir yolu olarak gören, bu incelikte ve düşünme ekseninde senaryolar oluşturup yöneten, düş kurmanın yaşamın en önemli ögelerinden birini oluşturduğunu dile getiren Kiyarüstemi var bugün satırlarımızda…


Yazan: Sinem Altınoluk

İran sinemasının mihenk taşı, şiirsel dili, farkında olmadan realite içine masalsı bir dille izleyiciyi çeken yönetmen Abbas Kiyarüstemi’den bahsedeceğiz. Kiyarüstemi 1940 Tahran doğumludur. Dünya çapında takdir görmüş bir yönetmen, senarist ve yapımcıdır. Kendisini daha çok yönetmenliği ile tanıyor olmakla birlikte ressam, şair, fotoğrafçı, grafik tasarımcı olduğunu bilmek bu çok yönlü kimliği ile filmlerinde birçok unsura zemin oluşturan donanımları görsellerde daha kolay yakalayabilme olanağı sunuyor bizlere.

Çalışmaları

Kısa film ve belgeselleri de dahil olmak üzere ömrünün sonuna kadar kırkı aşkın eser ile ilgilenerek izleyiciye sunmuştur. Kökler Üçlemesi, Kirazın Tadı ve Rüzgâr Bizi Sürükleyecek filmleri ile de dünya çapında adından söz ettirmeye başlamıştır. Şunu da belirtmeden geçemeyeceğim: Kökler Üçlemesi olarak adlandırdığımız Arkadaşımın Evi Nerede, Yaşam Sürüyor ve Zeytin Ağaçları Altında filmleri tarafımızca adlandırılmış bir üçleme olarak kabul edilse de Kiyarüstemi buna karşı çıkar ve filmleri arasındaki tek bağlantının tesadüfen aynı mekânda çekilmesi olduğunu söyler. Filmleri içinden Ve Yaşam Sürüyor, Zeytin Ağaçları Altında ve Kirazın Tadı filmlerinin bir üçleme oluşturmasının daha mantıksal olabileceğini söyler, bunun nedenini ise üç filmin aynı temayı işlemiş olmasıyla sebeplendirir.

1960 sonrası başlayan Füruğ Ferruhzad, Perviz Kimyavi gibi yönetmenlerinde dahil olduğu İran Yeni Dalgası yönetmenleri içindedir Kiyarüstemi. Filmlerinde bu akımın bir nevi temsil özellikleri olan şiirsel diyaloglar, politik ve felsefi konularla ilgili alegorik hikâye anlatım tarzı onun sinemasında da görülür ancak tamamen kendine has biçimleri olduğunu bir Auteur yönetmen olduğunu belirtmek gerekir.

Abbas Kiyarüstemi; İran toplumunun gerçekleri ile kendi hayallerini birleştirerek özgün sinemasını ve görsel dilini oluşturmuş, bir yandan belgesel olarak adlandırılabilecek şekilde fakat diğer açıdan kurgusallığını da içten içe bildiğimiz ‘hayattan kesitlerle’ bize çok tanıdık hissettiren işlere imza atmıştır. Eğitim aldığı alanlar sinema ile ilgili olmamış, sinemanın eğitimi yapılamayacak bir sanat olduğunu, kendisinin de bu işi deneyimle öğrendiğini söylemiştir. Sinemasını “ne taklit edilebilecek ne de eğitimi alınabilecek bir sinema” şeklinde yorumlar.

Çalışma Etiği

Kiyarüstemi’nin müdahalesiz bir yönetmen olmasının onun sinemasına kattığı bir gerçekçilik ve şiirsellik vardır. Yönetmen insan doğasına güvenmektedir; bunu en iyi yansıtabilme niyeti ile amatör, kamerayı görmezmiş gibi eylemsel davranan oyuncular seçer. Sinemasında bizim de içindeymişçesine akıp gitmemiz bu doğallık hasebiyledir.

Kiyarüstemi İran sineması ve televizyon sektörüne uygulanan sansür üzerine düşüncelerini şu şekilde ifade eder:

“Devrimden önce veya sonra sansürün benim çalışmalarımı etkilemediğini söyleyebilirim. Ancak bu kendisinden doğallıkla bahseden filmciler için geçerli olmayabilir. Bence İran’da şimdiye dek sansür diye bahsedilen şey çoğunlukla dinî kısıtlamalar olarak algılanmalıdır. Sansür düzenli kuralların olmadığı yerde ortaya çıkar. Açıkçası kendi kendimizi sansürlemediğimizi söyleyemem ancak kuralları çok çabuk öğreniyoruz ve kendimizi bu şartlara göre konumlandırıp filmimizi yapıyoruz. Şimdiye kadar hep yapmak istediğim filmleri yaptım.”

Bu cümlelerinden de anlaşılacağı üzere Kiyarüstemi, özgürlüğün kısmen kısıtlandığı sansür ortamında bile sanatçı kimliği ve sorumluluğu ile sanatını üretmeye devam etmiştir.

Kiyarüstemi’nin filmlerinde hem İran Yeni Gerçekçilik ile sistematize edilmiş süreçler hem alternatif fikir üretimleri ile sağlanan yenilikçilik hem de sinemasının kültür kolu olan Fars şiirselliğini tutum haline getirdiğini görebiliyoruz.

Arkadaşımın Evi Nerede filminde konu ve film yapısını bütününde minimal bir yapıda görürüz. Düz bakıldığında tek, basit bir konu ekseninde sunulmuş gibi görünse de sinema gözlüğü ile baktığımızda sosyokültürel konuları yerine göre didaktik, yerine göre sadece görsel şekilde sunmuştur. Hiyerarşi, ideoloji, kültürel değerler ve bu değerleri yaşayış biçimleri gibi konularda önemli veriler sunan film, amatör oyuncu seçimi ve doğal ortamda geçiyor olması ile Yeni Gerçekçiliğin de temsilcisidir. Her şey günlük hayatta alışılagelmiş şekilde gösterilir, şaşırtıcı sonlar yahut beklenmedik süreçler yaşanmaz. Belgesel sinemaya yazan çekimleri yanında hayat, kültür, yaşayış hakkındaki önemli tespitleri tamamen “Kiyarüstemi Sineması”nı  oluşturur.

Mirası

Bir önceki satırlarda bahsettiğimiz filmlerde olduğu gibi imzasını taşıyor her filmi. Aynı şairane havada, aynı sadelikte, aynı ruha işleyişte. Hayat Devam Ediyor ve Zeytin Ağaçları Altında filmleri de kurgu ve kurgusuzluk arasında ince bir çizgidedir. Bu ince çizgi ve denge kameranın gösterdiği her sahnede kendini hatırlatır bize.

Kiyarüstemi sineması günlük hayattaki en ufak olayların bile içindeki felsefi söylemleri göz ardı etmeden toplumun da gözüyle inceler. Sıradan gibi görünenden büyük söylemler üretebilmesi ve bunu tamamen kendi diliyle yapması özgün sinemacılığını zirveye taşıyarak birçok kişiye ilham olmasını sağlamıştır.

Kirazın Tadı (1997)

Abbas Kiyarüstemi denince akla ilke gelen, kendisine Altın Palmiye Ödülü’nü kazandıran Kirazın Tadı filminden de biraz bahsedelim. Bu filmde şu ana kadar bahsettiğimiz tüm özelliklerinin hepsinin en iyi şekliyle temsil edilişini görmek mümkün. Kirazın Tadı’nda başından sonuna Kiyarüstemi filmlerinde çokça şahit olduğumuz dolaşma eylemini görüyoruz. Sansürden etkilenmeme noktasında dolaşma eylemi ile birlikte kamerasını topluma çevirmiş, kasti çekemediklerini bu eylem eşliğinde kamera gözünden bize sunmuştur. Filmin başından itibaren uzun bir müddet adamın neden dolaştığını anlamıyoruz. Sebebini aşikâr ettiği an izleyen için de şiir başlamış oluyor. Filmin konusu intihar ettikten sonra mezarına toprak atacak birini arayan adamın kişi bulma süreci ile geçen minimalist bir filmdir. Doğal ortam, doğal oyuncular, doğal ışık, çok tanıdık muhabbetler ve bu konuşmalar içindeki felsefe ile hem İran sinemasını hem de İran şiirini başarılı şekilde temsil eder.

Abbas Kiyarüstemi; sinemasında elinin değdiği, üzerinde düşündüğü her alandan esintiler sunmuş disiplinler arası bir çalışma ile sanat eseri ortaya koymuş, bunun altından da bizde büyük etkiler bırakacak şekilde kalkmıştır. Benim içimde en çok yer eden, uğurlamasını hüzünle yaptığımız bu görselle yazımı bitirmek istiyorum. Onunda sonsuzluğuna yol almadan önce dinlemek istediği şarkı olan Mohsen Namjoo – Nobahari’yi sizlere armağan ediyorum.

KAYNAKÇA: 12 345

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir