Paris’e resim yapmak için kaçan Galli kızın hayatına kısa bir bakış atalım. Gwen John ve Post-Empresyonist iç mekân çizimlerini Paris’te takip edelim.
Çeviren: Tuana Akgül
Gwendoline Mary John 1876’da Galler’de doğdu. Sahilde bulduğu deniz kabuklarının suluboya resimlerini yapan bir hukuk görevlisinin kızı olan Gwen John çok geçmeden ihtiyaç duyduğu ve arzuladığı mücadeleleri Tenby’nin küçük sahil kasabasının ona sağlayamadığının farkına vardı.
Gwen John Paris için Yola Çıkıyor
On dokuz yaşındayken Slade sanat okuluna katılmak için erkek kardeşi Augustus John’la Londra’ya taşındı. O zamanlarda bu okul kadınların katılmasına izin veren tek okuldu. Ancak, 1903’e kadar Londra’nın sanat sahnelerini teşvik etmesi bile onun için yeterli değildi. Bu yüzden, hâlâ yirmilerindeyken, Gwen John hızlıca Paris sanat dünyasının belirli bir üyesi olduğu Paris’e taşındı.
Bir Münzevi?
Gwen John’un boş iç mekânlarda yalnız figürler resmetme takıntısı sanat tarihçilerinin onu münzevi, ehli sanatçı etiketlemesine yol açtı. Fakat bu etiket hem miskin hem de doğru değildi. Hatta, birkaç bağlantısı ve biraz parasıyla genç bir kadın olarak yurt dışına yalnız taşındı. Bazı zamanlar evsiz kalsa bile verdiği bu karar olağanüstü cesur ve hırslı bir karardı.
Parisli Sanat Topluluğu
Montparnasse’ye yerleşen Gwen John hemen Paris’in sanatçı sosyal çevrelerinin bir parçası oldu. Mary Constance Lloyd ve Ida Nettleship gibi diğer birçok kadın sanatçıyla arkadaşlığını geliştirdi, Galler’e gönderdiği mektuplarda bu arkadaşlarından, Seine’de bot gezilerinden, galeri ziyaretlerinden ve kafe kaldırımlarında oturup çizim yapmaktan bahseder. Yabancılara karşı utangaç olduğu söylense de bu genç kadın zengin ve ilginç bir sanatçı hayatı yaşamaktan keyif alıyordu.
Tenbyli Kız Parisli İlham Perisine Dönüşüyor
Sanatçılar sıklıkla modellik ücretleriyle az gelirlerini arttırmak zorundalardı ve John’un da bu sanatçılardan bir farkı yoktu. Paris’e taşındıktan bir yıl sonra, 1904’te, Gwen John ünlü sanatçı Aguste Rodin’le tanıştı. Onun modeli, ilhamı, aşkı oldu. Yoğun ve fırtınalı ilişkileri on yıl sürdü. Kendisini tamamıyla yaşça daha büyük sevgilisine adadı ama bu bağlılık takıntı gibi bir şey oldu. Sonunda, Rodin Gwen John’u uzak tutmak için çareyi asistanlarını ve sekreterlerini kullanmakta buldu.
Aşk ve Arkadaşlık
Saplantılı tutkusu Gwen John’un birçok ilişkisinde bir özellik haline geldi. Hem erkeklerle hem de kadınlarla ilişkisi oldu ve Picasso, Matisse ve Brancusi de dahil olmak üzere zamanının tüm büyük sanatçılarıyla tanıştı. Ayrıca şair Rainer Maria Rilke’ın da çok iyi bir arkadaşıydı.
1914-18 savaş yıllarında sergi açmak neredeyse imkânsızdı ama 1919 yılında Salon d’Automne’de ilk çıkışını yaptı. Burası genç sanatçılar tarafından fazla geleneksel ve sıkıcı olarak görülen her yıl yapılan ünlü sanat sergisi, resmî ‘Paris Salon’una alternatif olarak kurulmuştu.
Gwen John, Paris sanat dünyasındaki yaşıtları arasında tanınır hale gelmişti. Bilgiliydi ve her zaman yeni gelişmeleri takip ederdi. Kararlarından emindi ve sanat hakkındaki görüşleri eğlenceli, iğneleyici ve zekiydi. Cezanne’in sulu boyalarını görmesi üzerine şunları söylemiştir:
“Bunlar çok iyi ama ben kendiminkileri yeğlerim.” Gwen John: Gwen John, Cecily Langdale, 1986, Yale Üniversitesi Basımı.
Kiliseye Yöneliş
Rodin’le tutkulu ilişkileri sona geldiğinde Gwen John yönünü kiliseye çevirdi. Meryem anaya olan derin saygılarıyla birlikte Fransa’daki Katolik öğütleri Galler’de cehennem ateşi ve kükürt vaazları gibi değildi. Katoliklikte huzur ve sükunet buldu. O döneme ait defterlerinde meditasyonlar ve duaların yanında taslaklar da görülmektedir.
Daha da yaşlandığında Gwen John’un içsel yaşama olan ilgisi giderek arttı. Tutkulu ve bazen takıntılı ilişkilerinin sanatından onu alıkoyduğunun farkına vardığına dair bazı varsayımlar vardır. Fakat neden yalnız yaşamayı ve çalışmayı seçen bir kadını sıklıkla olumsuz bir eylemmiş gibi yargılıyoruz? Gwen John her zaman sade bir yaşam sürdü ama o günlerde Paris’in uzak mahallelerine taşındı, Paris manzaralı ormanlık bir köy olan Meudon köyüne.
