Tablolar sadece galeri duvarlarında değil, beyaz perdede de harika görünüyorlar. Bu tablolar, bazen sadece iç mekân tasarımı için kullanılır. Bazense tüm olay örgüsü bu tabloların etrafında gelişir ve karakterleri daha iyi anlamamıza hatta filmin sonunu tahmin etmemize bile yardımcı olurlar. Bu tablolar, jenerikte başrol oyuncularıyla anılmalıdır. Nasıl fikir ama! İnceleme yazımızda set arkadaşları Christopher Walken ve Ralph Fiennes, Julia Roberts ve Hugh Grant, Mr. Bean ve James Bond olan tabloları ele alacağız.
Çeviren: Zeynep Pınar Kayadibi
Bean: Bir Felaket Filmi (1997) – “Whistler’ın Annesi”
Olay Örgüsü: Londra’daki National Gallery’nin en kötü güvenlik görevlisi olan Mr. Bean, yetenekli bir bilim insanı kılığında iki aylığına Los Angeles’a gönderilir. Kaliforniya Grierson Sanat Galerisi, Whistler’ın ünlü tablosunu Orsay Müzesi’nden 50 milyon dolara satın alır. Amerikalılar, British Müzesi’nden, Whistler’ın şaheserinin iadesinin resmi törenine başkanlık etmesi ve iki aylık bir kurs vermesi için kalifiye bir kişi göndermelerini ister. Elbette bir felaket filmiyle karşı karşıya kalırız: Mr. Bean önce tablodaki kadının yüzüne tiner uygulayarak tabloyu mahveder, ardından orijinali bir reprodüksiyonla değiştirir (yağlı boya tablosu görünümü vermek için yumurta beyazı ile boyar) daha sonra – mahvolmuş eseri kendisi düzelterek orijinal tuvali yatak odasına asar. Neyse ki hikâye kurgusal! – Whistler’ın Annesi Orsay Müzesi’nde güvenli bir şekilde sergilenmektedir.
Ayrıntı: James Whistler ABD’de doğmuş olsa da uzun süre Londra’da yaşamış ve en ünlü tablosunu burada sanat dünyasına hediye etmiştir. Bu nedenle, bir İngiliz sanat tarihçisini Paris’ten Los Angeles’a “Whistler’ın Annesi’ne” eşlik etmesi için görevlendirme fikri oldukça mantıklı görünüyor. Fakat bu tarihçi gizli saklı olmaksızın doğruları ve tüm gerçekleri anlatmaya söz vermiş olsaydı ciddi konuşma sorunu yaşayacaktı. Gerçek şu ki, 1972’de Whistler “Arrangement in Grey and Black” (tablonun resmi adı) adlı tablosunu 104. sergisi için Londra’daki Kraliyet Sanat Akademisi’ne sunmuş ancak resim reddedilmişti. Whistler buna o kadar gücenmiştir ki İngiliz tarihçilerinin bir daha onun çalışmalarını değerlendirmelerine asla izin vermemiştir. Hangi yönden bakarsanız bakın, her hâlükârda bir felaket.
Bu arada: Mart 2015’te “Whistler’ın Annesi” Amerika’yı ziyaret etmiş. Kaliforniya, Pasadena’daki Norton Simon Müzesi’nde sergilenmiştir.
The Maiden Heist (2009) – “The Lonely Maiden”
Olay Örgüsü: Amerika’daki bir sanat müzesindeki yaşlı bir güvenlik görevlisi, 1875’te tamamlanan The Lonely Maiden adlı tabloya bayılmaktadır. Tüm gününü kızı hırsızlardan nasıl kurtaracağını hayal ederek geçirir. Hüzünlü gözlerine bakıp onu nasıl kurtaracağını düşünüp durur. Hatta tablonun “post natüralizm” tarihindeki önemli rolü hakkında daha fazla ayrıntı vermek için müze rehberlerinin konuşmalarını bile yarıda keser. “Maiden”in Danimarka’ya gönderileceği ve yerini bazı çağdaş sanat eserlerinin alacağını öğrendiğinde, adamcağız tabloyu çalmaya karar verir. Suç ortağı olarak iki orta yaşlı güvenlik görevlisini de yanına alır. Onların da favori tabloları vardır, fakat buradaki asıl odak hüzünlü bakan kızdır.
