Batı sanatının en büyük şaheserlerinden biri olan Leonardo da Vinci’nin Kakımlı Kadın eseri, Cecilia Gallerani’yi takdim eder. Genç, güzel, özellikle müzik ve edebiyat alanında yetenekli Cecilia Gallerani, maalesef bugüne ulaşamayan şiirler yazmıştır. Milano Mahkemesi’nin üyesi olan Gallerani, aynı zamanda İtalyan dilinin ışığıydı. Çağdaşları onu eski çağlardaki ünlü kadınlarla karşılaştırırdı hatta yeni Sapfo (Antik Yunan lirik şairi) olarak adlandırırlardı. Bu durum “il Moro” olarak da bilinen Milano Dükü Ludovico Sforza’nın dikkatini büyük ölçüde cezbetmişti.
Leonardo da Vinci portreyi, patronu Ludovico Sforza’nın isteği üzerine, Cecilia Gallerani henüz 16 yaşındayken resmetmiştir. Kucağında duran ünlü beyaz kakım (İngilizcesi ermine) aslında, Napoli Kralı I. Ferdinand tarafından Napolitan Ermin Nişanı verilen Ludovico Sforza’ya bir göndermedir. Ludovico aynı zamanda Beyaz Ermin (Ermellino Bianco) olarak da anılır. Ludovico ve Cecilia sevgiliydiler ancak bazı siyasi sorumlulukları yerine getirmek için Ludovico, 1 Ocak 1491 yılında Beatrice d’Este ile evlenmiştir. Aynı yılın Mayıs ayında Cecilia, Ludavico’dan olan oğlu Sezar’ı dünyaya getirmiştir. Ludovico ve Beatrice’in evlenmesinden sonra Cecilia, dük sarayından ayrılmıştır. Sonrasında, “Il Bergamino” olarak bilinen başka bir Ludovico’nun dikkatini çeken Cecilia, Kont Ludovico Carminati de Brambilla ile evlenmiştir.
Cecilia’nın, saraydan ayrılırken portresini de yanında götürdüğü varsayılmaktadır. 1700’lerde İtalya’da seyahat eden Polonyalı soylu bir ailenin koleksiyonuna girene kadar eser, Cecilia’nın varislerindeydi. I. Dünya Savaşı sırasında korunması için saklanan portre Polonya’da tekrar gün yüzüne çıkana kadar yıllar boyunca ortadan kaybolmuştu. Bununla beraber 20. yüzyıl Polonya tarihi göz önüne alındığında, resmin hayatta kalması şaşırtıcıdır. Almanya’nın Polonya’yı işgali sırasında Almanya ve Polonya arasında gidip gelen Kakımlı Kadın eseri (Raphael’in ünlü Genç Bir Adamın Portresi eserinin aksine) mucizevi bir şekilde II. Dünya Savaşı’ndan sağ çıkmıştır. 1939 yılında Nazi’nin Polonya’yı işgalinden sonra, resmin üzerinde bir SS askerinin ayak izi bulunmuştur ama şimdi, Kakımlı Kadın Kraków Ulusal Müzesi’nde güvendedir.
Cecilia’nın canlı ve tetikte duran yüz ifadesi, bize doğrudan bir yanılsama vermektedir. Sanki dikkatini resmin çerçevesi dışında kalan bir şey -mesela pencere kenarında çırpınan bir kuş- çekmiş gibi. O zamanın kesin ve değişmez profil portrelerinin aksine, Cecilia dinamik bir canlılık duygusu ile dönmektedir. Leonardo’nun resmettiği Ginevra de Benci’nin güzel portresi gibi, Cecilia’nın resmi de bize gerçekçilik ve alegorinin kombinasyonunu sunmaktadır.
Orijinal arka plan 17. yüzyılda ilk resmedildiği zaman, muhtemelen Leonardo’nun ünlü Mona Lisa’sında gördüğümüze benzer atmosferik bir manzaradan oluşuyordu. Sonraki yıllarda resim defalarca kat kat boyanmıştır. Cecilia’nın elbisesi rötuşlanmış ve giydiği şeffaf peçe saçının rengine uyacak şekilde tekrar boyanmıştır. Bu rötuşun amacı, saçlarının aşağıya doğru çenesinin altında inmiş gibi görünmesini sağlamaktı. Bir diğer değişiklik ise yeniden boyanan sağ elin parmaklarının arasına koyu gölgelerin eklenmesidir.
Fransız bilim insanı Pascal Cotte 2014 yılında, Leonardo da Vinci’nin Kakımlı Kadın‘ı açıkça farklılaştırılmış üç aşamada resmettiğini ortaya koyan bir araştırmasını yayınlamıştır. İlk aşamada Vinci yalnızca Cecilia’nın portresini yapmıştır. İkinci aşamada resme gri bir kakım eklemiştir. Son aşama olan üçüncü aşamada ise hayvan büyük beyaz bir kakıma dönüştürülmüştür. Resmin röntgeni alındıktan sonra, orijinal arka planda aslında bir kapı olduğu ortaya çıkmıştır.
Leonardo da Vinci’nin dört kadın portresinden birisi. Resme kakım sonradan eklenmiş.