Tanrı’nın Küçük Sanatçısı
Mütevazı köy odasına ilk yerleştiğinde, yıllar boyunca sevgiyle göz kulak olduğu otlarla kaplı bahçedeki kulübeden biraz daha büyük bir kır evine geçti. Bölgedeki kilise hayatında etkin olarak, Dominikli rahibelerin yerel kuruluşundaki güçlü bağlarıyla ve kedilerle çevrili entelektüel hayatını sürdürmeye devam etti. Kendisine “Tanrı’nın küçük sanatçısı” adını takmıştı. (Alicia Foster, Gwen John, 2015, Tate Yayınları).
Kadınlar ve Özgürlük
Gwen John’un pek çok resmi kadınları tasvir eder. Bu kadınların çoğunun kim olduğunu bilmiyoruz fakat onu büyüledikleri bariz. Onları otururken veya ayakta resmetmiştir. Çoğu ellerini kucaklarına koyarlar ya da bazen bir kitap tutarlar. Diğer zamanlarda çizdiği resimlerdeki odalar boş olmasına rağmen birinin yeni çıktığına ya da döndüğüne dair izlerle doludur. Kitap, güneş şemsiyesi, masada duran bir bardak çay gibi sıradan objeler aslında onun istediği gibi gelen ve giden özgür kadının göstergesidir. Bu odalarda ve portrelerde gördüğümüz şey bağımsızlık ve eğitime ilgi duyan bir kadındır. Düşünceli bir hayata ilgi duyan bir kadın. Ve bu görseller sayesinde, bu kadınlar sayesinde Gwen John kendi kimliğini keşfetmiştir.
Resim Tekniği
Tablolarında, sanatçı hoş ve yumuşak renkler kullanmayı tercih etti. Tablonun yüzeyine bir doku oluşturmak için küçük dokunuşlarla yoğun boyalar kullanma tekniğini geliştirdi. Daha yakından bakarsanız küçük ve hafif vuruşlarda boyadaki parıltılı bir mozaik görebilirsiniz. Paris’teyken Gwen John ustaca yapılmış renklerin etkili gücünü öğrendiği kişi olan James Abott McNeill Whistler’la çalıştı. Whistler resim yapmayı değil bir bilim yöntemi öğrettiğini belirterek resim yapmanın bir bilim dalı olduğuna inanmıştır. Öğretiminin etkisiyle, Gwen John birbirlerini bütünüyle tamamlayan renkler bulmasını sağlayan ton değerleri için detaylı sayısal çemberler geliştirmiştir. Ayrıca tuvallerini kendi titiz ölçülerine göre yine kendisi hazırlamıştır.
Ama Gwen John’un gerçek dâhiliği ruh hâlini yansıtmaktaki yeteneğidir. Gwen John’un tuvallerine baktığınızda onun dünyasının içine çekilirsiniz. Bunlar kendi kişisel düşüncelerine dalma anına denk gelmiş sessiz kadınlardır. Güven vermek için izleyiciye bakmazlar. Aslında evlerinde sessizce kendilerine güvenirler. Zengin iç dünyaları onların ve bizim odağımızı barındırır.
Olgunlaştıkça içsel ortam ve iç dünya Gwen John’u çağrıştıran şeyler oldu ve resimleri sakinlik, sade düzen ve modelin zihninde hayal ettiğimiz yoğun ve tutkulu iç dünyasına olan şeyler arasında hoş dengeyi açığa çıkardı.
Dünyayı Uzak Tut
Ulusal Galler Kütüphanesi Gwen John hakkında ve ona ait binlerce belge, çizim ve mektup bulundurmaktadır. Bu küçük alıntı daha sonraki hayatını etkileyici bir şekilde anlamamızı sağlıyor:
“Dünyayı uzak tutma kuralları: İnsanları dinleme (gereğinden fazla); İnsanlara bakma (aynı şekilde); İnsanlarla olabildiğinde az ilişki kur; İnsanlarla iletişime geçtiğinde olabildiğince az konuş.” Gwen John’un kişisel notları, 3.03.1912,Ulusal Galler Kütüphanesi.
Unutulmuş Dahi
Gwen John uzun yıllar unutulmuştu, bunun muhtemel nedeni hayatındaki erkeklerin daha ünlü ve göze çarpıcı olmalarıdır. Birçok sanat tarihçisine göre modern heykelciliğin kurucusu olan Augustus Rodin için o yalnızca bir ‘modeldi’. Diğerlerine göre efsanevi bohem Augustus John için o sadece ‘sessiz sakin bir kız kardeşti’. Hatta uzunca bir süre en az ilgi çekici Parisli Post-Empresyonistlerden biri olarak düşünüldü. Ancak bu görüş gitgide değişti ve şimdilerde inanılmaz yeteneği parlamasına olanak sağlıyor. Günümüzde Parisli sanat tarihinde belirli bir rolü var. Gwen John’un Paris’te artan özgürlüğü her fırça darbesinde, her portresinde mevcuttur. Tutkulu, bağımsız, samimi: Gwen John zamanının kadınlarının öncüsüydü, hâlâ da öyle olmaya devam ediyor.