Ayrıntı: Filmde ressamın, hayali Fransız sanatçı Marcel de Robert olduğuna inanılmaktadır. Aslında, “The Lonely Maiden” (Yalnız Genç Kız) adlı tablo, 1975 doğumlu çağdaş Amerikan realist sanatçı Jeremy Lipking tarafından özellikle bu film için sıfırdan tasarlanmıştır. Ressamdan 19. yüzyılın sonlarındaki natüralizm ruhunu taşıyan bir şey yapması istenmişti. Jules Bastien-Lepage, George Clausen, Émile Friant gibi isimler Lipking’e örnek olarak sunulan isimlerdendi. Ancak sanatçının ilham perisini beklemek için hiç vakti yoktur: Sadece bir haftası vardır! Bu süre zarfında; bir modeli, onun için birkaç eski kıyafeti ve tuvaldeki boyayı hızla kurutmanın bir yolunu bulmayı başarmıştır. Sonuç tam da planlandığı gibi Christopher Walken’in karakterini büyülemiştir.
Bu arada: Ressam Jeremy Lipking, tıpkı yukarıda bahsettiğimiz komedi Mr. Bean‘de resmi zarar gören Whistler gibi, genellikle sınırlı bir paletle çalışarak ve sadece birkaç renk kullanarak muhteşem manzaralar yapardı.
Skyfall (2012) – “Savaşan Temeraire”
Olay Örgüsü: 23. Bond filminin çekimleri, gerçek bir entelektüel olduğunu kanıtlamış bir yönetmen olan Sam Mendes’e emanet edildi. İzleyicilere; ana karakterinin, ekranda giydiği şık kıyafetler kadar hazır olduğunu ve her ne kadar duygulara ve modaya uygun, yenilikçi aletlere alışkın olmasa da emekli olmayacağını tabii ki bir çırpıda söylemeyecektir. Mandes, Turner’ın tuvalini anlaşılır ama şaşalı bir metafor olarak kullanıp Bond’u Londra’daki National Galeri’ye gönderir. – Bu elbette bir geziden ziyade Q ile ayarlanan gizli bir toplantı için gerçekleşir. Karakterler “Savaşan Temeraire” tablosunun önünde buluşur ve aralarında şu diyalog geçer:
Q sorar:
—Bana her zaman biraz melankoli hissettiriyor. Devasa eski savaş gemisi, alçakça hurdaya çevrildi… Zamanın kaçınılmazlığı, sence de öyle değil mi? Ne görüyorsun?
Bond karşılık verir:
—Lanet büyük bir gemi. Pardon.
Turner’ın tablosu, filmde çok az rol oynasa da toplantıda eşi benzeri olmayan M’nin kısa süreli görünümü veya Bond’un elindeki martini bardağı kadar önemli, akılda kalıcı ve yeri doldurulamazdır.
Ayrıntı: Filmin konusu; tablolara zarar verecek mahiyette olmasa bile, orijinaller nadiren filme alınır. Eski tuvallerin flaş ve sınır ışıklarından korktuğu gibi müze çalışanları da kalabalıktan korkar. Örneğin, Turner hakkında biyografik bir film için gerekli tüm tabloların kopyaları oluşturulmuştu ama Bond için bir istisna söz konusu oldu: “Savaşan Temeraire”in önünde gerçekleşen diyalog tam da National Gallery’de çekildi. Sergi salonunu hem ekranda hem de setin gizli çekimlerinde görebiliyoruz. Aynı zamanda Turner’ın yanında sergilenen Joseph Wright’ın Hava Pompasındaki Kuş Üzerine Bir Deney’ini ve Thomas Gainsborough’un Sabah Yürüyüşü’nü görmek mümkün.
Bu arada: Skyfall‘da başka bir ünlü tablo da dikkatimizi çekmektedir. Şangay’da Amedeo Modigliani’nin “Yelpazeli Kadın” adlı tablosu bir hırsız için yem olarak kullanılmıştı. Bu seçim kesinlikle rastgele değildi. Tablo, 2010 yılında Paris’teki Modern Sanat Müzesi’nden çalındı ve söylentilere göre izleri tam da bahsedilen bölgede bir yerde kayboldu. Ne yazık ki, bir film uzun zamandır kayıp bir tablonun bulunmasına sebep olmadı.
Yelpazeli Kadın, sadece yeni ve sansasyonel bir suç hikayesine işaret etmekle kalmıyor aynı zamanda Skyfall’un çıktığı 2012 yılında 50. yılını kutlayan James Bond serisinin ilk filmi Dr. No‘ya da gönderme yapıyor. Dr. No‘da, film yayınlanmadan bir yıl önce Londra’daki Ulusal Galeri’den çalınan Goya’nın “Wellington Dükünün Portresi” adlı tablosu seyirciye sunulmuştu ve bu da gazetelerde suç kayıtlarını takip eden izleyicilerin filmin ne hakkında olduğunu hemen anlamalarını sağlamıştı. Fakat bu hikâyenin sonu mutlu bitti: 1965’te portre, galeriye iade edildi.
