Türk ressam ve şair Bedri Rahmi Eyüboğlu 1911’de Trabzon’da dünyaya gelmiştir. Ortaöğrenimini yaptığı sırada Trabzon’da bulunan Zeki Kocamemi’nin öğrencisi olarak resme ilgi duymaya başladı. 1927’de İstanbul’a gelerek Güzel Sanatlar Akademisi’nde Nazmi Ziya’nın öğrencisi oldu. Burada iki yıllık eğitimini tamamladıktan sonra Paris’e gitti. 1932’deki ikinci gidişinde ise A. Lhote’un atölyesinde yaklaşık bir yıl resmini geliştirdi. Dönüşünde D Grubu’nun* 1934’te açtığı sergiye katıldı.
Eyüboğlu, resme olduğu gibi, şiir ve düz yazıya da küçük yaşlarda başladı. Ünlü ressamın bütün eserlerine Anadolu’ya olan hayranlığı yansıyordu. Modern resim görüşünü şiirde de uyguladı, bol renkler şiirde yerini göz alıcı sıfatlara bıraktı. Atölyesinin girişinde “Ressam andı” vardı.
1931 yılında Fransa’ya ağabeyinin yanına gitti. Fransa’da Gauguin, El Greco, Cézanne, Matisse, Braque, Chagall gibi ustaların resimlerinden etkilendi ve onların eserlerini, tekniklerini inceleme fırsatı buldu. Bu dönemde incelediği ressamların Doğu’ya ait motifleri ve simgeleri kullanmaları Bedri Rahmi’nin fazlaca ilgilendiği bir konu oldu.
İlk Geçen Treni Seyreden Köylüler, çok renkli, van Gogh esintisi hissettiren ve onun Güney Fransa’da yaptığı manzaralar gibi ayrıntılı bir manzara içinden duman salarak geçen bir treni, işlerini bir an bırakarak izleyen köylüleri betimler. Verimli, güzel bir doğa parçası üstünde altın sarısı ekinler, yeşillikler arasında sağlam yapılı erkekler, kır çiçeklerinden takılarıyla sevimli genç kızlar trene el sallayarak selamlıyorlar, derinliklere sıralanmış elektrik direkleri, kalkınmanın ve bolluğun simgesi olan silolar arka planda görülüyor.
Çerkeş demiryolu yapımında çevirmenlik yaparak Tekel Genel Müdürlüğü’nde vitrin tasarlayıcı olarak geçimini sağladı. 1936’daki diploma yarışmasında “Hamam” adlı kompozisyonuyla birinci oldu. Aynı yıl Moskova’da düzenlenen Çağdaş Türk Sanat Sergisi’ne katıldı. Ve yine bu yıl yaşamını birleştireceği Ernestine Letoni (Eren Eyüboğlu) ile tanıştı. 1937’de Cemal Tollu’yla birlikte Akademi’nin Resim Bölümü Şefi Leopold Levy’nin asistanı oldular.
Eyüboğlu’nun bu erken dönem nülerinde görülen renkli dekoratif unsurlar, ünlü Fransız ressam Henri Matisse’ye duyduğu ilgiyle de beslenen bir Batı-Doğu sentezi arayışını hissettirir. 1930’ların başında Bedri Rahmi Eyüboğlu ile Eren Eyüboğlu’nun birbirine çok benzeyen bir dizi küçük boyutlu nü resmi, resimsel arayışları konu alan karşılıklı bir görsel sohbet gibidir.
Cumhuriyet Halk Partisi’nin düzenlediği yurt gezisi programı çerçevesinde 1938’de Edirne’ye, 1942’de Çorum’a gidip bu kentlerde gerçekleştirdiği yapıtlarla Yurt Sergileri’ne katıldı. 1947’de İstanbul Asmalımescit’te kendi adını taşıyan özel bir atölye açtı. Değişik araç ve gereçlerle, farklı tekniklerle oluşturduğu işlerinde, aldığı Batı sanatının zengin deneyim ve birikimleriyle, yöresel ve geleneksel halk sanatının ürünleri arasında, kendi sanat anlayışına özgü sentezlere ulaştı. Az malzemeyle çok şey anlatma sanatı olarak tanımladığı halk sanatı, sanatçının yapıtlarına kaynak oluşturdu. Bedri Rahmi’nin ressamlığı ve hocalığı yanında şairliği ve yazarlığı da önemli bir yanıdır. Yayımladığı kitaplar arasında “Yaradana Mektuplar”, “Karadut”, ‘Tuz”, 1953 tarihli “Üçü Birden”, “Dördü Birden” sayılabilir.
1940’lardan sonra duvar resimlerine yöneldi. İlk duvar resmini 1943’te İstanbul’da, Ortaköy’deki Lido Yüzme Havuzu için yaptı. 1947’de İstanbul’da özel bir atölye ve galeri açtı. 1950’de Ankara’da sanatının o güne kadarki bütün dönemlerini kapsayan bir sergisi düzenlendi. Bedri Rahmi aynı yıl bir kez daha Paris’e gitti ve İnsan Müzesi’nde (Musee de I’homme) ilkel kavimlerin sanatını inceledi. Bu incelemeleri ‘güzel’in aynı zamanda ‘yararlı’ da olabileceği, ‘yararlı’ olmanın ‘güzel’in gücünü eksiltmeyeceği düşüncesine ulaşmasına yol açtı. Bu düşünce ise onun bundan sonraki sanat görüşünü tümüyle etkiledi, yönlendirdi.
1941’de de yine yurt gezileri ile Çorum’a ve İskilip’e gitmiştir. İskilip gezisi onun resim anlayışı üzerinde derin etkiler bırakmıştır. Resimlerinde han avluları, halay çekenler, çocuk emziren kadınlar, saz çalan âşıklar gibi temaları işlemeye başlamıştır.
Yabancı sanat çevrelerinde her fırsatta incelemeler yaptı ve kalemi ile bütün sanat çevrelerine hizmette bulundu. Halkevleri çalışmalarına katılarak 1938 yılında Edirne’den güzel peyzajlar verdi. I. Devlet Resim ve Heykel sergisinde 3.lük, 4. Devlet Resim ve Heykel sergisinde de 2.lik ödülü aldı. Resim ve Heykel müzesinde, Milli Kütüphane Koleksiyonunda, bir çok resmi ve özel koleksiyonlarda eserleri bulunmaktadır.
Rahmi Eyüboğlu’nun sanatla ilişkisi hiç bitmiyordu. Eşi Eren Eyüboğlu’nun kendisi de ressam, oğulları Mehmet Eyüboğlu yazma sanatçısıdır. Deneme yazarı olarak tanıdığımız Sabahattin Eyüboğlu ağabeyi, ilk kadın mimarlarımızdan Mualla Eyüboğlu kız kardeşi, Yazar İsmet Zeki Eyüboğlu ise kuzenidir.
Ona göre sanat görüneni olduğu gibi kopya etmek, düzgün çizmek ya da güzel boyamak değildir. Görünenin özgün bir dille, sanatçının yaratım süzgecinden geçirerek kendi bakış açısıyla yeniden şekillenmesi sonucunda ortaya çıkan eser sanatsal bir değer kazanır ve sanat olarak nitelendirilir.
Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun resimleri tahlil edilince iki temele ulaşmak mümkün: Biri, şair duyarlılığının kendine özgü yaratılışıyla kişisel kalan yönü. Öbürü, sanat felsefesi ve hayat görüşüne eklenen teknik olgunluğuyla yerli köklere inebilen ve o yüzden bütün dünyaya hitap edebilen tarafı.
Bedri Rahmi, 1961’de aldığı Rockefeller Bursu ile iki yıl için ABD’ye gider. Bu dönemde zengin renklerle soyut biçimlere yönelir. Amerika Dönemi’nin sanatına başka bir boyut kazandırdığını ifade eder. Kaliforniya Üniversitesi, Berkeley’de iki yıl misafir profesörlük yapar. 1961 Ağustos’ta UNICEF yararına Eşeğin Üzerinde Çocuklarını Taşıyan Anadolu Köylü Kadın motifi Amerika’da kartpostal olarak basılır.
ABD dönüşü soyut resim ve renk düzenlemelerini bırakıp yeniden eski konularına döner, gecekonduları, kahvehaneleri, hanları resmeder. Kardeşi Sabahattin Eyüboğlu’nun 12 Mart sürecinde gözaltına alınması onu çok etkiler. 1970 yılında, yeniden toplumsal içeriği ağır basan resimler yapar.
