Hollanda’nın 17. yüzyılı ile Fransa’nın 19. yüzyılı olmak üzere iki önemli ana eşlik eden 10 tablodan oluşan seçkimiz ile natürmort tarihinin keşfine gelin hep beraber çıkalım.
Genelllikle dini açıdan ahlaki kuralları iletme amacıyla kullanılsa da natürmort tablolar Hollandalı ve Flaman (Hollandalı-Belçikalı) sanatçılarının emekleriyle ortaya çıkmıştır. 19. yüzyılın sonlarında gündelik nesneler renk, stil ve kompozisyon açısından resmi bir resim türü haline gelmiş, izlenimci ve post-empresyonist Fransız ressamların komposizyonlarında yer almıştır.
Natürmort Nedir?
Natürmort, genelinde doğal veya insan yapımı cansız nesnelerin resmedildiği sanat eserleridir. Cansız nesnelerin resmedilmesi Antik Çağ’da başlamasına rağmen Rönesans’a kadar natürmort bağımsız bir tür olarak ortaya çıkmamıştır. “Natürmort” terimi hareketsiz veya ölü doğa anlamına gelen Hollandaca stilleven kelimesinden türemiştir. Jacopo de Barbari’nin Keklik ve Eldivenli Natürmort’u (1504) türünün ilk örneği olarak kabul edilir. Ayrıca terminolojik anlamından çıkarabileceğimiz kadarıyla natürmort, en parlak dönemini Hollanda’nın Altın Çağı’nda yaşadığını anlamamız adına bir ipucu niteliği taşımaktadır.
17. Yüzyılın Hollandalı ve Flaman Natürmortları
Frans Snyders (1579-1657), meyve ve çiçeklerin klasik natürmortlarını resmetmesine rağmen kürk ve tüyleri temsilleri konusundaki büyük yeteneği nedeniyle en çok hayvanları resmetmesiyle bilinir. Meyve, sebze ve av hayvanlarını birleştirdiği kompozisyona canlı hayvanları dahil ettiği natürmortların yanı sıra av hayvanlarını ve dövüşen hayvan sahneleri çizmiş olan Synders’ın Fruit Girl tablosu Flaman Barok natürmortunun ve sanatının güzel bir örneğidir. Sanatsal niteliklerinin ötesindeki bu tablo refah ve zenginliği çağrıştırır. Snyders, Peter Paul Rubens ve Jacob Jordaens’in ortağı ve Avusturya arşidükü Albert VII’nin baş ressamıydı. Snyders’ın çalışmaları, El Pardo Kraliyet Sarayı yakınında eski bir av köşkü olarak bilinen Torre de la Parada’nın dekorasyonunda kullanıldığı İspanya’da da büyük ilgiyle karşılandı. Bugün Synders’ın 28 eseri Museo del Prado müzesinde sergilenmektedir.
Willem Claesz Heda (1594-1680) ve Pieter Claesz (1597-1661), kendini natürmorta adamış Hollanda Altın Çağ’nın ressamlarıydı. Aşağıdaki tablolarda da görüldüğü üzere, tabloların her ikisi de tek renk, sade renk paletleriyle boyanmış, dokuya önem verilmiş ve ışığın çeşitli nesneler üzerindeki yansıması bir hayli ustaca yapılmıştır. Işığın etkilerinin en belirgin olduğu nesnelerin ise cam nesneler olduğu söylenebilir. Tıpkı her iki resimde de kompozisyona hakim olan büyük cam şarap kadehi (roemer veya rummer) ya da Pieter Claesz’in resminde sağ tarafta görünen süslü gümüş ayaklı vazo gibi nesnelerdir bunlar.
Floris van Schooten’ın (1585/1588-1656) Jambon ile Natürmort tablosu geleneksel stili ve doğaçlama tarzını bir arada sunan eserlerindendir. Yemekler büyük ustalıkla resmedilip kompoziyon zamanının kurallarına uygun olarak yapılmış. Özellikle tablonun alt tarafındaki büyük ve sarımsı olan peynirler ve üstte küçük, koyu renkte daha olgun olan peynirlerden oluşanpeynir piramidi, 17. yüzyıl Hollandalı ressamlar tarafından sıklıkla tasvir edildi. Masada bitirilmemiş yemekler varken ortadakilerin muhtemelen doğaçlama olduğu aşikâr. Bu yanlışlık peynir piramidinin en alt kısmında bulunan çiziklerden kolaylıkla anlaşılabilir.
17. yüzyıl Hollanda tarzı tablolar bağlamında hafif yemeklerin ve keskin çizgilerle belirlenmiş bir dizi kompozisyon kuralını benimseyen bu tür natürmortlar, sözlük karşılığı “hafif kahvaltı” anlamına gelen ontbijtjes olarak da bilinir. Daha genel düşünüldüğünde günün herhangi bir saatindeki atıştırmaların ve hafif yemeklerin tasvirleride bu tür de yer almaktadır. Yukarıda bahsedilen Willem Claesz, Heda ve Pieter Claesz’de ontbijtjes resmetme konusunda ustalardı.
