Doğal bir sanat arayış sürecinde, büyük ve yabani Amerikan toprakları Hudson Nehri Ekolü ressamlarının ilk odak noktasıydı. Amerikan yayılımı ve belirgin kaderi, yabani kırsal bölgeyi ülkenin vaat edilen refahı ve sınırsız kaynaklarının sembolizmi ile doldurdu. Arazi, Avrupa kültür ve tarihine bir alternatif sağladı; canlı, vatansever ve ilham verici bir tema hâline geldi. Gevşek bir şekilde birbirine bağlı bu ressam grubu, ulusu araştırdı ve izleyicileri heyecanlandıran, doğanın müthiş gücünü ve insanın ilerlemesini kutlayan büyük ölçekli eserler yaratmak için New York stüdyolarına geri döndü.
Anahtar Fikirler ve Başarılar
Uzun zamandır çok olmasa da kârlı olarak düşünülen (sadece görüleni kopyalamayı içerdiği için) ciddi sanatçıların teması olan manzara resmi 19. yüzyılın ortalarında yeni ilgi çekti. İngiltere ve Almanya’daki ressamlar gibi Hudson Nehri Ekolü ressamları, tam olarak sanayileşme arazileri ve insanın çevresine olan bağını değiştirmeye başladığı için manzarayı anlamlı bir tema olarak benimsedi. Amerikalılar hem modernleşmenin güçlerini savundu hem de gelişme adı altında kaybedilenlere ağıt yaktılar.
Amerikan ressamlarının nesilleri, eğitim için Avrupa’ya döndü ve eski dünya sanatçılarının stil ve temalarını benimsedi. Hudson Nehri Okulu’nun ressamları tanınabilir Amerikan sahneleri çizmek ve daha yerli bir gelenek edinmek istedi. Kişisel ve profesyonel olarak belirgin bir Amerikan kültürü yaratmak için yazarlar ve filozoflar ile iletişim ağları oluşturdular.
Thomas Cole gibi sanatçılar, bu doğal sahnelerin izleyenler için sürükleyici ve dönüştürücü deneyimlere dönüştürülebileceği gibi anlamlı alegorilere de dönüştürülebileceğini öne sürerek manzarayı sembolizm ile kuşattı. Karmaşık mesajlaşma ve hayranlık uyandıran manzaraların yanı sıra realizm ve kesin illüzyonizme dikkatli ilgi ile ortaya çıkan tuvaller hem entelektüel hem de duygusal seviyelerde takdir edilebilirdi.
Hudson Nehri Ekolü ressamlarının ikinci nesli, Amerika’nın daha uzak bölgelerini keşfetmek için New York bölgesini terk etti. Resimleri batıya doğru genişlemeyi belgeledi ve tezahür kader kavramını güçlendirdi. İç savaş sırasında, bozulmamış bir Batı’nın görkemli görüntüleri, savaş sonrası uzlaşma ve umut dolu ve savaştan yara almamış vahşi ülkenin genişlik vaadi için umut verdi.
Hudson Nehri Okuluna Genel Bakış
Hudson Nehri Ekolü, ne bir okul ne de dönemin çağdaş anlamıyla sanat hareketi değil fakat New York Eyaleti’nin Hudson Nehri Vadisi’nde çalışmaya başlayan bir grup manzara ressamıydı. Grubun adı çeşitli şekillerde sanat eleştirmeni Clarence Cook’a veya sanatçı Homer Dodge Martin’e atfedilmiştir fakat her halükârda 1870’lerde grubun tarzının ve konusunun modası geçmiş ve taşralı olduğunu öne sürmek için aşağılayıcı bir terim olarak türetildi.
1836’da Ulusal Tasarım Akademisi’nde (National Acamey of Design) gösterildiğinden beri bir Amerikan manzara resmi şaheseri olarak gösteriliyor ve Cole coğrafi gerçekleri alegorik bir sembolizmle harmanlayarak derin anlamları olan bir manzara yaratıyordu. Connecticut nehrinin bir köşesi olan, genellikle de “Oxbow” olarak bilinen yeri özellikle seçerek Cole, doğanın döngüsel özelliklerine atıfta bulunurken genelde seyirciyi belli bir yere yerleştirir (Holyoke dağı). Cole’un çalışmalarında sıklıkla işlenen bir tema olan vahşi doğa ve medeniyet arasındaki gerilim, solda sık ve fırtınalı vahşi doğa ile sağda ise güneşli, ekilmiş bir düzlükle resmedilir. Bu iki dünya yalnızca sanatçının bakışıyla körlendirilirken Cole’un ufak oto portresiyle temsil edilir. Kendini eserde gösteren Cole, sanatçının doğayla uyum içinde bir hayalperest olduğunu ilan etmiş olur.
Tablo, Amerika kıtasının uygarlık gelişimini ve kullanılmayan kaynaklarını aktaracak şekilde planlanmıştı. Vahşi doğa, evcilleştirilecek bir orman olarak sunulsa da, fokurdayan fırtına bulutları ve şimşekle parçalanan ağaçlar izleyiciye doğanın nihai gücünü hatırlatmaktadır. Tablonun her iki yarısı da hayranlık uyandırmayı amaçlamaktadır; Cole, insanın hem gelişimini hem de doğa karşısındaki basitliğini göstermektedir. İzleyici olarak bizi, sanatçının deneyimlediği şekilde yüceliğe katılmaya davet eden sıkı ormanın içinde dikkatlice konumlandık. Doğrusu Cole, 1827 ve 1828’de Kuzey Amerika’da Basil Hall’un Camera Lucida ile Yapılan Kırk Gravür’ünden itibaren bu manzaranın izini sürmüştür; Hall, Amerikalıları kendi doğal manzaralarına karşı kayıtsız olmakla eleştirmişti. Bu nedenle de Cole, Amerikan manzarasını tasviri eden bir baskısını “resmedilmeye değer olanın, yücenin ve muhteşemin bir birliği” olarak aktarmıştır.
Sanatçıları: Thomas Cole, Frederic Edwin Church, George Inness…