Halı, kilim, çini, yazma, hat sanatı, az da olsa minyatür, seramik onun başlıca çizgi, biçim ve renk repertuarı oldular. Bedri Rahmi Eyüboğlu, gücünün en çekici kısmını duvar süslemelerinde gösterecekti. Küçük mozaik taşlarının birleşim ve dağıtımı, beton fresk tekniğinde boyalar, seramikler yoluyla meydana getirdiği anıtsal çaptaki panolarında çağımız sanat anlayışına uygun olmakla Batı’dan ayrılmış, yerli çeşnisi belirli kompozisyonlar yapmıştı.
“Şiiri şekil bulmuş resim, resmi şekillenmiş şiir” olarak değerlendiren Bedri Rahmi Eyüboğlu, ışığa kavuşan her şeyi büyük bir aşkla incelemiş ve bu aşkı renkler ve çizgiler aracılığıyla sunmak istemiştir. Resim sanatını tanıtırken kullandığı ifadeler, bize Eyüboğlu’nun hem şairlik, hem de ressamlık yönünü anlatır. “İçerisinde bir ışık, bir güneş tadı olmayan resim bir nakış şaheseri olabilir, fakat resim olamaz” diyen şair, resimde şiir ve ışık bütünlüğünü aradığı gibi, şiirinde de resim ve ışık güzelliğini arar.
Anadolu yazması gibi yazdı şiirlerini Bedri Rahmi, kilim gibi dokudu. Çok sevdiği kirazları, narları, dutları işledi kâğıtlara… Yiğitliği, mertliği, aşkı, sevdayı, özlemi işledi. Evrenin gizemini tek bir nar tanesinden çözmeye çalıştı o. Bilgeliği, ılık insan sıcağını bir gölün yüzeyinden akseder gibi ulaştı bize; öyle naif, öyle pürüzsüz, öyle derin.
Mayıs 1957’de yazdığı bir yazıda; “Yirmi yıl günde en az on dört saat resme çalıştım. Gece sabaha kadar çalışmalar en verimli çalışmalar oldu. Çalıştım demeyi anlamam. Ancak günün yarısı dünya ise öteki yarısı sanat kesilir. Meslek hayatında bu tür çalışmalara katlanamayanlar amatörlükten öteye geçemez.” şeklinde ifade etmiştir düşüncelerini.
Bedri Rahmi, 1927’de başladığı Akademi’deki resim öğretmenliğini ölümüne dek sürdürdü. Akademi’de sayısız öğrenci yetiştirdi, çağdaş Türk resmine bu yönüyle de katkıda bulundu. 21 Eylül 1975 tarihinde İstanbul’da pankreas kanserinden yaşama gözlerini yumdu.
Bedri Rahmi’nin şiirlerinden birini sizinle paylaşarak yazıyı bitirmek istedik. Keyifle okuyun, sanatla kalın!
SEVGİ ÜSTÜNE
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır
Kitaplara göre insan
Karanlıkta yüzüne bin mumluk lâmba tutulmuş
Gözleri, yüreği kamaşmış insandır
Aptaldır, hastadır, kahramandır
Bütün kitapları yakmalı
Sevda üstüne ne söylemişlerse yalandır.
İçinde bir tek suret yaşayan yüreğe yürek mi derler
Bir tek yaprak veren dalın boynun burarlar
Bir tek meyve veren dalı keserler
İnsan dediğin bir buğday tarlası gibi olmalı
Esti mi rüzgâr bir değil milyonlar için esmeli
Bir tek meyve veren dalı kesmeli
İnsan dediğin derya misali
Üstünde milyonlarca dalga
İçinde kıyametler kopmalı
İnsan dediğin derya misali
Uçsuz bucaksız olmalı.
Gel çıkalım sevgilim gel
Gel kurtaralım birler hanesinden
Çekelim gidelim bir uçtan uca
Açalım yüreğimizin kapılarını sonuna kadar
Sevelim sevelim sevelim
Sevebileceğimiz kadar
*D Grubu. 1933 yılında, beş ressam ve bir heykeltıraş tarafından kurulan sanatçı birliğidir.