Jan Davidsz de Heem’in (1606-1684) Bir Masa Dolusu Tatlı tablosu, yapılan en eski natürmortlardan biri olarak kabul edilir. Daha önce Utrecht ve Leyden kentlerinde yaşadıktan sonra 1635’te taşındığı Antwerp döneminden kalma sanat eseridir. Tablo az önceki ontbijtjes tablolarından çok Snyders’ın lüks çalışmalarına benziyor. Çeşit çeşit yiyeceklerin ve gösterişli mutfak eşyalarının yanı sıra, Heem ayrıca ud ve recorder gibi iki müzik aletini de bir arada tasvir ediyor. Dokuların dikkat çekici tasvirleri, ustalıkla resmedilen ışık yansımaları ve yapay kompozisyonu sayesinde çalışma biçimsel olarak etkileyici ve bir o kadar da akılda kalıcıdır. Adeline Collange’ın Louvre Müzesi için hazırladığı yazısında kaleme aldığı gibi bu tablo “Hollanda hassasiyetinin ve Flaman Barokunun parlak bir sentezi” olarak görülür. Ayrıca anlam bakımından da duyuların doğası gereği geçici hazzı hakkında bir mesaj niteliği taşır. Böylece, zevkin boşuna olduğuna dikkat çeken ahlaki mesajları Heem’in Leyden’de öğrendiği vanitas natürmorta benzerken bu sembolizmi bir yandan da yansıtır.
Fovizm akımını benimseyen sanatçı Henri Matisse (1869-1954) de Bir Masa Dolusu Tatlı tablosuna yeni bir soluk getirerek, kendi yorumunu kattı. Matisse’nin bu eseri, New York Modern Sanat Müzesi’nde sergileniyor. Fransız Matisse’nin bu tablosunu ardından empresyonist ve post-empresyonist Fransız ressamların yaptığı beş natürmortu incelediğimiz bir sonraki bölüme yelken açıyoruz.
19. Yüzyılın Fransız Natürmortları
1860 ve 1870 seneleri arasında Henri Fantin-Latour (1836-1904) birbirinden farklı natürmort eserini hayata geçirdi. Daha sonra empreyonist gruplarda yer alan ressamlarla birlikte çağdaştı, ancak tarzı daha akademik kaldı. Latour, Masada Çiçekler ve Meyveler tablosunda olduğu gibi kompozisyonlarında çiçek motiflerine sıklıkla rastlanan Latour’un natürmortları İngiltere’de beğeni kazanırken, tablolarının çoğu zengin koleksiyoncu Edwin Edwards’a satıldı.
Édouard Manet’nin (1832-1883) Brioche’u, muhtemelen Jean Siméon Chardin’in Louvre’un yakın zamanda edindiği aynı başlıktaki tablosundan esinlenen ayrı bir yapıt olsa da Manet’nin fırçası ve ışık kullanımı tabloyu benzersiz kılıyor ve ünlü Fransız tatlısının yumuşak ve kremsi dokusuna dikkatleri çekiyor. Tablo, Manet’nin “bir ressamın mihenk taşı” olarak kabul edildiği bu türdeki hünerini gösteriyor. Natürmortlar, ressamın eserlerinin yaklaşık beşte birini oluşturur ve sanatsal pratiğinin anahtarı kabul edilir. Bunun doğrultusunda Manet’ye göre ressamlar istedikleri her şeyi meyveler, çiçekler ve hatta bulutlarla kolayalıkla ifade edebilirler.
Bir sonraki tablo, empresyonizmin lideri görülen Claude Monet’ye (1840-1926) ait. Kavun ile Natürmort eserinde, yazın meyvelerini ve Çin porselenini andıran tabakları tasvir edilirken Fantin-Latour’un Masada Çiçekler ve Meyveler tablosunu anımsatan yuvarlak formları ve özenle düzenlenmiş kompozisyonu ile görenleri kendisine hayran bırakıyor. Renkler ve ışık eşliğinde bu tablo, bir empresyonistin amacına yani duyuları harekete geçirme hedefine ulaşıyor. Öyle ki meyvelerin tatlı tadı damağınızda kaldığını fark etmeden edemiyorsunuz.
Monet’nin sanatsal tarzı, hayatının her döneminde vazgeçilmez bir parçasıydı. Giverny’deki evini ve bahçelerini gezmek, kendini onun resimlerine kaptırmak gibi. Ayrıca mutfak sanatlarıyla da ilgilendi. Yemek tarifleri öğrenmek ve misafir ağırlamak onun için yaşama sanatının ve tutkusunun bir parçasıydı. Konukları arasında ressam Auguste Renoir ve Paul Cézanne ile eski Başbakan Georges Clemenceau yer almaktaydı. Les Carnets de Cuisine ise Monet’nin kendi tariflerinden oluşan bilgilendirici ve iyi yazılmış bir kitap olma niteliğini taşımakta.
20. yüzyıla yaklaştıkça Monet’in hayatında figüratif resmin azaldığı bir geçişe tanıklık ediyoruz. Daha az gerçekçi şekiller ve kompozisyonlar, 19. yüzyılın son on yılına ait eserleri karakterize ediyor. Paul Cézanne’ın (1839-1906) Çizgili Vazo, Şekerlik ve Elmalar tabloları ve Paul Gauguin’in (1848-1903) Masada Çiçekler ve Meyve Kasesi tablosu gibi eserler buna örnek teşkil ediyor. Örneğin, meyveler sadeleştirilmiş yuvarlak şekiller olarak çizilirken tabloların olası olmayan eğimi gerçekçi bir perspektiften ayrıca uzak kaldığını gösteriyor. Özellikle Cezanne’nin resminde olduğu gibi nesnelerin düşmek üzere olduğu izlenimini de veriyor. Bu tür görsel efektler ve çeşitli post-empresyonist tarzlarda yaygın olarak görülmekteydi.
Daha sonra 20. yüzyıldayken Pablo Picasso, natürmortları kübist bir tarzda yeniden yorumladı. Eğimli bir masa ve geometrik şekillere dayalı nesnelerin anlam kazandığı Geniş Natürmort (1918) tablosu da Cézanne’nin çalışması ile benzerlik göstermektedir.