19. yüzyılın ortalarında, Japon limanları uluslararası ticarete açılınca, Avrupalılar Japon kültürü ve sanatına, özellikle tahta baskılara büyük ilgi duymaya başladı. Doğu’dan gelen bu sanat çılgınlığını tanımlamak için Fransızca’da yeni bir kelime bile yaratıldı: Japonizm. Post empresyonist ressam Vincent van Gogh, Japon baskılarından ilham aldı ve hatta efsanevi sanatçı Utagawa Hiroshige’nin bir gravürünü, Yağmur Altındaki Köprü olarak doğrudan biçimlendirdi.
Ukiyo-e baskıları, Edo döneminde Japonya’da gelişir ve kelimenin tam anlamıyla “yüzen dünyanın resimleri” olarak tercüme edilir. Bu çalışmaların konuları arasında orta sınıf eğlencenin yıldızları – sumo güreşçileri, kabuki aktörleri ve geyşalar ile güzel manzaralar vardı. Van Gogh, Japonya’yı hiç ziyaret etmedi; ancak 1887’de Paris’ten ayrılıp güneye, Provence’a gittiğinde Güney Fransa manzarasının kendisine Japon baskılarında gördüklerini hatırlattığını söyledi. Van Gogh, Hiroshige’nin resminin parlak renklerini ve ilgi çekici düzlüğünü burada kopyalamaya karar verdi.
Van Gogh’un, Japon sanatına olan sevgisi iyi biliniyordu. 27 Eylül 1888 yılında kardeşi Theo’ya yazdığı mektubunda duygularını dile getirmiştir:
“Japonları, eserlerine hâkim olan muazzam netlik için kıskanıyorum. Çalışmalar asla sıkıcı değil ve asla aceleyle yapılmamış gibi görünmektedir. Nefes almak kadar basit bir eylem gibi, iyi seçilmiş birkaç çizgiyle bir figürü aynı kolaylıkla, yelek düğmelerini iliklemek kadar zahmetsiz çiziyorlar…”
Van Gogh’un versiyonunda renkler daha parlak ve köprüdeki insanlar izleyiciden daha uzakta durmaktadır. Tahta baskıların şekilleri doğrudan kare tuvallere uymayacaktı. Bu nedenle van Gogh resmine, koyu kırmızı renkte kenarlıklar ekledi. Ayrıca kenarlara kendi versiyonu olan bazı Japonca yazı karakterleri ekledi. Her iki eserde de gökyüzünün ürkütücü mavisi, ani sağanağın tehlikeli yönünü gösteriyor; muhtemelen doğanın öngörülemez gücünü hatırlatıyor. Van Gogh, Hiroshige’nin tahta baskılarındaki olağan dışı renk eşleşmelerini inceleyerek ve taklit ederek, izleyicide güçlü duygular uyandırmanın yeni bir yolunu bulmuştur.
Vincent ve Theo, bu eserin ve sonraki birçok eserin yaratıldığı Paris’te birlikte geçirdikleri zamanlarda üç yatak odalı dairelerinde konaklarken birçok baskı ve gravür topladılar. Dolayısıyla Paris’te geçirdiği bu süre içinde Van Gogh, sanatında bir sonraki adımı atarak gri tonlarından oluşan “Hollanda paletinden” daha renkli, canlı ve yaratıcı bir yaklaşıma geçmiştir.