Aşk Engel Tanımaz (Notting Hill) 1999 – “Gelin (La Mariée)”
Olay Örgüsü: Ünlü film yıldızı Anna Scott; kendini önce bir bekâr evinde, sonra da mütevazı bir kitapçı William’ın kalbinde bulur. Yıldızımız; kendi zevkine uymayan dairesinin duvarında, Marc Chagall’ın Gelin‘inin reprodüksiyonunun yer aldığı bir takvim görür ve filmin sonunda aşkını ilan etmek yerine tablonun orijinalini bir zamanlar kendine iyiliği dokunan bir arkadaşına hediye eder.
Ayrıntı: Filmin yönetmeni Roger Michell, “Gelin“i, kaybedilen bir şeyin arzusunu sembolize ettiği için seçtiğini söylüyor: Chagall, 1944’te sevgili karısı Bella’yı kaybeder ve tüm hayatını onu arayarak, resimlerinde tasvir ederek geçirir. Filmin ana karakterlerinin birlikte olmanın bir yolunu ve cesaretini bulması oldukça uzun zaman aldığı için gayet uygun bir tablo seçilmiş gibi duruyor. Chagall’ın eserinin bir kopyasını sete almak en az Julia Roberts ile bir sözleşme imzalamak kadar zor olmuştur. İlk başta, Japonya’dan özel bir koleksiyoncu ile telif hakkı konusunda anlaşmaları gerekiyordu. Daha sonra – sahte bir “Gelin” tablosu yapıp filmden sonra – kopyayı yok etmek için yürek yemek gerekiyordu: Tablo sahibinin şartı buydu çünkü kopya, sanat piyasasına karışıp kafa karışıklığına neden olabilirdi.
Bu arada: “Mr. Bean” ve “Aşk Engel Tanımaz” filmleri aynı senaryo yazarı Richard Curtis tarafından yazılmıştır. Bu yazar sadece görsel sanatlarla ilgilenmekle kalmıyor aynı zamanda Chagall’ı en sevdiği sanatçı olarak nitelendiriyor.
Büyük Budapeşte Oteli (2014) – “Elmalı Çocuk”
Olay Örgüsü: Eski bir şaheser olan “Elmalı Çocuk” tablosunu usta bir otel görevlisine teslim eden varlıklı yaşlı kadın aniden ölür. Tuvale sahip olmak isteyenlerin sayısı neredeyse cinayetten şüphelenilenlerle aynıdır!
Ayrıntı: Filmde tablo, Johannes Van Hoytl the Younger adlı bir sanatçıya atfediliyor, ama aslında bu tablo 2013 yılında,”The Royal Society of Portrait Painters”ın web sitesinde modern sanatçı Michael Taylor’ı bulan ve bir portre talep eden yönetmen Wes Anderson’ın isteğiyle resmedilmiş bir eserdir. Taylor’a, başyapıtını tamamlaması için tam bir yıl verildi. Tablo için poz veren çocuk (Ed Munro) tıpkı aktörlerin rolleri için seçildiği gibi bir rol dağılımından sonra seçilmiştir. Tablonun, Holbein ve Bronzino’nun eserlerine göre yapılması istenmişti. – Özellikle Bronzino aşağıdaki örnekte gördüğümüz gibi gençleri sıklıkla tasvir ederdi.
Bu arada: Filmde başka sanatçıların hayaletleri de karşımıza çıkmaktadır. Örneğin; tabloyu miras olarak bırakan, Tilda Swinton’ın inanılmaz bir makyajla canlandırdığı, yaşlı kadın bir elbise giyiyor. Bu elbisenin tasarımında Klimt’in üçlemesi “Hayat Ağacı“na gönderme yapılmaktadır. Yaşlı kadının evinde, birbirlerini tatmin eden kadınları betimleyen bir tablo mevcut – bu tablo Egon Schiele tarafından resmedilmiş olabilirdi ama aslında, Wes Anderson’ın talimatıyla modern Amerikalı illüstratör Rich Pellegrino tarafından aynı tarzda yapılmıştır.
V For Vendetta (2005), Bacchus ve Ariadne
Tiziano, terk edilmiş Ariadne’nin şarap tanrısı Bacchus tarafından adada bulunmasını resmetmişti. Bacchus, Ariadne’yi kaçırmak için arabadan atlar. Tablodaki sahne, Evey’in “V”nin saklandığı yerde görünme şekline benziyor. Evey de kaçırılmıştı.