Kalabalığın içindeki yalnızlık. Fransa’daki herhangi kafeden birindeyiz. Bize yansıtılan bu karede yedi insanın masaları doldurduğunu görüyoruz: makyajlı, ayakta dikilen bir kadın, beyaz boyamalı bir palyaço, apoletli bir asker, sakallı bir Bohem, insanlarla herhangi bir etkileşime girmek istemediğini belli eden aristokrat çift. Oradaki insanların her biri, boşuna olan bir üzüntüyle halk arasındaki bu kopukluktan kendilerini suçlamaktadırlar.
Bu, tutkulu fakat durağan bir resimdir. Ressam yalnızlığın alegorisini zalimce kullanmıştır. Bununla birlikte, iletişim eksikliği, bir ironist veya dışavurumcu tarafından yapılmış olabileceğinden, izleyicinin tam yüzüne çarptırılmamıştır ama yine de etkisini her yerde görebiliriz. Hopper, mizah anlayışı olmayan bir ressamdır. İnce espriler içermeksizin kendinin farkında olmadan resmetmektedir. Palyaçosu tabii ki de mutlu olamazdı. Hopper’ın üzgün palyaçoyu bir kafede sigara içtiği için boyadığı gerçeğini kabul etmek zorunda kalabiliriz çünkü kendisi de çok dokunaklı bir sahne olduğunu hissetmişti.
Akşam Mavisi, Hopper’in Paris’e yaptığı son seyahatinden neredeyse dört yıl sonra, 1914’te New York’ta resmedilmiş canlı ve anıtsal bir eserdir. Bu melankolik alegoriyi anımsatıcılardan yola çıkarak oluşturmuştur ve resmin büyük ölçeği, Parisli yaşamın genç Hopper üzerinde ne kadar güçlü bir izlenim bıraktığının kanıtıdır. Resim, on dokuzuncu yüzyılın sonundaki Fransız sanatında, özellikle Edgar Degas ve Henri de Toulouse-Lautrec’in popüler hale getirdiği kafe ve sokak kültürüne odaklanan birçok eğilimin bir sentezidir, her iki sanatçı da derinlemesine hayran kalmıştır.
Tamamlanmasından kısa bir süre sonra Hopper, bir New York caddesi adlı resimde tekrar işlemiştir tabloyu. Eleştirmenler New York resmine karşı genel olarak olumluydu, ancak Akşam Mavisi konusunda daha az hevesliydiler. Hopper’ın tabloyu hazırlayıp depoya koymasının sebebi buydu. Ölümünden çok sonraya kadar bir daha görülmedi. Akşam Mavisi’nden sonra, Hopper neredeyse yalnızca Amerikan konularına odaklanmıştır.