1775 doğumlu İngiliz ressam J.M.W Turner, ışık ve renk titreşimlerini kullandığı manzara resimleriyle tanınmıştır. Sanata olan ilgili daha küçük yaşlardan başlamıştı. On iki yaşında gravürcü John Raphael Smith’in yanına çırak olarak girmiş, daha sonra mimar Thomas Hardwick’in yanında topografya ressamı olarak çalışmıştır. 1788’de Thomas Malton’dan suluboya ve perspektif öğrenmiştir.
1789’da Kraliyet Akademisi’nde derslere devam ederek 1790’dan sulu boya ve yağlı boyalaryla orada açılan çeşitli sergilere katılma imkanı bulmuştur. Akademi’de 1808’de başladığı perspektif öğretmenliğini 1838’e değin sürdürmüştü. Copper Plate Magazine adlı yayın organının bir siparişi üzerine İngiltere’nin tarihsel yer ve anıtlarını belgelemek üzere ülkenin çeşitli bölgelerini kapsayan bir gezi turuna çıkmıştı. 1804’te bir resim galerisi açmıştı ve yapıtlarını ölümüne değin orada sergilemiştir. Ressam, 1810-1824 arasında yaz mevsimlerini Yorkshire’da resim yaparak geçirmiştir. Birçok kez İtalya’ya giderek Roma, Napoli, Floransa ve Venedik gibi kentlerde dolaşarak Rönesans ustalarının yapıtlarını inceleme fırsatı olmuştu. Ayrıca Fransa, Almanya, Hollanda ve İsviçre gibi ülkeleri de gezmiştir. Fakat yaşamının son yıllarını hasta olarak geçirmiştir.
Turner sanat yaşamına eski mimarlık anıtlarıyla çeşitli manzaraları işleyen bir suluboya ressamı olarak başlamıştır. Suluboya tekniğinin tüm olanaklarını kullanarak yağlıboyanın etkisine yaklaşan sonuçlar elde etmiştir. Önceleri olduğu gibi koplayadığı doğanın daha sonra değişik zamanlardaki görüntülerini romantik bir yaklaşımla yorumlamıştır. Ayrıntıları ayıklayarak biçimlerine daha kütlesel bir boyut kazandırmıştır. Kompozisyonlarında ise 18.yy’a özgü incelik duygusunu korumuştur.
Ayrıca hızlı çalışmaya elverişli bir teknik olarak suluboyayı gezilerinde not almak amacıyla kullanmış ve yine bu teknikle Byron, Samuel Rogers gibi şairlerin yapıtlarını resmetmiştir. Daha geniş halk kitlelerine ulaşmak amacıyla yaptığı metal gravürlerinde, yağlı boyalarında işlediği konuları çoğaltmış ve bu alanda da sulu boyaları kadar başarılı sonuçlar elde etmiştir.
Turner, İngiltere manzaralarını konu aldığı ilk yağlıboyalarında ölgün tonlar aracılığı ile atmosfer etkisinin vurgulandığı bir resim anlayışı geliştirmiştir. Bunu izleyen yıllarda, o dönem İngiltere’sindeki yapıtlarıyla Turner koleksiyoncular arasında rağbet gören Richard Wilson (1714-1787) ve Claude Lorrain gibi sanatçıları önce taklit etmiş, daha sonra da aşmaya çalışmıştır.
1802’de Paris gezisi sırasında yapıtlarını inceleme olanağını bulduğu Titian ve Poussin’in anlayışları doğrultusunda, yeni bir yöneliş içine girmiştir. 1807’de Thames Nehri’yle çevresini konu alan ve doğrudan doğa karşısında gerçekleştirdiği çalışmalarında renkler iyice arınmıştır. Bundan sonraki yıllarda özgün bir fırça işçiliğinin yanı sıra, ışık ve atmosfer etkisinin de yoğun olarak duyumsandığı bir manzara anlayışı geliştirmiştir. Gene aynı yıllarda gerçekleştirdiği deniz manzaraları, bu türün başarılı örnekleri arasındadır.
İlk İtalya gezisi Turner’m sanatında 1840’a değin sürecek olan yeni bir dönemin başlangıcını oluşturmaktadır. Bu yeni dönemin, Roma’nın Vatikan’dan Görünüşü, Baiane Körfezi bir de Roma, Titus Zafer Takı ve Forum Romanum gibi ünlü yapıtlarında bir yandan parlak ışık etkilerinin verilmesine öncelik tanımış, bir yandan da bu etkileri engelleyebilecek gri ve kahverengileri paletinden ayıklamıştır.
Turuncu, mor, sarı ve mavilerin egemen olduğu resimlerinde ışığı, gökyüzü, deniz, toprak, vb. gibi manzara öğelerinden çevreye doğru dağılan ve yoğun bir titreşim alanı yaratan nesnel bir değer olarak işlemiştir. Ayrıca gün batımı, mehtap ve yangın gibi olaylar sırasındaki değişik ışık etkilerini bütünleştirmeyi amaçlayan yapıtlar da vermiştir. Gene bu dönemdeki manzara resimlerinde görülen bir nitelik de Rembrandt’tan esinlenerek figür gruplarım ışık etkisi altında kütleselleştirip çevre öğeleriyle ayrılmayacak bir biçimde bütünleştirmesidir.
1840-1851 arasını kapsayan son dönem ürünlerinde, daha önceki biçimsel eğilimlerini sınır tanımaz bir serbestlikle ele almıştır. Bu yapıtlarında atmosferin her an değişen görünümlerini ve aydınlık-karanlık, fırtına-dinginlik, yer-gök gibi doğanın çatışan öğelerini yansıtmaya öncelik tanımıştır. Denizde Kar Fırtınası ya da Yağmur, Buhar ve Hız gibi yapıtlarında izlenimci ilkeleri İzlenimciler’den önce uygulamıştır.
Siyahtan daha siyah bir şey bulabilirsem kullanırdım. -Joseph Mallord William Turner
Keşke daha siyah yapabilseydim. -J.M. William Turner
Turner’ın çağının ilerisindeki bu tutumu, zamanında anlaşılamamış, yalnızca eleştirmen John Ruskin tarafından desteklenmiştir. Sanatı, İngiliz ressamlarının bazılarını olduğu kadar, 1870’te Londra’ya gelen Monet ve Pisarro’yu da etkilemiştir. Bunu izleyen yıllarda, Cezanne’ın resminin etkisiyle anıtsal biçim anlayışı ve yapısal kaygılar ön plana çıkınca, Turner’ın sanatı gözden düşmüş, ancak 1940’larda yapıtlarının Avrupa başkentlerinde sergilenmesi ona eski önemini yeniden kazandırmıştır.