Film İncelemesi: Chungking Express (1994)

İzledikten sonra birkaç gün boyunca The Mamas/ The Papas grubunun California Dreamin’ şarkısını mırıldanacağınız, sinematografisi, ışığı, hikâyesi, karakterleri ile dünyadan soyutlanmak istediğinizde direkt koşacağınız, hissettirdiği o hoş duyguyla uzun bir süre yolculuk yapacağınız Chungking Express filminden bahsedeceğim sizlere.


Yazan: Sinem Altınoluk

1994 yılında çekilen bu film, yönetmen Wong Kar Wai’ye Hong Kong Film Ödülleri’nde en iyi yönetmen ödülünü kazandırmış ve film, En İyi Film ödülüne layık görülmüştür.

Oldukça hoş bir çekim hikâyesi var Chungking Express ‘in. Wong Kar Wai, sıkıntılı bir döneminde sıkıntısını gidermek adına gündüzleri senaryosunu yazdığı akşamları el kamerası ile filmi çektiğini dile getiriyor. Bunu öğrendikten sonra istemsizce filmdeki bazı detayları daha kolay yakalar hâle geliyoruz. Gerçekten olağan durumların sade bir gözden yansıması gibi yönetmenin ruhunun yansımasıyla sanata dönüşüyor bu olağanlık ve 102 dakika boyunca dünyadan uzaklaşıyorsunuz.

Birçok izleyicide replikleri ve müzikleri ile yer eden bu filmin bende en çok sinematografisi ile yer ettiğini, müziklerin de buna ölümsüzlük imzası attığını söyleyerek filmin konusuna geçebilirim.

Filmin çekildiği zamanlarda Hong Kong oldukça melez bir yapıya sahip. Hintli, Bangladeşli, Pakistanlı göçmenleri de barındıran kozmopolit bir yer. Bir taraftan da dünyanın en çok gökdeleninin bulunduğu yer olmasından dolayı gösterişli görünüme sahip fakat tahmin edilir ki bunun ardındaki görüntüde birçok insan evsiz, illegal şekilde yaşamakta. Wong, bu durumu olabilecek en çıplak hâli ile yansıtmış filmine; bu durum, filmi salt aşk filmi olgusundan çıkartıp çekildiği toprakların sosyal ve siyasi durumunu da ortaya koyucu bir tavırda bulunmasını sağlamıştır. Sarı peruklu kadının peşinden Hong Kong sokaklarını dolaşarak başlıyoruz filmi izlemeye; kadının göz göze geldiği insanların çoğu farklı ırktan, bunu gözlemlemeye fırsat vermek için çok da hızlı geçilmemiş sahnelerden oluşuyor başlangıç. İlk dakikadan kullanılan ışıklarla içine alıyor izleyeni.

Polis 223’ün suçluyu yakalamaya çalışması ile devam ediyor sahne. Filmin röntgenci kamera açısından çekilmesi ile yer yer yavaşlayan görüntüler çevreye ve hissiyata adaptemizi arttırmaya yardımcı unsurlardan.

Polis 223 eski sevgilisinin aşk acısı ile boğuşan biri. Bu kısım da yağmurluk giymiş sarı peruk takmış gizemli kadın hikâyesinin anlatıldığı bölüm. Polis 223 oldukça farklı düşünen, kendini avutma yolları geliştirmeye çalışan ama başarabildiğinden pek emin olmadığımız biri. Onu son kullanma tarihi 1 Mayıs olan ananas kutularıyla ve gözyaşı dökmemek için koşup terlemesi gerektiğine olan inancıyla hatırlayacağız. Şu sözünde olduğu gibi:

“Bazen aşkta çok talihsiziz ben böyle olduğumda koşarım. Koştuğun zaman vücudun su kaybeder geriye gözyaşları için su kalmaz.” 

Bu sahnelere eşlik eden şarkı ‘Things in Life‘ı düzenli bir şekilde barda ve müzik kutularında hep aynı tınıyı duyuyoruz. Kötü zamanlarda olduğu gibi iyi zamanlarda da var, sözlerini kulağımıza fısıldıyor sanki.

İkinci bölüm polis 633 ve Faye etrafında dönüyor. Hong Kong’da çok ünlü bir şarkıcı olan Faye Wong tarafından hayat verilen Faye karakterinin Amerika rüyasına kapılmış Hong Kong gençliğini temsil ettiğini söyleyebiliriz. Bu bölümün hâkim şarkısı olan California Dreamin’ o kadar büyüleyici bir hava katıyor ki çoğu zaman yüksek sesle müziğin ritmine kapılmış ve her şeyden uzaklaşmış hissediyorsunuz, düşünmekten alıkonuyorsunuz tam da Faye’nin dediği gibi “Yüksek sesli müzik beni düşünmekten alıkoyuyor.”

Faye film boyunca hostes sevgilisi tarafından terk edilmiş polis 633’ün sevgisini kazanmaya çalışıyor, uzun süre dikkatini çekemiyor. Çünkü filmdeki erkeklerin ortak noktası olan aşk acısı içerisinde ve sürekli eski sevgilisinin kendine döndüğü ânı hayal etmekte, başa çıkma yolu olarak anıları tekrar tekrar canlandırmayı ve inkârı kabul ediyor. Filmin sonuna doğru herkesi mutlu eden şey yaşanıyor: Faye’nin diline bizim kulağımıza pelesenk olmuş o rüya hâlini izliyoruz…

Birbiri ile iç içe geçmeyen, tamamen ayrı aşk hikâyeleri olan, oldukça çok durum gerçekleşen ama asla kafa karışıklığına sebebiyet vermeyen, daha çok Faye’nin ön planda olduğu bir film olarak tanımlayabiliriz bu filmi. Her ne kadar aşk hikâyesi desek de ayrılık meselesinden oldukça bahsedilmiş; arka fon rengi olarak genelde sarı kullanılması da tutku ve aşktan çok ayrılığa odaklanmamızı sağlıyor.

Diyalogları, replikleri, insanın en içindeki duyguları dile getirişi ile izlenildiğinde asla pişman olunmayacak bir film Chungking Express.

Kaynak: 12– 3

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir