Türk Ressamlar Dizisi: Osman Hamdi Bey

Osman Hamdi Bey’in birçok rolü vardı – müze müdürü / sorumlusu, akademisyen, arkeolog, belediye başkanı- fakat biz burada ağırlıkla Osman Hamdi Bey dendi mi ilk akla gelene yani onun sanat uzmanlığına odaklanacağız.


Çeviren: Şevval Yalçın

Hayatına Hızlı Bir Bakış

30 Aralık 1842 tarihinde İstanbul’da doğan Osman Hamdi Bey; Sanayi-i Nefise Mekteb-i Alisi’nin (Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi), İstanbul Arkeoloji Müzesinin kurucusu, Sayda Kazısı’nda bulunan İskender Lahdi’nin bugünlere kalmasını sağlayan isim, Nemrut Dağı’ndaki kazıları yapan, 1884’te Asar-ı Atika Nizamnamesi (Eski Eserler Yönetmeliği) ile tarihi eserlerin Osmanlı topraklarından dışarı çıkarılmasını engelleyen kişidir.

Paris’te hukuk eğitimini sürdürürken resme olan tutkusu sebebiyle Paris Güzel Sanatlar Okulu’na (Ecole des Beaux Arts) devam etmiştir.
1869 tarihinde İstanbul’a dönüş yapan Osman Hamdi Bey, Bağdat Yabancı İşleri Müdürlüğüne (Vilayeti Umur-u Ecnebiye Müdürlüğü) getirilmiştir. 1871 tarihinde yeniden İstanbul’a dönen Osman Hamdi Bey, sarayda yabancı elçilerin protokol işleriyle görevlendirilmiştir. Bu görevde gösterdiği başarılarından dolayı bizzat Sultan Abdülaziz tarafından, 1873 yılında Viyana’da açılan Uluslar arası Sergiye komiser olarak atanmıştır. 1875’te Hariciye-i Umur Katipliği, 1876’da Matbuat-ı Ecnebiye Müdürlüğü, 1877’de Altıncı Daire-i Belediye Müdürlüğü gibi çeşitli devlet görevlerinde çalışmıştır.

Osman Hamdi Bey’in 1881 yılında Müze-i Hümayun’a müdür tayin edilmesiyle Türk müzeciliğinde yeni ve verimli bir devre açılmıştır. Müzeciliğimizi ilk kez modern anlamda ele almaya başlayan Osman Hamdi Bey’in Müze-i Hümayun’da gerçekleştirdiği ilk işlerden birisi, yabancıların yaptığı kazılarda ortaya çıkan eserlerin yurt dışına götürülmesini yasaklamayı planladığı tüzük hazırlığı olmuştur.

Paris’te yarım bıraktığı Hukuk eğitiminin yararları burada ortaya çıkmıştır. Yürürlükte bulunan “1874 Asar-ı Atika Nizannamesini” 1883 yılında yeni baştan düzenleyerek eserlerin yurt dışına çıkmasını yasaklayan maddeler koydurmuştur. Böylece batı ülkelere Osmanlı topraklarından eser akışı engellenmiştir. Eserlerin kaydedilmesi, onarılması, nem ve rutubetten uzak ve sağlıklı bir şekilde korunup sergilenebileceği gerçek anlamda bir imparatorluk Müze Binası yapılması için dönemin yöneticilerinden aldığı destekle, bugün ki İstanbul Arkeolji Müzesinin ilk kısmını 1899’da, ikinci kısmını 1903’te ve üçüncü kısmını 1907’de tamamlayarak ziyarete açmıştır.

Ressam Kimliği

Osman Hamdi Bey, batı terbiyesiyle yetişmiş ancak içinde bulunduğu kültürden uzaklaşmadan bunu eserlerine yansıtabilmiş, döneminin en önemli ressamlarındandır. Sanat alanında tanınmasının yanında, aynı zamanda arkeoloji alanında da birçok çalışmaya katılmış hatta Türkiye sınırları içindeki “İlk Türk Müzesi”nin kurucusu ünvanına sahip bir zat.

Hamdi Bey’in eserleri hakkında önemli olan şey, o zamanlar Avrupa Oryantalist resimlerinde tasvir edilenlerden çok farklı bir İslam, Osmanlı İmparatorluğu ve Orta Doğu versiyonunu göstermesidir. Avrupalı ressamlar, İslam ve Ortadoğu’ya hayranlık duymasına rağmen onu bir erotizm, vahşilik ve egzotik bir dünya olarak yanlış bir şekilde tasvir ederken, Hamdi Bey gerçekle daha uyumlu sahneler tasvir etmişti. Sanat tarihçileri arasında ortak bir düşünce çizgisi, Hamdi Bey’in bir şekilde Avrupalı oryantalist tabloları “geri çevirmek” veya yıkmak olduğu yönünde.

Bu, Orta Doğu kadınlarının Avrupa tabloları ile Hamdi Bey’in Osmanlı kadınlarının resimleri arasında yapılan bir karşılaştırma ile en iyi şekilde gösterilebilir. Orta Doğu kadınlarının Avrupa tabloları genellikle çok seksiydi ve çoğu zaman haremde yer alıyordu. Avrupalı insanlar haremlere giremediler, bu yüzden birçok yönden Orta Doğu’nun hayal kırıklığına uğramış hayal gücünün sembolleri haline geldiler. Avrupalılar yüzlerce seks kölesinin harem kapılarının ardında, sessiz bir çöküş ortamında yaşadığını hayal ettiler. Harem kadınları, müstehcen, fetişleştirici ve egzotikleştirici yollarla resmedilmişti.

Le bain au Harem (c. 1830), Philippe-Jacques van Bree – tipik bir Avrupa Oryantalist harem sahnesi.

Aksine Osman Hamdi Bey, Osmanlı kadınlarının, genellikle müzik enstrümanları çalmak ya da okumak gibi eğitici faaliyetlerde bulunduklarını göstermektedir. Her ne kadar hepsi haremlerde yer alamıyor olsa da, Osman Hamdi Bey’in resimleri haremlerin, kadın aile üyeleri, kadın hizmetliler ve ergenlik öncesindeki erkek çocuklar için ayrılmış boş Müslüman hanelerde (genellikle kraliyet, aristokratik ve üst sınıf ailelerde) olduğu gerçeğini yansıtıyordu. Osmanlı İmparatorluğu’nda haremler, kadınların eğitimli ve saygın bir şekilde yetiştirilebildiği mekânlardı.

Kuran Okuyan Kız (1880), Osman Hamdi Bey

Osman Hamdi Bey’in Paris’te Jean-Léon Gérôme ve Gustave Boulanger gibi Avrupalı oryantalist ressamlarla sanat eğitimi aldığını belirtmek gerekir. Öyleyse, Batı Oryantalizmine direndiğini savunan pek çok sanat tarihi bilgisi varken, bazı yönlerden devam ettiği ve aslında ona gerçekten meydan okumadığını iddia eden bir bilgi de var.

Babası İbrahim Edhem Bey, Osmanlı Devleti’nde eğitim için Avrupa’ya gönderilen ilk dört gençten biriydi: 2. Mahmud zamanında Sakız Adası’nda çıkan bir isyanda esir alınarak İstanbul’a getirilen babası Edhem Bey, Kaptan-ı Derya Hüsrev Paşa’ya köle olarak satıldı ve 1829 yılında Sultan’nın izni ile Avrupa’ya eğitime gönderildi. Türkiye’ye döndükten sonra 1877 yılında Sadrazamlığa yükseldi.

Türk tarihçi Edhem Eldem, Osman Hamdi Bey’in politik görüşlerini öğrenebilmemiz için babasına verdiği kişisel mektuplardan birini işaret ediyor. Mektupta Hamdi Bey, Osmanlı kültürü hakkında bir çok eleştiri yapıyor:

“Sevgili ailem ve diğer birkaç kişi hariç, lütfen, Sevgili baba, etrafınıza bakın! Ailelerde ne görüyorsunuz? Yolsuzluk, yoksunluk, kavgalar, boşanmalardan başka bir şey yok. Kölelik tarafından istila edilmişler ve ahlaklarını odalarda kaybediyorlar. Sevgili babacığım artık Müslümanlığa ait olmayan bu gelenekleri yık. Avrupa geleneklerini de övüyor değilim. Onlara karşı da çok itirazlarım var, fakat yine de, onlar genellikle sadece evliliğin dışında ahlaksız, yozlaşmış ve edepsiz oldukları için şayet seçmem gerekirse onları seçeceğimi belirtmeliyim.”

Bu mektuba dayanarak, Eldem, Hamdi Bey’in batılı oryantalizm’in güçlü bir temeline sahip olduğunu ve yaygın olarak düşünüldüğü gibi Batı Oryantalizmine karşı bir meydan okumayı sunmadığını savunuyor.

Hamdi Bey’in hayatı boyunca iki karısı oldu – ikisi de Fransız, ikisinin de adı Marie idi. Ancak ikinci eşi daha sonra adını Naile Hanım olarak değiştirdi. Beş çocuğu vardı: ikisi Marie Hanımdan (Fatma ve Hayriye) ve üçü Naile Hanımdan (Melek, Leyla ve Nazlı). Hemen hemen tüm aile üyelerini ve kendisini sanat yapıtları için bir model olarak kullanmıştır.

Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)

Osman Hamdi Bey, Kaplumbağa Terbiyecisi (1906)

Kaplumbağa Terbiyeci muhtemelen Osman Hamdi Bey’in en ünlü eseridir ve 2004’te bir Türk sanatçısının en pahalı satılan resmî rekorunu kırmıştır. – 3,5 milyon dolar. Resmin birçok farklı yorumu var -Bazıları yavaş hareket eden kaplumbağaları kendi sanat sürecinin bir sembolü olarak yorumluyor ve bazıları da 19. yüzyılda Osmanlı İmparatorluğu’nda yapılan etkisiz reformların bir sembolü olarak yorumluyor. Eğitmen geleneksel bir kostüm giyiyor ve kaplumbağaları geleneksel bir ney flütüyle eğitiyor.

Kaplumbağa Terbiyecisi ikinci versiyon, 1907

Osman Hamdi Bey’in 1906 ve 1907’de yaptığı iki tablosunun adı da Kaplumbağa Terbiyecisi’dir. Ancak tablo ilk olarak “Kaplumbağalar ve Adam” ismiyle yayınlanmış, daha sonra ise Kaplumbağa Terbiyecisi adını almıştı. 1906 versiyonu ilk tablo ile 1907 çizimi olan ikinci tablonun genel kompozisyon olarak birbirine çok benzediğini görülür. İki tablo arasında bazı küçük detaylar var. Mesela tablonun ikinci versiyonunda ilkinden farklı olarak beş değil altı kaplumbağa bulunuyor. Ayrıca terbiyecinin sağ tarafında kalan duvarda çerçeveli bir hat ve cam kenarında bir testi duruyor. Yine bu ikinci versiyonda Osman Hamdi Bey’in el yazısıyla resmi Ahmet Muhtar Paşa’ya ithaf ettiğini gördüğümüz bir yazısı mevcut.

2004’te 1906 versiyonu, Pera Müzesi tarafından o güne kadarki en yüksek fiyata satın alınması eserin sanatçının en ünlü çalışması olmasına katkıda bulunuyor. Osman Hamdi’nin tabloda Osmanlı’dan değil, bir Japon minyatüründen ilham aldığı biliniyor. Zira Osman Hamdi Bey, resmin yapılışından 37 yıl önce babasına yazdığı bir mektupta tıpkı Kaplumbağa Terbiyecisi’ne benzeyen bir Japon gravürünü anlatıyor.

İki Müzisyen Kız (1880)

Osman Hamdi Bey, İki Müzisyen Kız (1880)

Bu tablo, Osman Hamdi Bey’in Osmanlı kadınlarının sahnelerine bir başka örnektir. Resimde tasvir edilen kadınlar, iki geleneksel Türk enstrümanını çalıyorlar -tambur, büyük telli enstrüman ve tef. Düzleştirilmiş perspektif ve desenlerin kullanımı, Osman Hamdi Bey’in İslami minyatürlerden nasıl ilham aldığını gösteriyor.

Cami Önü (1891)

Osman Hamdi Bey birçok yönden Batı’nın şiddet ve erotik fantezilerine karşı gelen eğitim ve toplum gibi pozitif değerlere dayanan bir İslam imgesi yaratmayı başardı. Cami Kapısı‘nda, cami temsil edildiği gibi İslam’ın entelektüelleşme ve konuşma niteliğine de bağlanır. Ayrıca caminin topluma bir buluşma yeri olarak rolünü gösterir.

Önemli Eserleri:

Kahve Ocağı (1879)
Haremden (1880)
İki Müzisyen Kız (1880)
Kuran okuyan Kız (1880)
Çarşaflanan Kadınlar (1880)
Vazo Yerleştiren Kız (1881)
Gebze’den Manzara (1881)
Çekik Gözlü Kız-Tevfika (1882)
Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız I
Türbe Ziyaretinde İki Genç Kız II (1890)
Feraceli Kadınlar (1904)
Pembe Başlıklı Kız (1904)
Kaplumbağa Terbiyecisi (1906-7)
Mimozalı Kadın (1906)
Şehzade Türbesinde Derviş (1908)
Silah Taciri (1908)
Beyaz Entarili Kız (1908)
Sarı Kurdeleli Kız (1909)

Ayrıca İstanbul’da bulunan Pera Müzesi’ni ziyaret ederek Hamdi Beyin eserlerine yakından bakma şansı yakalayabilirsiniz.

Yararlanılan Kaynaklar: 1/23/45

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir