Sekiz bölümden oluşan Netflix dizisi “Bir Başkadır”ı seyrederkenki ilk ilgilendiğimiz şey Berkun Oya oldu. Hem filmlerini hem dizilerini beğendiğimiz özel bir yönetmendir. (Kendisini Ali Atay’ın başrol olduğu Masum (2017) dizisinden de tanıyoruz.) Farklı tabakaların ve hayatların kesiştiği, birbirine dokunduğu bizim memleketimizin hikâyesini anlatan “Bir Başkadır”; öz benliğimizle, kendimize bile itiraf edemediğimiz düşüncelerimizle, ön yargılarımızla yüzleşmemizi sağlamayı başaran bir yapıya sahip. En önemlisi de duygularımızı harekete geçiren bir yapım, bu açıdan çok kıymetli. Ancak tam bir Türkiye profili olması için bazı eksiklikler var gibi geliyor. Örneğin iyi gelirli muhafazakar kesime hiç değinilmemiş, hep gecekondulu. Keza “modern” kesim yalnızca yalı, rezidans insanı olarak gösterilmiş. Ortası yok. Sözün özü bölüm sonlarındaki görüntülerle veya dizi müzikleri ile gönderme yapılan 70’li senelerde nasıl kutuplaşmışsak bugün de ayrı bir kutuplaşma yaşıyoruz.
Diziyi izlemeyenler için spoiler vermemek adına fazla derine inmeden, genel hatlarıyla Bir Başkadır dizisini incelemeye çalışacağız.
Tabii Netflix’i tebrik etmek gerek, ülkemizde uluslararası yayınlanacak diziler hâliyle çok az ve böyle projeler insanları mutlu ediyor. Ama aynı zamanda bu yapımla ilgili tartışmalar insanı üzmüyor değil. Sadece fragmana bakılarak ”ülkemizi böyle mi tanıtıyorlar” gibi yorumlar yazılmış. Dizinin başından sonuna kadar insanların ne kadar ön yargılı olduğunu fakat kendini göremediği ve bunu kabullenemediği bir manzarayı görmek de mümkün.
Bir Başkadır in Youtube’da bir sürü analiz videoları, ”Bize anlatmak istenen şey ne?” tarzında videolar var. Aslında dizinin bize anlatmak istediği birçok şey var. Ama bu yapımın bir konusu yok, direkt olarak karakterler üzerinden akan bir senaryosu var. Biz birilerini eleştiriyoruz ama eleştirdiğimiz şeyleri kendimiz de yapıyoruz. Dizide kimin doğru olduğu kimin yanlış olduğunun bir önemi yok, zaten kendimiz dizinin içine dahiliz ve dizide gerçekten bizim toplumumuz bu diyebilirsiniz. Bundan kaçılamayacağını ilk bölümde görüyoruz; Başrol Meryem’in (Öykü Karayel) psikolog yerine mahallenin hocasına öncelik verdiği sırada, diziyi izleyen herkes ilk ön yargısını istemeden de atıyor ortaya.
ORTAM
İstanbul’un bir köy evinde başlayan anlatı, doğudan (Bitlis) bu şehre göç etmek durumunda kalmış, orta sınıf mensubu bir Kürt ailenin evine, oradan da Sinan’ın (Alican Yücesoy) rezidansına, Peri’nin (Defne Kayalar) ailesinin Boğaz’a nazır evine doğru genişliyor. Bu farklı mekânların arası, bu çok geniş bir yelpazeye yayılmış karakterler ve onların birbirleriyle girdikleri büyükçe bir ağ gibi örülmüş ilişki zinciriyle kaplanıyor.
ÖN YARGILARIMIZ
Karşısında cahil olarak gördüğü Meryem’in üzerinden ego savaşı veren psikologumuz ”Peri” Hanım; yurt dışında yaşamış, okumuş, görmüş, aydın kişi olmasına rağmen ailesinin ülkedeki alt kesimi bir hiç gibi görmesi ve başörtülü kadınlara olan tavrı yüzünden travma yaşamıştır. Bu yüzden ülkesine dönünce hayatın, insanların, her şeyin yurtdışında olduğu gibi olmadığını anlamıştır. Meryem, aslında Peri’ye kim olduğunu göstermiştir.
Dizide Melisa adlı oyuncuyu canlandıran Nesrin Cavadzade, bir sahnede psikolog Peri Hanım’a Meryem’in yaptığı böreği neden yemediğini sormuş ve bunun yanlış olduğundan bahsetmiştir. 10 saniye sonra da oyuncu olduğu dizinin kesimi hakkında Peri’ye ”total” kesim yani gecekondu, cahil, İç Anadolu kesimi çok izlediği için dizinin tuttuğunu söyleyerek yine kendiyle çelişmiş, ön yargılı davranmıştır.
Diyaloglar
Dizide gördüğümüz ikili diyaloglar, gerçek hayatta gerçekleşen diyalogları yansıtmada ayna görevi taşımaya çalıştığı için bu durumlar dizinin akışını yavaşlatmıştır. Berkun Oya’nın, sabit kameranın uzağa yerleştirilip karakterlere çok yaklaşmadan, karşı-açı tekniğiyle çektiği düz sahneler göze çarpıyor. Ama sonrasında diyaloglar öyle bir gelişiyor ki daha önceki monoton akış bizi hemen içine çekiyor.
Meryem’in sahnesinden sonra Peri’yi, bir başka psikiyatrist – hasta görüşmesinde karşımızda görüyoruz. Ama bu kez hasta konumunda Peri oturmakta ve meslektaşı Gülbin’e (Tülin Özen) Meryem’le yaptığı seansı anlatıyor. Dördüncü sahnede ise bu kez Gülbin’i, Peri’yle yaptığı konuşma sırasında aklından geçenleri başka biriyle paylaşırken görüyoruz. İnsanların söyledikleri ve düşünceleri arasındaki uçurumu yansıtan bu sahnelerle birlikte ‘Bir Başkadır’, diyalogların önemini yansıtıyor. Ayrıca Meryem’in cevap vermek istemediği sorulara verdiği alakasız konudaki cevaplar yüzlerde gülümsemeye sebep oluyor.
“Buradan 24 numara geçiyor mu abla?”
Berkun Oya; karakterlerin çoğunu, diyaloglara yer vermediği planlarda resim sanatındaki portre geleneğini hatırlatan, tercihen pencerelerden gelen ışıkla aydınlanan kadrajların içine yerleştiriyor. Müzik eşliğindeki bu diyalogsuz sahneler, filmde olup bitenler üzerine düşünmek için fırsat oluyor. Böyle sahnelerde müziğin duygusu sizi filmin kalbindeki bilgiçlikten uzak o hüzün duygusuna götürüyor.
ÇOK KONUŞULAN ÇEKİM TEKNİĞİ
Dizide insanların ilgisini çeken de uzun bir yerden karaktere doğru yaklaşma ya da uzaklaşma tekniğiydi. İran sinemasında çokça görülen tekniktir bu. Dizide bazı kaynaklarda gözüküyor, bazılarında gözükmüyor ama yönetmen Berkun Oya’nın yanında yardımcı olarak Ali Farkhonde adlı yönetmenin varlığı zaten çok değişik çekim yöntemiyle diziyi oldukça etkileyici bir hâle getirmiştir.
Berkun Oya Masum‘la Netflix, Blu TV gibi platformlarda yapılabilecekleri adına bize yıllar önce bir umut vermişti. Oya, Bir Başkadır‘la alanında Türkiye’de yapılmış en iyi yapımlardan birine imza atıyor. Bazı olumsuzluklara rağmen gerek hikâyesi ve hikâyeyi bizlerle derin bir şekilde bağdaştırması biçimiyle, üzerinde bayağı uğraşılmış bir kompleks diziye dönüşüyor.
Yapımda tecrübeli ve bilinen ilgi görmüş dizilerden tanıdığımız oyuncular var: Behzat Ç.‘den Fatih Artman, Kuzey Güney’den Öykü Karayel, Yalan Dünya‘dan Öner Erkan ve Nesrin Cavadzade, Funda Eryiğit, Defne Kayalar…
Yazıyı Didem Madak’tan bir alıntı ile bitirmek isteriz:
“Ama yazgısını yaldızlı çokomel kağıtları gibi,
Tırnaklarıyla düzeltemiyor insan.” ― Ah’lar Ağacı